YIL: 5
SAYI: 55
TEMMUZ 2002
 

önceki

yazdır

Araş.Gör M. Özgür YANARDAĞ*

Araş. Gör. Bora SÜSLÜ**

 

 

TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRMENİN NEDENLERİ VE UYGULAMALARI


 

 

 

            1-GİRİŞ

 

Dünya ekonomisine yön veren kuruluşların ülke ekonomilerinde aradıkları, ekonomideki her türlü fiyatın piyasada belirlenmesini sağlamaktır. Fiyatların piyasada belirlenmesi arz ve talebin bağımsız olmasına bağlıdır. Devlet gereğinde piyasada arzı belirleyen bir unsur gereğinde ise talebi belirleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da fiyatların piyasadaki gösterge rolünün kaybolması anlamına gelmektedir. Özelleştirme ile devlet küçülerek, ekonomide fiyat belirleyicisi rolünü piyasaya devrederek ekonominin daha sağlıklı işlemsine yardımcı olur

            Özelleştirme olgusu günümüzde birçok ülkenin gündeminde yer almaktadır. Türkiye’de 1980’lerden itibaren başlayan özelleştirme rüzgarının esintisine kapılmıştır.Çalışmanın amacı özelleştirme olgusunu irdeleyip,Türkiye’deki özelleştirme faaliyetlerini incelemektir.

            Bu bağlamda çalışmada ilk önce özelleştirme kavramı ele alınacaktır.  Daha sonra özelleştirmenin nedenleri ve Türkiye için geçerliliği incelenecektir. Bunları takiben Türkiye’de 1984 yılından 2001 yılları arası yapılan özelleştirme uygulamaları incelenecektir. çalışmanın son bölümünde Türkiye’de özelleştirme konusundaki değerlendirme ve öneriler ele alınacaktır.

              

            2-TEMEL KAVRAMLAR

 

Özelleştirme kavramı birçok bilim dalının alanına girmesi nedeniyle özelleştirmenin kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yapılmamıştır. Ancak tanım vermek gerekir ise,

Özelleştirme; özel sektör tarafından yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, Devletin klasik fonksiyonları ile ilgisi bulunmayan ekonomik işletmeleri özel sektöre satması, devletin başarılı olarak işletemediği ekonomik birimleri özel sektöre devretmesi şeklinde tanımlanabilir[1].

 Tüm bu tanımları dikkate alarak özelleştirme; dar kapsamlı ve geniş kapsamlı  şeklinde ikiye ayrılabilir. Dar kapsamlı özelleştirme; kamu mülkiyetindeki sanayi ve hizmet kuruluşlarının özel mülkiyete devri olarak tanımlanmaktadır. Devredilecek sermaye payının %10 veya %20 gibi olması dar kapsamlı özelleştirme için yeterli olacağı görüşü varsa da %51’in kıstas olarak alınması şeklindeki görüş genelde kabul edilmektedir. Türkiye’de genelde dar kapsamlı özelleştirme uygulanmaktadır.[2]

Geniş Kapsamlı özelleştirme ise; devletin sahip olduğu mal varlıklarının devlet mülkiyetinden ayrılması veya satış yolu ile elden çıkarılması , piyasanın işleyişi üzerindeki devlet denetiminin veya müdahalesinin azaltılması veya kaldırılması, rekabete yönelme ve bunlarla birlikte daha önce sosyalist sistemdeki ülkelerin ( Örneğin Doğu Avrupa, Rusya ) özel mülkiyete geçiş ve piyasanın düzenlenmesi konularını kapsar.[3]

 

3-ÖZELLEŞTİRME NEDENLERİ VE TÜRKİYE İÇİN GEÇERLİLİĞİ

            KİT’lerin özelleştirilmesinde öne sürülen ekonomik gerekçeler, serbest piyasa mekanizması içinde özel işletmelerin, kamu işletmelerinden daha etkin çalıştığı görüşüne dayanmaktadır. Özellikle akademik çevrelerde, kamu kesiminin büyümesi ve bu büyüme nedeniyle daha çok kaynak kullanılmasının etkinliği düşürdüğü görüşü hakimdir. Özelleştirme ile kamu kesiminin payının küçültülmesi, dolayısıyla serbest kalan kaynakların özel kesim tarafından üretilecek mal ve hizmetlere tahsisi amaçlanmaktadır. Bu sayede ekonomide kaynakların daha etkin kullanılacağı, üretim artışının sağlanacağı ve büyümenin hızlanacağı düşünülmektedir.[4] Böylece hem tek tek işletmelerin, hem de tüm ekonominin etkinliğinin sağlanacağı ve sonuç olarak ekonomide verimliliğin artacağı kabul edilmektedir.

            Türkiye’de 1930’lu yıllardan bu yana Kamu İktisadi Teşebbüsleri kurulurken temel amaç ülkedeki üretim yetersizliğin giderilmesi olmuştur. KİT’ler ekonomik kalkınmayı sağlamak, temel gereksinimleri bir an önce karşılamak, altyapıyı güçlendirmek, özel sektörlere destek olmak gibi amaçlarla kurulmuştur. Devletçilik politikasının izlendiği dönemlerde bile KİT’lerin işlevlerini tamamladıkça özel sektörlere elverişli şartlarla devri daima gündemde olmuştur. Ekonomik gelişme hızlandıkça ve özel girişimler eliyle yeterli miktarda ve uygun koşullarda ürün arzı başlayınca, birçok KİT’lerin varoluş amacı ortadan kalkmaya başlamıştır.

            Ekonominin bazı alanlarında teknik ve teknolojik gelişmeler açısından geri durumda bulunduğu için yatırım ve üretim yapmanın mümkün olmadığı durumlar vardır. Özel sektör kar maksimizasyonu amacıyla üretim yapacağı için bu alanlarda harcama yapmaktan kaçınabilir. Buradaki boşluğu doldurmak amacı ile de KİT kurulur. KİT’in öncülüğü ile önemli aşamalar yapıldıktan ve teknolojik atılımlarla problemler çözüldükten sonra, KİT’lerin varlık nedenleri ortadan kalkar. Japonya’da olduğu gibi. Türkiye’de de bazı sektörlerde, örneğin tekstilde aynı durum söz konusudur. [5]

            KİT’ler faaliyetlerinin gerektirdiği parasal kaynakları kendileri yaratmadıkları zaman devlet bütçesine yük olmaktadırlar. Çünkü, KİT’lerin finansman açıkları genellikle devlet tarafından karşılanmaktadır. KİT’lerin zararları ve finansman açıkları iki ayrı kavramdır. Finansman açıkları, KİT’lerin faaliyetlerinden kaynaklanabileceği gibi, işletme sermayesi ihtiyacından, yatırım ihtiyaçlarından veya borç ödemelerinden de kaynaklanabilir. Finansman açığı şayet KİT’lerin faaliyetlerinden kaynaklanıyorsa, bu olumsuz bir durumdur. Buna karşın açıklar şayet yatırım ihtiyaçlarından kaynaklanıyorsa durum olumsuz olmayabilir. Finansman açıklarını değerlendirmek için bu açıkların nereden kaynaklandığını saptamak önemlidir. Eğer işletme faaliyetleri kaynak yaratıyorsa , bu durum, diğer kaynakları karşılamada destek olur.

            Sermaye piyasasının amacı, gerçek ve tüzel kişilerin ellerindeki tasarrufların, menkul kıymetler aracılığı ile yatırım alanlarına kaydırılmasını sağlamaktır. Gelişmekte olan bir sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu önemli  husus, yeterli menkul kıymet arzıdır. Özelleştirme, sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu hisse senetlerini sunmak suretiyle piyasanın canlanmasına katkıda bulunacaktır.

            Sermaye piyasasının gelişmesi, ülkedeki tasarrufların yatırımlara dönüşmesinde önemli bir faktördür. Hisse senedi ihracı ile özelleştirme, sermaye piyasasının gelişmesini sağlayarak tasarrufların yatırıma dönüşmesinde katkıda bulunacaktır.[6]

            Yaygın ve kapsamlı bir özelleştirme programı, bazı teşvik tedbirleriyle de desteklenmesi halinde, hisse senedinde yatırım   yapma alışkanlığını geliştirecektir. Özel yabancı sermaye, portföy yatırımları suretiyle de yatırım yapabilir. Bu yatırımlar yabancı portföy sahiplerinin bir faiz yada temettü geliri sağlamak için uluslar arası sermaye piyasalarından menkul kıymet satın alarak yaptıkları yatırımlardır. New York, Londra, Tokyo, borsaları bu uluslararası sermaye piyasalarının en önemlileridir. KİT’lerin hisse senetlerinin bir kısmının bu tür piyasalarda satılması ile ülkeye bir sermaye girişi sağlanacaktır. Bu şekilde, gerek dolaysız, gerekse portföy yatırımlarının özelleştirme politikası ile ülkeye çekilmesi ve ödemeler dengesinin bundan olumlu etkilenmesi sağlanabilir.

            Zaman içinde KİT’lerin giderek büyümesi, gelişen teknolojiye ayak uyduramaması, fiyat ve tarife ayarlarındaki  gecikmeler, aşırı istihdam gibi  nedenlerle işletme açıkları büyümüş ve üstlenilen yatırımlar için gerekli finansmanın borçlanma yoluyla karşılanması bu kuruluşların bütçeleri üzerinde önemli yükler oluşmasına neden olmuştur.  KİT sübvansiyonları ve borçlanmalar yönünden kamunun finansman yükünün artmasını önlemek için, teşebbüslerin ekonomi içindeki paylarının daraltılması ve bunlara verilen sübvansiyonların azaltılarak kendine yeten kuruluşlar haline gelmesi içinde özelleştirme uygulamasına başlanmıştır. Böylece, özelleştirme KİT’lerin hazine üzerindeki yükünü hafifletecek, hem de daha rasyonel bir işletme ve üretim yapısı oluşturarak yüksek fiyat artışlarına gitme zorunluluğunu azaltmak imkanı doğacaktır.

            Özelleştirme ile devlet, KİT’lerin bir kısmını satarak, kiraya vererek vb. yöntemlerle gelir temin edebilmektedir. Türkiye’de hazinenin özelleştirmeye gelir sağlamak açısından bakması,  özelleştirmenin gelecekte elde edilecek gelir ve giderler göz önüne alınmadan yapılması tehlikesi vardır. Böyle bir durumda, özelleştirmenin orta ve uzun dönem sakıncaları, kısa dönem yararlarından daha büyük olabilir. 

            Sosyal gerekçelerin başında gelir ve servetin yeniden dağılımını sağlamak gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde farklı boyutlarda da olsa, gelir ve servetin dağılımında dengesizlikler bulunmaktadır. Toplumda mevcut gelir ve servetin yeniden dağılımının sağlanması için özelleştirme de bir politika aracıdır. Özellikle karlılık oranı yüksek KİT’lerin hisse senetlerinin çalışanlara, yöneticilere ve küçük tasarruf sahiplerine bazı avantajlarla satılması, bu kesimlere bir gelir transferi sağlamış olur. Böylece daha geniş bir kesimin, kamu işletmelerinin mülkiyetine ortak edilmesi ile hem gelir dağılımına olumlu etkide bulunulmuş hem de mülkiyet ve emek faktörleri birleştirilerek iş anlaşmazlıklarının azaltılması ve verimliliğin artması sağlanmış olur.[7]

            Gelir ve servetin geniş kitlelere yayılması amacıyla uygulanacak özelleştirme politikasının başarılı olabilmesi için, özelleştirmenin “hisse satışı”  yoluyla uygulanması, bu hisselerin daha düşük gelir ve servet gruplarınca satın alınmasını sağlamak için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Özelleştirme uygulamalarında ortaya çıkabilecek sorunlardan biri de hisse senetlerinin birkaç kişi ve kuruluşun elinde toplanmasıdır. Bunu engellemek için çeşitli tedbirler alınabilir. Öncelikle, özelleştirme sırasında kişi ve kuruluşların satın alabileceği maksimum hisse senedi sayısı belirlenebilir. İkinci olarak hisse senetlerinin yine belli bir kesim elinde toplanmaması için, düşük gelir guruplarına özendirici bazı tedbirlerle hisse senedi satılabilir. Bu anlamda, hisse senedi satışlarında tesiste çalışanlara öncelik sağlanabilir. Hisse senedi düşük gelirli çalışanlara satılırken indirim yapılabilir. Bunun dışında, yasal düzenlemeyle KİT’lerin hisse senedi alımı için bir fon oluşturmaları sağlanabilir. Bu fondan çalışanlara hisse senedi alımı için para ödenebilir ve daha sonra karşılığı taksitler halinde geri alınabilir.[8]

            Özelleştirme kararlarının alınması politik tercihleri yansıtmaktadır. Bu tercihi etkileyen pek çok faktör vardır. Örneğin, hükümetlerin özelleştirme politikalarına girişmelerinin önemli bir nedeni devletin ekonomideki rolünü azaltma arzularıdır. 1970’li yıllardan başlayarak yaygınlaşan arz yönlü iktisat görüşünde ekonomik yaşamda görülen istikrarsızlıkların nedeninin devletin ekonomiye doğrudan veya dolaylı olarak yaptığı müdahaleler olduğu, serbest piyasa ekonomisinin ise sosyal refahın artırılması  için yeterli bulunduğu görüşü savunulmuştur. Bu akımında etkisiyle Türkiye’de 1980’den başlayarak ortaya konulan siyasal tercih, KİT’lerin özel sektöre satılmasının, toplumda özel mülkiyetin yaygınlaşmasına imkan vereceği, böylece piyasa ekonomisinin işlemesi için ortamın iyileşeceği yönündedir.[9]

            Kalkınma ile ilgili olarak akademik düşünceler yanında, uluslar arası organizasyonların yaklaşımları da önem taşımaktadır.. Dünya Bankası,Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlar sistem olarak KİT’lere karşıdırlar. Bu kuruluşlar, KİT’lerin ulusal kaynakları savurganlığa ittiği, bütçe açıklarına, enflasyona neden olduğu ve büyümeyi yavaşlattığı inancıdadırlar.

1980’li yıllarda itibaren dış finans dar boğazı içinde olup IMF ile anlaşmak ve stand-by sözleşmesi imzalamak durumunda olan ülkelerin tamamı, KİT’lerini özelleştirme koşulunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu şartı kabul ettikleri halde başarılı bir özelleştirme politikası izleyemeyen ( Türkiye ve Brezilya gibi ) ülkelere ise sözleşmeye rağmen kredi muslukları açılmamıştır.  5 Nisan kararları sonrası IMF ile stand-by anlaşmasına rağmen Türkiye’de yeterince dış kredi sağlanamamasında özelleştirme faaliyetlerinde anlamlı bir yol alınmamış olmasının payı bulunmaktadır.[10]

 

            4-TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI

            4-1- ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINA ALINAN KURULUŞLAR

            1985 yılından itibaren 218 kuruluşa ait kamu payları ile kamuya ait 21 yarım kalmış tesis, 5 taşınmaz ve 4 elektrik santralı özelleştirme kapsamına alınmıştır. 19 kuruluştaki kamu payları ile 4 elektrik santralı ve 4 taşınmaz daha sonra özelleştirme kapsamından çıkarılmıştır. Bu kuruluşlar arasında yer alan, Denizcilik Bankası, Halk Bank ile Türkiye Öğretmenler Bankası, Emlak Bank ile birleştirilmiştir. Boğaziçi Hava Taşımacılığı AŞ. tasfiye edilmiştir. AKTAŞ Elektrik, Sümerbank, Başak Sigorta, ETİTAŞ Elektrik İmal. Tesisat A.Ş, Güney sanayii, Kayseri Elektrik T.A.Ş, MİTAŞ Madeni İnşaat İşleri A.Ş., NURTEK, Oyak Sigorta, SOYTEK Elektrik Santral Tesis ve İşletmesi, ve Ticaret A.Ş. ve TGT Elektrik ait paylar ilgili kamu kurumlarına iade edilmiş, Gübre Fabrikaları A.Ş., TÜLOMTAŞ ve TÜVASAŞ ile 4 elektrik santralı ve 4 taşınmaz, herhangi bir özelleştirme işlemine tabi tutulmaksızın kapsamdan çıkarılmıştır. Halen özelleştirme kapsamında 54 kuruluş ve 1 taşınmaz bulunmaktadır.

            Tablo:1-Özelleştirme İdaresi Kapsamındaki Şirketler / Kuruluşlar(Portföydeki)

ŞİRKET / KURULUŞ ADI

KAMU %

ŞİRKET / KURULUŞ ADI

KAMU %

EBAŞ Et ve Balık Ürünleri A.Ş.

100.00

DİTAŞ Deniz İşlet. ve Tankercilik A.Ş.

50.98

SÜMER Holding A.Ş.

100.00

GÖNEN Gıda Sanayii A.Ş.

49.00

Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş

100.00

Ereğli Demir Çelik Fabrikaları A.Ş.

46.12

(SEKA) Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları

100.00

POAŞ Petrol Ofisi A.Ş.

42.30

Türkiye Gemi Sanayii A.Ş.

100.00

ATAKÖY Marina ve Yat İşletmeleri

15.07

TURBAN Turizm A.Ş.

100.00

Tofaş Oto Ticaret A.Ş.

5.42

TZDAŞ Türkiye Zirai Donatım A.Ş

100.00

Tofaş Türk Otomobil Fabrikaları A.Ş.

1.95

TÜGSAŞ Türkiye Gübre Sanayii A.Ş.

100.00

ARÇELİK A.Ş.

1.37

(İSDEMİR) İskenderun Demir Çelik Fb. A.Ş.

100.00

T.İş Bankası A.Ş.

0.01

ETAĞ Etimesgut Ağaç Sanayii ve Tic. A.Ş.

100.00

 

 

TÜMOSAN Türk Motor Sanayii ve Tic. A.Ş.

100.00

 

 

TAKSAN Takım Tezgahları San. ve Tic. A.Ş.

100.00

 

 

ETİ BAKIR A.Ş.

100.00

 

 

ETİ GÜMÜŞ A.Ş.

100.00

 

 

ETİ KROM A.Ş.

100.00

 

 

ETİ ELEKTROMETALURJİ A.Ş.

100.00

 

 

ETİ Holding A.Ş.

100.00

 

 

ÇELBOR Çelik Çekme Boru San. ve Tic. A.Ş.

100.00

 

 

T. Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü

100.00

 

 

TEKEL Tütün, Tüt.Mlz.Tuz ve Alkol İşl.Gn.Md.

100.00

 

 

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.

99.99

  

 

YASATAŞ Turistik Tes. San. Tic. Nak. A.Ş.

99.99

 

 

İGSAŞ İstanbul Gübre Sanayii A.Ş.

99.98

 

 

KBİ - Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.

99.97

  

  

Gerkonsan A.Ş.

99.95

  

  

Meybuz A.Ş.

99.57

  

  

THY Türk Hava Yolları A.O.

98.17

  

  

PETKİM Petrokimya Holding A.Ş.

95.86

  

  

TÜPRAŞ Türkiye Petrol Rafin. A.Ş.

64.92

  

  

ATAKÖY Turizm Tesisleri ve Tic. A.Ş.

58.59

  

  

ATAKÖY Otelcilik A.Ş.

56.49

  

  

Kaynak: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, ( www.oib.gov.tr), 23-10-2001.

            4-2- 1984-2001 (OCAK) DÖNEMİ İTİBARİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN UYGULAMALAR

Özelleştirme çalışmaları, 1984 yılında kamuya ait yarım kalmış tesislerin tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacı ile özel sektöre devri ile başlamıştır. 1986 yılından itibaren hız kazanan ve tamamı kamuya ait veya kamu iştiraki olan kuruluşlardaki kamu paylarının özelleştirme kapsamına alınması yoluyla yürütülen program çerçevesinde, İdare tarafından bugüne kadar Kardemir'de dahil olmak üzere 16 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış / devir işlemi yapılmış ve bu kuruluşlardan 143 tanesinde hiç kamu payı kalmamıştır. 143 kuruluş arasında yer alan ve üretim birimleri ile varlıklarının tamamının özelleştirilmesi sonucu işletmecilik faaliyeti kalmayan YEM Sanayii ve Süt Endüstrisi A.Ş. Kasım 1997'de, ÇİTOSAN ve TESTAŞ Temmuz 1999'da Et ve Balık Ürünleri A.Ş. ile, KÖYTEKS Yatırım Holding A.Ş. ise Aralık 1998'de Sümer Holding A.Ş. ile birleştirilmek, ORÜS Orman Ürünleri A.Ş.'de kalan 2 işletme SEKA'ya devredilmek suretiyle Mart 2000 tarihinde tasfiye edilmiş ve bu kuruluşların tüzel kişiliği sona ermiştir. Blok satış, yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda hisse senedi arzı ve varlık satışı biçiminde kısmen özelleştirme işlemi gerçekleştirilen diğer 17 kuruluşta ise halen kamu payı bulunmaktadır.Yine bu çalışmalar doğrultusunda, özelleştirme kapsamına alınan 18 yarım kalmış tesisin satış veya defter değeri üzerinden devir işlemi gerçekleştirilmiştir.4046 sayılı Kanun çerçevesinde ayrıca, özelleştirme kapsamında bulunan 14 kuruluşa ait bazı taşınmaz ve varlıklar, çeşitli kamu kurumlarına bedelsiz olarak devredilmiştir.30 Mart 2001 tarihi itibariyle gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı 2.1 katrilyon TL (7.4 milyar ABD $) düzeyindedir. Bir bölümü vadeli ve döviz cinsinden gerçekleştirilen bu işlemlerden
31 Aralık 2000 tarihi itibariyle 2 katrilyon TL (6.9 milyar ABD $) tutarında net giriş sağlanmıştır. Yıl bazında uygulama tutarı ile net giriş tutarı arasındaki fark, vadeli işlemlere ilişkin taksit ödemelerinden kaynaklanmaktadır.1985-2000 (Aralık) dönemi toplam kaynakları ise, 2.1 katrilyon TL'si (6.9 milyar ABD $) özelleştirme uygulamalarından nakit giriş, 0.4 katrilyon TL'si (1.9 milyar ABD $) özelleştirme kapsamındaki kuruluşlardan elde edilen temettü geliri, 0.1 katrilyon TL'si de (0.7 milyar ABD $) diğer kaynaklar olmak üzere toplam 2.6 katrilyon TL (9.5 milyar ABD $) düzeyinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemde özelleştirme uygulamaları çerçevesinde 2.5 katrilyon TL (9.2 milyar ABD $) tutarında kullanım gerçekleştirilmiştir. Özelleştirme uygulamalarına ilişkin kullanımların % 96'ya yakın bölümü, kapsamdaki kuruluşlara (sermaye iştiraki, kredi biçiminde verilen borçlar, sosyal yardım zammı ödemeleri, iş kaybı tazminatı ödemeleri, özelleştirme sonrası diğer personel harcamaları ve erken emeklilik primi ödemeleri gibi) aktarılan tutarlar ile hazineye yapılan aktarmalar ve diğer

borç ödemeleri oluşturmaktadır.

 

KAYNAKLAR

%

 

KULLANIMLAR

%

HİSSE / VARLIK SATIŞ GELİRİ

6,875,943,635

72.10

SERMAYE İŞTİRAKİ

3,166,601,294

34.58

TEMETTÜ GELİRİ

1,936,641,045

20.31

HAZİNEYE AKTARMA

3,359,240,623

36.68

BORÇLANMA

595,647,605

6.24

KAPSAMDAKİ KURULUŞLARA BORÇ

820,981,944

8.96

FAİZ VE DİĞER GELİRLER

128,853,877

1.35

İLGİLİ KURULUŞLARA ÖDEMELER

318,593,169

3.48

 

 

 

EMEKLİLİK / İŞ KAYBI / SOSYAL YARDIM / ÖZELL. SONRASI TAZMİNATI / DİĞER PERSONAL ÖDEM.

162,763,107

1.78

 

 

 

BORÇ ÖDEMELERİ

988,246,385

10.79

 

 

 

ARA TOPLAM

8,816,426,522

96.27

 

 

 

DENETİM / DANIŞMANLIK

50,477,212

0.55

 

 

 

İHALE İLANLARI

40,525,606

0.44

 

 

 

REKLAM VE TANITIM

7,163,833

0.08

 

 

 

ARA TOPLAM

98,166,651

1.07

 

 

 

İMKB'DE HİSSE SENEDİ ALIM GİDERLERİ

134,243,223

1.47

 

 

 

DİĞER KULLANIMLAR

108,969,040

1.19

 

 

 

ARA TOPLAM

243,212,263

2.66

TOPLAM

9,537,086,162

100.00

TOPLAM

9,157,805,436

100.00

Kaynak: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, ( www.oib.gov.tr), 23-10-2001.

Tablo 2-1985 - Aralık  2000 YILI ÖZELLEŞTİRME İDARESİ
KAYNAK / KULLANIM TABLOSU (ABD$)

4-3-    2001 YILI ÖZELLEŞTİRME PROGRAMI

 

KURULUŞ

SON DURUM

 

THY (Blok Satış)

Son teklif verme tarihi 30 Mart 2001 kadar uzatılmış ancak ihale teklif gelmemesi nedeniyle iptal edilmiştir

SÜMER HOLDİNG (Varlık Satışı)

Çanakkale İşletmesi onay aşamasında

SEKA (Varlık Satışı)

Dalaman İşletmesi sözleşmesi 22 Mart 2001 tarihinde imzalanmıştır

İŞTİRAKLER

YERTEKS ihalesi, alıcının yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle iptal edilmiştir. YERTEKS diğer 14 iştirak hissesi ile birlikte 12 Mart 2001 tarihli ÖYK Kararı ile Sümer Holding A.Ş.'ye devredilmiştir

TÜMOSAN

Sözleşme imza aşamasında

TDİ  (Varlık Satışı)

Marmaris Limanı'nın işletme hakkı devir sözleşmesi 26 Ocak 2001 tarihinde imzalanmıştır. 3 limanın işletme hakkı devir anlaşması imza aşamasında

ORÜS  (Varlık Satışı)

Bolu İşletmesi sözleşmesi imza aşamasında

ATAKÖY MARİNA

Çalışmalar sürmektedir

ATAKÖY OTELCİLİK

Çalışmalar sürmektedir

ATAKÖY TURİZM

Çalışmalar sürmektedir

PETKİM (Yarımca Kompleksi)

Şirkete verilen yetki çerçevesinde çalışmalar sürmektedir.

ERDEMİR 

8 Şubat 2001 tarihli ÖYK Kararı ile İSDEMİR'in ERDEMİR'e devredilmesi kararlaştırılmıştır

TÜPRAŞ (Halka Arz)

Üçüncül halka arz için çalışmalar sürmektedir

POAŞ (Halka Arz)

İkincil halka arz için çalışmalar sürmektedir

ETİ BAKIR (Varlık Satışı)

Çalışmalar sürmektedir

ETİ KROM (Varlık Satışı)

Çalışmalar sürmektedir

ETİ ELEKTROMETALURJİ (Varlık Satışı)

Çalışmalar sürmektedir

Kaynak:Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, (www.oib.gov.tr/2001Program.htm), 23-10-2001.

 

 

            5- DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER

            Ekonomide kıt kaynakların nasıl tahsis edilmesi gerektiğine piyasa ve fiyat mekanizmasından daha iyi ve etkin cevap veren bir sistem,henüz keşfedilmemiştir. Bu nedenle ister gelişmiş,isterse gelişmekte olan bir ülke olsun her ekonomi piyasanın verdiği sinyalleri dikkate almak zorundadır. Konu ile ilgili olarak yapılan tüm ampirik araştırmalar ve dünya ülkeleri üzerinde yapılan gözlemler bu tespiti doğrulamaktadır. G.W.Scully tarafından yapılan ve tüm dünyada büyük ilgi uyandıran geniş kapsamlı bir ampirik araştırmaya göre, sağlam bir hukuk sistemine sahip, özel mülkiyeti koruyan ve kaynak dağılımını piyasa mekanizmasına dayandıran toplumlar, bu özgürlüklere sahip olmayan toplumlara kıyasla ortalama üç kat daha hızlı büyümüşler, iki buçuk kat daha yüksek bir verimlilik artışını gerçekleştirmişlerdir. Devlet denetimi,ekonomik planlama,bireysel inisiyatiflerin reddedilmesi gibi kavramlar moda fikirler olabilir,ancak orta ve uzun dönemde bunlar büyüme hızını düşürür. Ekonomik ve siyasi özgürlük bir bütündür, birbirinden ayrılamaz. Şayet ekonomik özgürlükler kısılırsa, ardından siyasi özgürlük de yok olur. Dünyadaki tüm örnekler gösteriyor ki, bir ülkede ekonomiye ne kadar çok kısıtlama getirilirse, ülke o kadar yoksullaşıyor ve yolsuzluklar,usulsüzlükler o kadar kolay yürütülüyor demektir.[11]

            1970’li yıllara kadar piyasa mekanizmasının başarısızlığını düzeltmede ve istikrarı sağlamada, olumlu dışsallıkları ile fonksiyonel olan KİT’ler özellikle 1970’li yıllarda olumsuz içsel ve dışsal ekonomilerin, olumlu içsel ve dışsallıklara daha baskın olması sonucu çıkar dağılımını ve kaynak planlamasını amaç fonksiyonlarının tersine gerçekleştirmeye başlamıştır. Yani, ”popülist ve kesintili” demokrasi sayesinde, rasyonel yönetim ve kaynak kullanımı terk edilmiştir. Bunun temel nedeni, iktidarların günü birlik tasarruflarında KİT’leri, icraatları için hareket yeteneği sağlayan (istihdam,yatırım,fiyatlandırma ve satış politikaları ile) oy depoları olarak görmeleri ve etkinsizliğin kaynağını oluşturan diğer yanlış tasarruflardır. Biz özelleştirmeyi tartışmaya başladığımız dönemde henüz özelleştirme ile ilgilenmeyen birçok ülke,bugün bizden daha öndedir.[12]

            Özelleştirme, günümüzde adeta evrensel bir nitelik kazanmış ve hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin iktisat politikalarının odak noktası haline gelmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de de 24 Ocak kararlarıyla birlikte özelleştirme gündeme girmiştir. Bu kararlar toplumun geneli tarafından benimsenmiş ve özelleştirme ile ilgili 1980’lerde yapılan tartışmalar da artık tamamen aşılmıştır. Günümüzde özelleştirmeye karşı çıkan geniş bir kitle bulunmamaktadır. Bütün tartışmalar, özelleştirmeni uygulama şekliyle,kapsamıyla,mevzuatıyla yada etkin bir şekilde yapılmamasıyla ilgilidir. Maalesef,ülkemizde bugüne kadar yapılan özelleştirme faaliyetlerinde yeterli bir başarı sağlanamamıştır. Bunun birçok sebebi vardır,bu sebeplerin bir kısmı özelleştirme kavramının içselleştirilememesinden,ne olursa olsun özelleştirilsin yani bir nevi “sat kurtul” mantığından kaynaklanmakta;bir kısmı ise siyasilerin,çeşitli örgütlerin,çıkar gruplarının,bürokratların etkisiyle bir türlü etkin bir uygulamanın sağlanamamasından kaynaklanmaktadır.

             Özelleştirme politika ve uygulamalarının ekonomik ve siyasal olmak üzere iki yönü vardır. Özelleştirmenin ekonomik yönü,piyasa ekonomisinin ve dolayısı ile özel sektörün gerekli koşullar sağlandığı taktirde üretimde ve üretilenin dağıtımında, kaynak kullanımında, en rasyoneli bulacağı ve kamu kesimi ile karşılaştırıldığında çok daha verimli çalışacağı konusuna ilişkindir. Rekabet bu anlamda çok önemlidir,hatta belirleyici bir role sahiptir. Ancak,serbest piyasa ekonomisinin ve tam rekabet koşullarının gerçekleşmesi oldukça güç hatta imkansızdır. Serbest piyasa,rekabete dayalı işlevini yürütebilmek için,olmazsa olmaz gerçekleştirilmesi gerekir. Bu sağlanmadığı zaman ortaya “piyasa başarısızlığı” çıkmaktadır.Bu durumda devletin müdahale ederek durumu düzeltici önlemler alması beklenmektedir. Devlet de mal ve hizmet üretiminde pek çok sorunla karşılaşmakta ve bu nedenle de karşımıza çıkan piyasa başarısızlığına benzer bir “kamu başarısızlığı”dır. Şu halde ne özel sektör ne de kamu sektörü her koşulda iyi çalışmakta ve kaynakları verimli kullanmaktadır. Hangi amaçlara yönelik olarak hangi sektörün işlevsel olduğunun belirlenmesi çok ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmektedir. Yani, özel sektörün her koşulda verimli kamu sektörünün ise her koşulda verimsiz çalıştığı (veya tersi durum) şeklindeki düşünceler gerçeği yansıtmamaktadır. Bu ayrımların iyi saptanması gerekmektedir. Özelleştirmenin siyasal yönü,özelleştirme ile varılmak istenen amaca ilişkindir. Devletin mal ve hizmet üretimini sosyal amaçlarla bağdaştırarak yerine getirmesindeki “siyasal-sosyal” nitelik ile verimlilik çelişkili olarak değerlendirilmekte verimlilik doğrultusunda tercih belirtilmektedir. Sosyal-siyasal,amaç-verimlilik bütünlüğü üzerinde durulmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan gelir dağılımı dengesizliklerinin belirgin olduğu ülkelerde özelleştirmenin endüstrileşmiş toplumlarda karşılanamayan özel sorunları da beraberinde getirme potansiyeli göz önünde tutulmamıştır. Türkiye’de özelleştirme politikalarının gündeme geliş ve uygulanmasında gerekli tartışma ve toplumsal geri besleme yollarından yararlanıldığını söylemek mümkün değildir.[13]

            Kamu kesiminin başarısız olduğu alanlar her ülke için farklılık arz etmektedir. Çünkü her devletin koşulları ve başarısız olduğu konular farklıdır. Her devlet için geçerli olabilecek bir reçete sunmakta mümkün değildir. Örneğin, sosyal göstergelerinde belli bir standardı sağlayamamış,sosyal güvenlik sistemlerini oturtamamış olan gelişmekte olan ülkelerde sosyal harcamalarda kısıntı yaparak mümkün gözükmektedir. Önemli olan kamu kesimi başarısızlıklarının nereden kaynaklandığını tespit etmek ve öncelikleri belirleyip tedbirler almaktır. Bunun için de her şeyden önce “niyet”in olması ve bu niyeti gerçekleştirecek bir “devlet ahlakı” mevcut olmalıdır. Devlet yönetimindeki ahlaki altyapının varlığı ise büyük ölçüde o ülkenin kültürel ve siyasal geleneklerine bağlı olarak oluşmaktadır. Bu durum da gelişmekte olan ülkelerde kamu kesiminin etkinliğini sağlamak için alınacak önlemleri gerçekleştirmekte önemli bir engel teşkil etmektedir.[14]

            Ülkemizde 1980’lerden itibaren gerçekleştirmeye çalışılan yapısal dönüşüm maalesef birçok kişinin bu durumu fırsat bilerek çıkar sağlamak için adeta yarışa girdiği bir süreci doğurmuştur, oysa süreç başlamış ve toplumun geneli tarafından da kabul görmüştür. Fakat çıkar gruplarını engelleyen,gerekli kararları hızla yürürlüğe koyan,yapısal dönüşümü bütün kademelere yayarak toplumla birlikte hareket eden güçlü bir devlet yerine,çeşitli çıkarlar peşinde koşan siyasiler,adeta ne yaptığını ve ne yapacağını bilemeyen istikrarsız bir devlet yapısı karşımıza çıkmaktadır. Toplumun her kademesinde görülen bu başı bozukluktan,bir türlü gerçekleştirilemeyen uygulamalardan özelleştirme de nasibini almıştır.

            Hızlı değişim bunalım yaratır.  Bunalım dönemleri, gelir dağılımı zaten bozuk olan ülkelerde daha şiddetli hissedilir. Bunalım sırasında, hukuk, eğitim, sağlık, ekonomi gibi sistemlerin büyük eksik ve yanlışları daha abartılı olarak toplumun gözüne batar. Dolayısıyla,Türkiye’nin bir yandan dünyadaki yeni oluşumlar,öte yandan bu oluşumların Türkiye’ye yansıyan sonuçları açısından tam bir bunalım dönemini geçirdiğini zaten gözlemliyoruz. Böyle zamanlarda politikacıların işleri daha da zorlaşır. Dünya ve toplum hakkında doğru teşhislere ve dolayısıyla geçerli çözüm önerilerine sahip olan iyi ve yetenekli politikacılar,böyle dönemleri,toplumu yeniden biçimlendirmek ve yeni yaklaşım çerçevesinde ülkeyi yeniden yapılandırarak düze çıkarmak için bir fırsat olarak değerlendirirler. Oysa ülkemizde olduğu gibi;esas amaçları ceplerini doldurmak,yandaşlarına çıkar sağlamak,çağ gerisi ideolojilerini geliştirmek ya da kişisel kariyerlerini güçlendirmek olan kötü ve yeteneksiz politikacılar da,bunalım dönemlerini,bu hedeflerini gerçekleştirmek için bir şans olarak görürler. Türkiye’de bir süredir,politikacıların sorun çözmek yerine,bizzat kendilerinin yeni sorunlar ürettiğine tanık oluyoruz.[15]

            Türkiye’de uygulanan özelleştirme programı ile satılan paylar,devlete kaynak sağlayan işletmeler arasından seçilmiştir. Bu işletmelerin diğer bir özelliği de mülkiyetlerinin çoğunluğunun özel sektöre ait olmasıdır. Yapılan özelleştirme ile,bu işletmelerin yönetimlerinde herhangi bir yapısal değişiklik söz konusu olmamıştır. Devlet bu tür işletmelerindeki paylarını satmak ile sağlayacağı kâr paylarından vazgeçmiştir. Sağlanan fonlar ile de zarar eden işletmeleri,kâra geçirip özelleştirmeye hazırlayacak çalışmalar yapılmamıştır.[16]

            Özelleştirmede,dağıtım ihalelerine ve devirden sonra ortaya çıkabilecek sorunlara baktığımızda ilk göze çarpan hazırlıksız ve hangi tür problemlerle karşılaşılacağı önceden öngörülmeden sonuca ulaşılmaya çalışıldığıdır. Örneğin,TEAŞ-TEDAŞ-Özel Şirket arasında köprü görevi bir birim mevcut değildir. Elektrik sektöründe özelleştirme sonucu rekabetin ne yönde olacağına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Görev verme süreleri dünyadaki örneklerinden çok daha uzun süreli,devir bedelleri ise düşüktür.Müşterilerin dağıtım şirketini seçme olanağı mevcut değildir. Bu da hizmet kalitesinin bulunamayacağı anlamına gelmektedir. Tüketici haklarının ne şekilde korunacağı da açıklanmamıştır.[17]

            Başarılı bir özelleştirmenin gerçekleştirilebilmesi için her şeyden önce başarılı bir piyasa ekonomisini uygulayabilmek gerekmektedir. Fakat Türkiye’de piyasa sisteminin yetersiz olduğu açıktır. Özelleştirme,piyasa sisteminin derinliği ve etkinliği ile ilgilidir. Türkiye’de özelleştirmeye bütçe açığını kapatmak amacıyla baş vurulmuştur. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Özelleştirmenin mülkiyeti KİT’lere yayabilmek ve piyasa sistemine dolayısıyla rekabete etkinlik ve yaygınlık kazandırmak için yapılması gerekmektedir. Fakat Türkiye’de bu amaç gündeme getirilmemektedir. Böylece özelleştirme doğru bir hedefe yönlenmemiş olmaktadır. Hedef yanlış belirlenince yöntemde yanlış olmaktadır. Özelleştirme ile rekabet ve piyasa sistemine işlerlik kazandırmanın hedeflenmesi halinde,özelleştirilecek kurumları belli kişi ya da kurumlara satmayarak halka açmak gerekmektedir.

            Doğal tekellerde ise;günün gereksinimlerini karşılayacak yapılanma yerine stratejik sektör,özel tekel gibi düşünce ve politikalarda değişime karşı çıkmak Türkiye’nin global rekabet yarışında geri kalmasına ve gelişmiş ülkelerle arasındaki uçurumun genişlemesine neden olabilir. Hizmetin kim tarafından sunulduğundan daha stratejik olan konu,bu hizmetlerin sosyal ve ekonomik yaşamın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde güçlenerek genişlemesi ve hizmetlerin dünya standardında en ekonomik şekilde topluma sunulmasıdır. Tekelin,özel ya da kamuya ait olması değil,onun tekel gücünü kullanıp kullanmadığı ve tekel gücünün yarattığı ataletle hizmeti kaça mal edip,tüketiciye hangi fiyatla ulaştırdığı önem taşımalıdır. Kamusal hizmetler rekabete açılabilecek alt bölümlere ayrılarak rekabete açılmalı,rekabete açılmayacak olan alanlarda ise etkin bir regülasyon sistemi kurulmalıdır. Rekabet amaç değil araçtır. Günümüze kadar tekel olan faaliyetlerin bir anda rekabete geçmesi mümkün değildir. Bu nedenle rekabetin uygun koşullarda oluşması sağlanmalıdır. Bu amaçla,bir geçiş süreci ve bu sürece uygun politikalar belirlenmelidir. Entegre bir sistem içinde tekel olan hizmetlerin rekabete açılabilecek olan alt kısımlarında rekabetin oluşması;sektörün rekabete açılmayan kısmının (veya düopol politikasıyla sınırlı rekabet yaratılabilse dahi bir firmanın hakim olduğu durumlarda) etkin bir regülasyon çerçevesinde denetlenmesine bağlıdır. Aksi halde,sektörün genelinde olan tekel gücü darboğaz oluşturan kısmında(örneğin enerji sektöründe iletim hizmetinde) yeniden ortaya çıkacaktır. Bu nedenle,doğal tekelin ileri ve geri bağlantısı olan kısımlarında rekabet için uygun koşulların oluşmasını sağlayan ve sürekli olarak bunu denetleyen etkin bir regülasyon sistemi kurulmalıdır. Piyasanın tekelci ve rekabetçi kısımlarının ayrılması,tekel gücünün kötüye kullanılmasının engellenmesi,rekabetin eşit şartlarla gerçekleşmesinin sağlanması,sosyal ve ekonomik politikalarının uygulanmasının gözetilmesi,teknik standartların belirlenmesi ve uyumun denetlenmesi için regülatör kuruma ihtiyaç vardır. Regülatör kurum,ekonomik etkinliği sağlamaya dönük yapılandırılmalıdır. Ekonomik etkinliğin uzun dönemde politika, regülasyon ve işletme faaliyetlerini bir arada yürüten bir kurum tarafından sağlanması mümkün olmamaktadır. Geçmişte KİT sisteminde yaşanan deneyimler bunu açıkça göstermiştir. Bu nedenle özerk regülatör kurumlar oluşturulmalıdır.[18]

            Federe devletlerde,özellikle şehir yönetimleri düzeyinde özelleştirme hareketi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bu konuda en canlı örnek olarak 1932 yılından itibaren çöp toplama işin özel şirketlere bırakan San Francisco gösterilmektedir. 1979 yılında yapılan bir araştırma ile o tarihte San Francisco’da oturan bir kişi çöplerin toplanması için 40 dolar verirken, New York’ta belediye tekelinde yürütülen bu hizmet için,orada oturan bir kişi belediyeye 297 dolar verdiğini tespit etmektedir. Bununla beraber artık mahalli kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi tamamen başka bir boyut kazanmıştır. Halen şehirler ve federe devletler düzeyinde;su dağıtımı,temizlik genel park ve bahçelerin bakımı,şehir içi taşımacılık hizmetleri,yangınla mücadele,sokakların bakımı ve hatta hapishanelerin yönetimi geniş çapta özelleştirilmiştir.[19] Doğal tekeller konusunda örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan hizmetin en etkin ve yeterli düzeyde,maliyeti düşürülerek gerçekleştirilmesidir. Bir diğer konuda,”şu kamu hizmeti çok gerekli buna ağırlık verilsin, diğerinden kısılsın” gibi yaklaşım çok yanlıştır. Eğer benim evim yanıyorsa,benim için o anda en gerekli olan hizmet itfaiye hizmetidir,eğer bir trafik kazası geçirmişsem benim için en önemli hizmet ilk yardımdır. hizmetin etkinliliği ve sürekliliği önemlidir. Bu konuda maalesef yerel yönetimlerin başarılı olduğu söylenemez,her zaman bazı hizmetler geri plana atılmaktadır ve mağdur olan yine vatandaşlar olmaktadır.

            KİT’lerin özelleştirilmesine şüpheyle bakılmasına neden hususlarda birisi de şudur;”Türkiye’de büyük bir bölgesel dengesizlik vardır. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde özel sektör tarafından yatırım yapılmamaktadır. Bölge halkı gittikçe fakirleşmektedir,doğudan batıdaki kentlerimize büyük bir göç yaşanmaktadır. Dolayısıyla devlet, KİT’ler aracılığı ile orada yatırım yaparak hem bölgesel dengesizlikleri azaltır hem de göçü durdurur. Böylece KİT’ler bölgesel dengesizlikleri gidermede bir araç olarak kullanılmış olur.” İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu yöntemle,bir problemi çözerken veya çözer gibi görünürken,bundan daha büyük bir problem yaratılmış olur. O nedenle doğudaki ekonomik sorunlara,oralara yeni KİT’ler kurarak değil,yerel sermayeyi harekete geçirmek suretiyle çözüm aranmalıdır. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1987-1994 yılları arasında iller itibariyle açıklanan GSYİH sonuçları çok[20]ilginçtir. Buna göre Şanlıurfa ,Artvin, Muş, Ordu, Tokat, Çorum, Adıyaman, Malatya,Diyarbakır ve Van illerimizde büyük yatırım hamleleri başlatılmıştır. İşin ilginç yanı, bu işlerin devlet tarafından değil,müteşebbis insanlar tarafından yapılmış olmasıdır. Bu insanlar kendilerine güveniyor ve güvendikçe de başarısı artıyor. Bu itibarla hükümetler il ve bölge bazındaki bu yatırımları desteklemelidir. Böyle bir destekleme parasal teşvik şeklinde değil bu insanların önünü açma,bürokratik formaliteleri azaltma, pazar araştırmalarında yardımcı olma,girdi bazında kolaylıklar sağlama ve özellikle enerji kullanımında düşük tarifeler uygulama şeklinde olmalıdır. özellikle ihracat olgusundan bir örnek vermek gerekirse;Türkiye’de bir ihracatçı malını yurtdışına çıkarabilmesi için 113(ortalama) imza alması gerekmektedir; bu oranlar Fransa’da 12-15 imza,Almanya’da 13-17 imza gibidir. Yani siz Türkiye’den Avrupa’ya domates ihraç edene kadar;Fransa,Cezayir’den 10 kez domates getirip Avrupa’ya ihraç edebilir.

            Şubat 2001 sonrası ekonomiden sorumlu bakan olarak Sayın Kemal Derviş atanmış ve 13 Mart 2001 tarihinde bir “acil önlemler paketi”ni kamuoyuna sunmuştur. Bu “acil önlemler” çerçevesinde;Türk Telekom’un %51’nin blok olarak satışı,%49’luk hissenin ise çalışanlarına öncelik tanınması suretiyle halka arz yöntemi ile özelleştirilmesine olanak sağlayacak yasal değişiklikler hızla yapılacak. Ayrıca katma değerli hizmetlerinin lisans devirlerine ilişkin deregülasyon çalışmaları hızlandırılacak. Türk Telekom Yönetim Kurulu’nun en öncelikli görevi şirketi özelleştirmeye hazırlamak olup Yönetim Kurulu bu kapsamda ihale komisyonu ile yakın işbirliği içinde olacaktır. Aynı zamanda,üçüncü nesil mobil (UMTS) lisansının satışına ilişkin hazırlık çalışmaları yapılacak. UMTS’nin satışı konusunda Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz tarafından yapılan açıklama şöyledir; UMTS’nin devreye sokulabilmesi konusunda 2002 yılında hazırız. Elimizde bir 1800 GSM kanalı var ihale edilebilecek,ikincisi de UMTS sistemine geçiş. İkisi için de çalışmalar 2002 yılında hazır olacaktır.  

            Ayrıca,”acil önlemler” paketi çerçevesinde; THY,Tekel ve Şeker Fabrikaları başta olmak üzere,Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın mevcut portföyünde bulunan kuruluşların özelleştirilmesi hızla tamamlanacak. Özelleştirme portföyüne alınacak yeni kuruluşların özelleştirmeye hazırlık çalışmaları Hazine Müsteşarlığı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken yürütülecek.

            Şubat krizi sonrası kamu bankalarında ortaya çıkan tablo gerçekten hazindir fakat beklenmedik bir olayda değildir. Üç kamu bankasının (Emlakbank-Halkbank-Ziraat Bankası) birleştirilerek,yönetiminin bir üst kurula devri gerçekleşecektir. Üst kurulun yönetimine profesyonel yöneticiler atanacak ve siyasi hiçbir baskı olmadan çalışacak. Bu bankalar için acil olarak gerekli olan para miktarı ise 17 katrilyondur. Kamu bankalarının durumları yıllardır bilinmektedir,çarpıklıklar ve zararlarla ilgili gerek akademik çevrelerden gerekse çeşitli kuruluşlardan birçok eleştiri getirilmiştir fakat hiçbir eleştirinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamındaki diğer bankalar yapılandırılarak satışa çıkarılacak,eğer alıcı çıkmazsa tasfiye edilecekler.

            Politikacılar tarafından yönlendirilen kamu bankaları ve KİT’ler toplumsal yozlaşmanın altyapısıdır. Bir piyasa ekonomisinde politikacıların ekonomiye müdahalelerine yer yoktur. Pazar ekonomisinde devletin en önemli görevi denetim,gözetim ve düzenlemedir. Devleti,her yere koşan ve sonuçta hiçbir yere varamayan konumdan kurtarmak gerekmektedir. Bu anlamda devleti küçültmek,devleti küçük düşürmemek için gereklidir.[21]

            Özelleştirme sürecinde;hükümetin genel ekonomik programını yönlendiren temel nitelikteki politika hedeflerinin daha önce gelmesi şarttır. O zaman,özelleştirme stratejisi,genel reform programının hedeflerine bağlı bir alt strateji haline gelir. Rekabetin korunması daha genel anlamda,piyasada adil bir ortamın yaratılması ve sürdürülmesi gereklidir. Özel sektör ile kamu sektörü arasında herhangi bir ayırım yapılmaması rekabet politikasının temel unsurlarından biridir ve özelleştirmenin başarısı açısından son derece önemlidir. Türkiye ekonomisinde ve toplumsal yaşamında,istikrarlı ve sağlıklı bir gelişme için köklü ve kapsamlı bir yeni toplum projesine ve yeni bir düzen anlayışına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yeni anlayış bir zihniyet değişikliğidir. Artık,siyasetle iç içe olan rant,spekülasyon ve haksız kazanç ekonomisi yerine,dinamizmi,rekabeti ve girişimciliği ön plana çıkaran yenilikçi bir piyasa ekonomisine geçiş vardır. Bu nedenle,eskimiş rant ekonomisi taraftarları,karar alma gücünü ve yeteneğini geliştiren,rekabeti ve dinamizmi arttıran yeni bir piyasa düzenine geçişe karşı çıkmaktadırlar. Bu sebeple, eğitim ve insan yetiştirme programlarının içeriğini yeni baştan düzenleyerek, ülkeyi bilgi toplumuna hazırlayacak bir eğitim ve zihniyet reformuna ihtiyaç vardır.[22]

            Türkiye, özgürlükçü, çoğulcu demokrasiyi ve piyasa ekonomisini seçmekle kalkınma yolunda genel stratejiyi doğru koymuş ve seçimini doğru yapmıştır. Ayrıca Türkiye başından beri Batı Grubu içinde yer almış ve sonunda Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak kabul edilmiştir. Ancak bazı dönemlerde Türkiye (NATO üyeliğine rağmen) Bağlantısızlar Grubu’na veya Doğu Bloku’na çekilmek istenmiştir. Türk toplumunun büyük çoğunluğu bunları benimsememiştir. Olaylar ve tarih bu olumsuz görüşlere karşı çıkanlara hak vermiştir. Diğer taraftan Türkiye’de 1980’den beri izlenen iktisat politikasının genel hatları,rotası ve teorik çatısı doğrudur. Ancak izlenen politikalarda genel iktisadi felsefeye ters düşen davranışlar sergilenmektedir. Bunların mutlaka düzeltilmesi gerekir. Netice itibariyle Türkiye doğru yoldadır. Ancak Türkiye bu doğru yolda maalesef  yavaş ilerlemektedir.                    

 

6-SONUÇ

 

            Özelleştirmenin ana amacı, devletin asli fonksiyonlarına yönelmesi, ekonominin ise pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesidir. Her ne kadar özelleştirmenin değişik metotları olsa da, ana amaç devletin elinde olan hantal kuruluşların özel sektöre bırakılıp verimli bir şekilde işletilmesinin sağlanması yanında devlete de ek bir kaynak yaratmaktır.

 

            1929 ekonomik krizinden sonra, Keynesyen ekonominin de etkisiyle özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişmiş ülkelerde hızla yayılan KİT’lerin varlığı, 1980’lerden başlayarak oldukça tartışılır duruma gelmiştir. Bunda KİT’lerin çoğu ülkede verimsiz, hantal işletmeler durumuna düşmesi büyük unsur olmuştur. Özellikle 1980 yılından sonra başlayan özelleştirme faaliyetlerinde  Arjantin, İtalya, İngiltere, Meksika gibi ülkeler  oldukça başarılı olmuşlardır.

            Türkiye, 1980’lere doğru dünyada esmeye başlayan Liberalizm rüzgarının sonucu meydana gelen ekonomik gelişmelerin dışında kalmamıştır. 24 Ocak 1980 tarihinde alınan bir dizi kararla serbest piyasa ekonomisine geçiş yolunda önemli bir adım atılmıştır. Böylece ülkemizde yeni bir ekonomik anlayış benimsenerek, ekonomik alanda yeni bir dönem başlamıştır. Bunun sonucu olarak, devlet müdahaleciliğini azaltacak tedbirlerin yanında kamu sektörünün küçültülmesi amacıyla, özelleştirme konusu ülke gündeminde yer almıştır.

            Ülkemizde gerçekleştirilen özelleştirme çalışmalarının bugüne kadar istenilen başarıyı yakaladığı söylenemez. Özelleştirme çalışmaları sürmesine rağmen bu hedeflerin çok altında kalmıştır. Organizasyonun süratli bir şekilde gerçekleştirildikten sonra, özelleştirme yeni bir plan ve programa bağlanmalıdır.  Özelleştirme çalışmalarının yetersiz kalışının bir nedeni  konunun kamu oyunda   yeterli kadar aydınlatılmaması ve amaçların net olarak ortaya konulmamasıdır. Bu bağlamda Hükümetlere düşen görev özelleştirme konusuna cesaretle sarılmaktır. Bir taraftan serbest piyasa ekonomisi için gerekli şartlar hazırlanırken diğer taraftan KİT’lerin reorganizasyonu süratli bir biçimde gerçekleştirilmelidir. Ekonominin gereklerine uygun olarak, özelleştirme çalışmaları  belli bir sistem çerçevesinde süratlendirilmelidir. Bütün bunlar konunun sosyal yönü ihmal edilmeden, kamu oyunu aydınlatarak ve ikna ederek yapılmalıdır.

 

 

 

Kaynakça

-------------, TOBB Özelleştirme Özel İhtisas Komisyonu Raporu

AFŞAR  Muarrem , Türkiye’de Kamu İktiasadi Teşebbüslerinde Özelleştirme Verimlilik İlişkisi, Eskişehir, 1999.   

AKTAN Coşkun Can , Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Özelleştirme, Boyut Yayıncılık, İzmir, 1993.

ALTINTAŞ M.Berra, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve Özelleştirmenin Sermaye Piyasalarına Etkileri, SPK Yayınları, Yayın No.8, Ankara 1988.

AŞIKOĞLU Rıza, ”Türkiye’de Özelleştirme”, Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, Eskişehir, 1992, Cilt:10, Sayı:1-2.

ATASOY Veysel, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme Sorunu, Ankara, Ağustos 1993.

CİNGİ Selçuk, ”Devleti Küçültmek ya da Küçük Düşürmek”, ATO Dergisi, Ankara, Eylül-Ekim 1993, Sayı:52.

ÇAKAL Recep, Doğal Tekellerde Özelleştirme ve Regülasyon, (Uzmanlık Tezi), DPT Uzmanlık Tezleri, Temmuz 1996.

ÇELEBİ Işın, Yeni Bir Düzen Anlayışı Özelleştirme, Milliyet Yayınları, Nisan 1995.

DEMİR Abidin Lütfi, ”Türkiye’de ve Dünyada Özelleştirme”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Nisan 2000.

EREN Aslan, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Güncel Sorunlar, Muğla Üniversitesi Yayını, Muğla, 2000.

ERGÜN İsmet, ”Devlet ve Ekonomi”, Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, Yıl:2000.

GÜNER Ayşe, ”Başarısız Devlet ve Çözüm Önerileri”, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, İstanbul, 1998, Cilt:14, Sayı:1.

KONGAR Emre, 28 Şubat ve Demokrasi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998.

KÖK Recep, Özelleştirme ve KİT’ler, Dergah Yayınları, İstanbul, 1995.

HARLEY Keith, David Parker, Privatization and Economıc Efficiency, Çeviri: TOBB Özelleştirme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ağustos 1993.

ÖNCEL Türkan ,  “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Türkiye Ekonomisindeki Yeri ve Amaçları Açısından Özelleştirme Sorunu”, Maliye Araştırma Merkezleri Konferansları, 31. Seri, 1988.

ÖZMEN Selahattin, Türkiye’de ve Dünyada KİT’lerin Özelleştirilmesi, İstanbul, 1987.

POLATOĞLU Aykut, Özelleştirme Tartışmaları, İstanbul, 1994.

YARALIOĞLU Kaan,  Dokuz Eylül İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt:5, Sayı:1-2, Yıl:1990.

 

 

YARARLANILAN İNTERNET KAYNAKLARI:

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (www.oib.gov.tr), 23-10-2001.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (www.oib.gov.tr/2001.Program.htm), 23-10-2001.

 

 



* Araş.Gör. Muğla Üniversitesi  İ.İ.B.F. İktisat Bölümü. (ozgur@mu.edu.tr )

** Araş. Gör. Muğla Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü. (sbora@mu.edu.tr )

 

[1] Muarrem  AFŞAR, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Özelleştirme Verimlilik İlişkisi, Eskişehir, 1999, s. 182.   

[2] Kaan YARALIOĞLU,  Dokuz Eylül İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , Cilt: 5, Sayı: 1-2, Yıl.1990, s.452. 

[3] Keith HARLEY and David PARKER, Privatization and Economic Efficiency, Çeviri: TOBB Özelleştirme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ağustos 1993, s.9.

[4] Türkan ÖNCEL,  “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Türkiye Ekonomisindeki Yeri ve Amaçları Açısından Özelleştirme Sorunu”, Maliye Araştırma Merkezleri Konferansları, 31. Seri , 1988, s.83.

[5] Selahattin ÖZMEN, Türkiye’de ve Dünyada KİT’lerin Özelleştirilmesi, İstanbul, 1987, s.14.

[6] M.Berra ALTINTAŞ, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve Özelleştirmenin Sermaye Piyasalarına Etkileri, SPK Yayınları Yayın No:8, Ankara, 1988,  s.55.

[7] M. Berra ALTINTAŞ, a.g.e. , s.56.

[8] Coşkun Can AKTAN, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Özelleştirme, Boyut Yayıncılık, İzmir, 1993, ss. 141-142.

[9] TOBB Özelleştirme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, s.117.

[10] Aslan EREN, Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Güncel Sorunlar, Muğla Üniversitesi Yayını, Muğla, 2000,  ss.146-147.

[11] İsmet ERGÜN, ”Devlet ve Ekonomi”, Hacettepe üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, Yıl:2000,  s.19.

[12] Recep KÖK, Özelleştirme ve KİT’ler, Dergah Yayınları, İstanbul, 1995, s.202.

[13] Aykut POLATOĞLU, ”Özelleştirme Tartışmaları”, İstanbul 1994, ss.121,122.

[14] Ayşe GÜNER, ”Başarısız Devlet ve Çözüm Önerileri”, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, İstanbul 1998, Cilt:14, Sayı:1, s.199.

[15] Emre KONGAR, ”28 Şubat ve Demokrasi”, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998, s.195.

[16] Rıza AŞIKOĞLU, ”Türkiye’de Özelleştirme”, Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, Eskişehir,  1992, Cilt:10, Sayı:1-2, s.279.

[17] Abidin Lütfi DEMİR, ”Türkiye’de ve Dünyada Özelleştirme”, İşletme ve Finans Dergisi, Nisan 2000, s.94.

[18] Recep ÇAKAL, ”Doğal Tekellerde Özelleştirme ve Regülasyon”, (Uzmanlık Tezi), DPT Uzmanlık Tezleri, Temmuz 1996, ss.154,156.

[19] Veysel ATASOY, ”Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme Sorunu”, Ankara, Ağustos 1993, s.221.

[20] İsmet ERGÜN, a.g.e. , ss. 22,23.

[21] Selçuk CİNGİ, ”Devleti Küçültmek ya da Küçük Düşürmek”, ATO Dergisi, Ankara, Eylül-Ekim 1993, Sayı:52, ss.3,4.

[22] Işın ÇELEBİ, ”Yeni Bir Düzen Anlayışı Özelleştirme”, Milliyet Yayınları, Nisan 1995, ss.318,319.