![]() |
|||||
|
Metin SARAÇOĞLU |
BİLİM FELSEFESİNDEKİ GELİŞMELER VE YENİ SAĞ OLGUSU ( LAKATOS'CU BİR AÇIKLAMA ) 1.GİRİŞ Son yıllarda literatürde hakim olan düşünce, sosyal - politika ve ekonomi alanında, uzun süre etkisini sürdüren " uzlaşma " nın yıkıldığı ve ortaya "yeni sağ " olarak tanımlanan bir ekolün çıktığı biçimdedir. Genel olarak yeni sağ 'ın ortaya çıkması ve bu çıkışın hangi tür bilim felsefesi teorileriyle açıklanabileceği bu çalışmanın temel amacıdır. Çalışmada ilk olarak, yeni sağın ortaya çıkışı ve teorik temelleri üzerinde durulmaktadır. Bunu, bilim metodolojisindeki gelişmeler ve iktisatla olan ilgisinin ortaya konması izlemektedir. Son iki bölümde ise, Avusturya okulu ve F.Hayek 'ci liberalizmin temel özelliklerinin vurgulanması ile "yeni sağ " olgusunu Lakatos'cu bir açıklamasının yapılmasına çalışmaktadır. Liberal düşünce veya liberalizmin çok sayıda tanımlamasının yapıldığı ve genel kabul gören tek bir kavramsal açıklamanın olmadığı görülür. Bu nedenle liberal düşüncenin bütün tanımlarına değinmek yerine biriyle yetinildiğinde şöyle bir tanımlama yapılabilir; liberal düşünce, sosyal ve ekonomik olaylara yeni açıklamalar getirmenin bir sonucu olmadan çok, uzun zamandır bilinen ancak ihmal edilmiş teorlilerin, çağdaş olaylara uygulanmasının bir sonucudur. Burada önemli olan, yeni bir paradigmanın oluşmasından çok, eski entellektüel bir yaklaşımının canlanmasının anlaşılması gerektiğidir. Bugünkü anlamıyle liberalizmi, Klasik İktisatçıların düşünce vede yaklaşımlarıyla açıklama çabası içinde olan görüşlere de rastlanılmaktadır. Ancak, klasik liberal ile çağdaş liberal arasında önemli nitelenebilecek farklılıklar görülmektedir. Bu zaman içinde görülen değişimin ana hatlarına aşağıda değinerek, bugünkü liberalizmin anlamının da açılmasına yardımcı olunacaktır. Çağdaş liberaller , piyasasının dengeleyici özellikleri konusundas, klasik libarellerde var olan kesin inancı taşımamaktadırlar. Bu nedenle devletin, makro-ekonomik yönetimde geniş ölçüde yer almasını savunurlar. Klasik liberal için bütçe yalnızca zorunlu devlet hizmetlerin (piyasanın sağlayamadığı) finanse etmenin bir aracıdır ve daima dengede olmalıdır. Modern liberal için kamu maliyesi, durgunluk zamanlarında, talep düzeyinin ayarlanması yoluyla istihdam yaratmanın yanında yeniden dağıtıcı bir işleve sahiptir. Klasik liberaller kaynakların ve gelirin piyasa tarafından dağıtımının ve devletin vergileme yoluyla yeniden dağıtıcı bir görev almasını istemezler. Çağdaş liberal ise, bu tür gelir dağılımının öne sürülen haksızlığı üzerinde dururlar. Liberal esas olarak makro-iktisat yerine mikro-iktisat kavramlarını kullanmaktadır. Buna karşılık, liberal politik -iktisat bazı durumlarda makro-iktisatı dışlamaz. Ancak, makro iktisatın anlamlı olabilmesi için, önermelerin son analizde bireyci (mikro) temellere indirgenmesi gerektiğini öne sürmektedir. Örneğin, Freidman herkesce bir makro-iktisatçı olarak nitelenmektedir. Ancak para arzındaki değişikliklerin uzun dönemde istihdam düzeyini etkileyebileceğini reddeder. istihdamın sağlanması ancak, ücretlerin emek piyasasında dengeyi bulacak biçimde (doğal olarak) hareket etmesine izin verildiği ve emek akışkanlığının önündeki tüm engellerin kaldırıldığı durumda olur. Bunların hepsi birer mikro-iktisat önermelerdir. Liberalizmin (Bu çalışmada yeni sağ ve liberalizm eşanlamlı olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır), ekonomik yönü kadar sosyal ve politik alanda da farklı yaklaşımlar getirdiği görülür. Bu nedenle, Yeni sağ'ın politik önerme ve düşünce yapısının ne olduğuna ilişkin özet bir de değerlendirme aşağıda yapılmaktadır; Çağdaş liberalizm, bir ekonomik teori olduğu kadar, politik teoridir de. Liberalizm diğer sosyal yada ideolojilerin aksine, ekonomi ile politika arasında (siyasi anlamda) sıkı bir teorik ilgiyi kurmaktadır. Liberal politik teorinin en önemli sorusu, devletin ekonomik ve sosyal alandaki işlevlerinin ne olduğu/olması gerektiği biçimindedir. Devletin işlevlerinin ne olduğuyla ilgili şu saptamalar yapılabilir; - Burada a piriori olarak devlete iteatkarlığın kabul edilmemesi önerilerek liberalciliğin akılcı yönünden ön plana çıkması sağlanmaktadır. - Devlet faaliyetleri denetime tabidir ve onun faaliyet alanı genel ilkelerle sınırlanmaktadır. Burada sınırlayıcı kavramı, onun istenmeyen ölçülerde büyümemesi için kullanılmaktadır. - Politik liberalizm en basit anlamıyla, anayasal bir düzendir. Kanunların, devletten bağımsız olabileceği görüşü, sosyal düzenlemelerin işleyişindeki kusursuzluk, merkezi otorite ve kontrol olmadan var olabileceği görüşü, klasik liberal teoriye kadar uzanmaktadır. Liberaller için kanun, kişilerin kendi amaçlarına ulaşmalarına izin veren bir genel kurallar bir birleşimidir. Yasal düzenlemelerin sınırları, hiç bir kişi yada grubun amacının başkalarının haklarını ayak altına almama ile belirlenir. Böylece liberal toplum kendiliğinden bir amaca sahip değildir ve onun kuralları herhangi bir amaçtan kabul edilir. Eğer bir toplum için amaç öngörülecek ise, bu değişik amaçların izlenmesine olanak veren bir yapı olmalıdır. 2.YENİ SAĞ FİKRİNİN ORTAYA ÇIKIŞI Yeni Sağ olgusunun ilk olarak 1980'li yıllarda ortaya çıktığı ve bugüne kadar, Y.Klasik Makro İktisat, Yeni Monetarizm ve Yeni Klasik İktisat gibi ''Sağcı İktisat'' görüşleri ile de teorik çerçevenin oluşturulduğunu görmekteyiz. Başka bir değişle Yeni Sağ bütün bu yaklaşımların üzerinde bir paratöner işlevi gördüğünüde söyleyebiliriz. İktisatta yöntem sorunlarının tartışılmaya başlamasıyle, kriz dönemleri arasında bir ilginin kurulması gerekirse, buna 1970'ler de yaşanan kriz en iyi örnek olarak gösterilebilir.(BUĞRA, 1987 a:7). Daha sonra değinileceği gibi Yeni Sağ'ın ortaya çıkması ve akademik çevrelerde güçlenerek yerini almasında kriz dönemlerinin koşullarını büyük ölçüde etkisi vardır. Kriz dönemleriyle Yeni Sağ olgusu arasındaki ilginin belirlenmesinden önce üzerinde durulması gereken, bu tür bir yaklaşımın gerisinde yatan bilim felsefesini ortaya konmasıdır. Bu bir anlamda Klasik İktisatın veya İktisadi Liberalizmin felsefesiyle de uyum göstermektedir. Klasik iktisatta bir amaç/araç olarak görülen piyasa toplumu kavramı, söz edilen bu yaklaşımın sert çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu toplumda kastedilen şey, ekonomik faaliyetin tamamen kendi kurallarına göre işleyen piyasalar tarafından yönlendirildiği düşünülen bir toplum anlaşılmalıdır. Bu bağlamada A.Smith, ''rasyonel birey''i insan gerçekçiliğini yansıtan bir analiz aracı olmaktan çok, belirli bir bilimsellik anlayışının gerektirdiği soyut ilke arayışına cevap veren bir kurgu işlevi olarak görmektedir. (BUĞRA, 1987 a:47). Ekonominin örgütlenişi konusunda da, aynı biçimde insanların doğal eğilimleri doğrultusunda yönlendirilmiş ekonomik faaliyetlerin sürekli bir zenginleşmeye yol açtığı bir düzen, iyi bir düzen olarak karşımıza çıkmaktadır. Smith burada insanların bencil olduklarını göstermek çabası içinde değildir, aksine, insanların bencilliklerine rağmen herkesin çıkarı doğrultusunda işleyebilecek bir sistemin olabilirliği üzerinde durmaktadır. Yeni Sağ ekolünün etki alanı içinde kalan ''Yeni Klasik İktisat'' olarak tanımlanan yaklaşımın iktisatçılarında da aynı olguya rastlanılmaktadır. İleri sürdükleri rasyonel birey önermesiyle, liberalizmin akılcılığını ön plana çıkarmaktadırlar. Bu önermeye göre, insanlar geleceğe yönelik kararlarını yalnızca bireysel çıkarlarını ençoklaştıracak bir biçimde almazlar. Aynı zamanda, bu kararları geleceği mükemmel bir şekilde tahmin ederek alırlar. Gelecekle ilgili tahminleri en ileri ekonometrik teknikleri kullanarak yapılabilecek tahminler düzeyindedir. (BUĞRA,1987b:5). Bireyin bu şekilde yanılmadığını ileri sürmek, mal-hizmet ve para piyasalarında dengenin her zaman kurulacağını söylemekle eşanlamlıdır. Bu noktadaki tek ayırdedici özellik, Y.Klasik iktisatın , Klasik iktisattan farklı olarak dengenin kısa dönemde sağlanacağı üzerinedir. Yeni Sağ fikrini bir ekol olarak kabul edersek, burada şu saptamanın yapılması gerekir. Ekonomik konjontürde, yaşanan kriz dönemlerinin yeni teorilerin ortaya çıkmasında itici bir faktör olduğu daha önce vurgulanmıştı. Bu bağlamda, 1970'lerde yaşanan krizin bir tanımlamasının yapılması yararlı olacaktır. 1970'lere kadar doğruluğu kabul edilen ekonomi modeli, IS-LM modeliydi. Keynes'in (1936) ekonomide devrim yaratan görüşünü yorumlayan Hicks (1937) bu modelde küçük değişiklikler yapar. IS-LM modelinde veri alınan fiyatların uyarlanması, Phillips eğrisinin kendine özgü doğal bir oranı olduğunu dolayısiyle ekonominin uzun dönemde kendisini dengeleyeceği genel kabul görmekteydi (MANKIW, 1990:1645). Bu pratik uzlaşma, MIT'nin büyük deneysel makro-ekonometrik modellerinde de sağlanmıştı. Kamu ve özel girişimciler, bu modeli alternatif makro ekonomik politikaların etkilerinin değerlendirilmesinde uzun yıllar kullandılar. Makro-ekonomide 1970'li yılların başlarına kadar süren bu uzlaşma, bu tarihden itibaren iki nedenden dolayı sarsılır. Teorik ve deneysel nedenlerden dolayı. Deneysel nedenlere dayalı açıklamada üzerinde durulan konu, makro ekonomideki genel uzlaşma görüşünün 1970'li yıllardaki mevcut olan yüksek enfilasyon ve işsizlik sorunu ile başa çıkamadığıdır. Teorik nedenlere dayalı açıklamada ise, pratikte makro-ekonomi ile mikro-ekonomik ilkeler arasındaki derin uçurumun varlığı savunulmaktadır (MANKIW,1990:1946), 1940'lı yıllardan 1970'li yılları ortaklarına kadar yukarıda değinilen ekonomik hayattaki uzlaşmanın yanısıra, sosyal alanda da bir uzlaşma yaşanmıştır. Bu uzlaşmanın ayrıntılarını şu şekilde özetleyebiliriz; Uzlaşma, doğal ve sosyal güçlerin ve bununla beraber olan, geleneksel ya da alışılmış davranış şekillerinin, bir toplumun gücü içinde gelişmeyi sağlayamayacağının kabulüdür. Başka bir değişle sağlanabileceğinin reddedilmesine dayanmaktadır. Bu olgu üzerinde etkili olan, büyük deprasyon deneyimlerinin sonucunda, iktisatcıların ,sınırsız bir piyasa ekonomisini işsizliği kendi kendine gideremeyeceğini düşünmeleridir. Piyasa ekonomisinin makro seviyede düzenlemesi için daha aktif bir devlet gerekmektedir (BARRY,1989:2) Bu uzlaşmanın ekonomik ve sosyal hayattaki diğer uzantılarınıda şu şekilde sıralayabiliriz; i. Devlet, sosyal ve ekonomik hayatın en küçük alanlarına kadar etkilidir.Bu müdahale biçimi, eğitiminden sağlığa, her alanda bir fırsat eşitliği sağlamayı amaçlamaktadır. ii. Uzlaşmanın bir diğer özelliğide, örgütlenmiş işçi gücünün kabul edilmesi ve işçi sendikalarının artan bir pazarlık gücünün olmasıdır. Uzlaşmanın sosyal ve ekonomik düşüncesi kabul gördükten sonra pozitivizmin ve onun devamlı olan günlük dili ön plana çıkaran analitik felsefe okulu, akademik siyaset felsefesine de hakim olmaya başlar. Değinilen analitik felsefe biçimi ve özellikle de onun pozitivist yönü sosyal bilimlere özellikle de uzlaşmanın aklileştirilmesinde önemli bir katkısı vardır. Bu pozitivist bilim felsefesi, değer yargılarına yer vermeyerek, bilmsel önermelerin gözlemlere dayanan genellemelerle sınırlı kalmasını sağlar.Başka bir deyişle, nedenle ilgili bir açıklama ilke olarak doğrulanabilir değilse, bu apriori spekülasyon sayılarak dikkate alınması önlenmektedir(BARRY 1989:6). Klasik liberaller, sosyal demokratlarca savulunan devlet kavramını safca bularak eleştirmektedirler.Liberallerin buradaki temel argümanı kamu görevlilerinin tercihlerini etkileyen faktörlerin özel sektörü yönlendirenlerden farklı olarak düşünülmesidir. Yanlış olan budur .Çünkü, kamu görevlileride, kamu imkanlarını kullanarak kendi amaçlarını oluşturmayı ve çıkarların ençoklaştırmayı amaçlıyacaklardır. Bu da sonuç olarak kamu sektörünün büyümesine yol açacaktır 2.1 YENİ SAĞ'IN TEORİK ÇERÇEVESİ Buraya kadar ortaya çıkış nedenleri üzerinde durduğumuz Y.Sağ'ın teorik çıkış noktasını, işsizlikle-enflasyon arasında bir trade-off'un olmayacağına indirgeyerek bir genelleme yapılabilir. Daha önce değilinen uzlaşmanın"kırılması noktası"da bu olgudur. Y.Sağ'ın, teorik yapısının, Yeni Monetarizm, Yeni Klasik İktisat ve Arz İktisatına kadar bir çok yaklaşımı içerdiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz hepsine değinmek konunun dağılmasını beraberinde de gerektiğinden, teorik kurgunun Yeni Klasik Makro İktisat yaklaşımı doğrultusun da ortaya konulacaktır. Literatürde bu olgu "sağcı iktisat " görüşleri olarak da nitelendirilmektedir. İktisat teorisinde zaman zaman bir karmaşanın ve bulanıklığın yaşandığı dönemler olduğu konusunda iktisatçılar hemfikirdir. Görünen olgu çok sayıda iktisat okulunun varlığını, herbirinin inançlı taraftarlarının bulunduğunu ve her bir okulun ( paradigma veya araştırma programının) ise kendi yaklaşımlarını katı bir biçimde savunduklarıdır.Başka bir deyişle paradigmalar arası savaş yaşansa da, Solow'un belirttiği gibi, herkes kendi mevkisini, prestijini savunmakta ve kendi analiz çerçevesi dışına çıkmamaktadır. Yeni Klasik Makro İktisat'ı genel olarak, klasik iktisatın temel ilkelerini ekonomik sorunlara özellikle de makro-iktisat politikasına uygulama çabası olarak tanımlayabiliriz (G.YAY, 1989:31). Klasiklerin iki temel önerisi vardır. Biricisi, ekonomik ajanların (üretici ve tüketicilerin) gelirleri ve teknoloji sınırları içinde kalmaları koşuluyla karlarını ve faydalarını maksimize edeceklerdir. İkincisi ise, tüm piyasaların, herhangi bir yasal engel olmadıkça dengede olduğudur.(Bu klasiklerinde dayandığı temel bir varsayımdır.) Y.Klasikleri "yeni" kılan özellik ise, klasiklerin tam bilgi postülasının yerine genel denge teorisiyle uyumlu olan rasyonel bekleyişler hipotezini ileri sürmeleridir.(G.YAY,1989:32). Bu yenilik, eskiden beri bilinen ençoklaştırma, denge anlayışını, bilgi ve bekleyişler alanına uygulamaktan ibarettir. Dolayısıyle, Yeni klasik iktisatın, iktisat teorisine tek katkısı budur.(BULUTAY,1984:12). Yeni klasiklerde bir diğer özellik de analizlerindeki dünya, zevklerin ve teknolojinin sabit olmadığı bir dünyadır. Piyasaları dengeye getiren fiyatlar istikrarlı bir değişme durumundadırlar. Y. Klasikler iktisatta 1930-70 arasında hem teori hem de politika alanında etkili olmuş Keynezyen politikalara (veya Neo- Klasik senteze) başka bir değişle, paradigmalara yönelik üç temel eleştiri getirmektedir. i. Keynesgil iktisatı, akılcı olmayan bekleyişlere dayanması ya da bekleyişleri göz ardı ettiği için eleştirilirler, ii. Makro ve mikro kavramları birarada tutarsızca kullanması, iii. Bireysel refahı, büyüme gibi dolaylı ve belirsiz bir kriterle ölçmeye çalışması. Y. Klasikler, kendi modellerini ise, tüm bu hatalardan arınmış bi genel denge modeli olarak sunmaktadırlar. Aşağıda belirtilen üç ilke, Y.Klasikler için temel teşkil etmektedir. i. Ekonomik ajanların, reel ekonomik kararlarını nominal faktörlere göre değil, reel faktörleri dikkate alarak uyguladıkları kabul edilir. ii. Tüketici ve üreticiler bilgilerinin sınırlarına göre, tutarlı ve optimize edici olduklarını yani sürekli dengede olduklarını kabul ederler, iii. Son özellik ise, ekonomik ajanların, ekonomik süreç içinde sistematik hatalar yapmadıklarıdır. Y.Klasikler iktisatın düşünce kökenlerini ne olduğu konusunda, literatürde çok sayıda tartışmaya rastlanılmaktadır. Avusturya ve Monetarist okullarıyla ne ölçüde bağlantılı olduğuda araştırılan bir diğer olgudur. Yeni klasikler iktisat okulu, monetarizm ve Avusturya iktisat okulunun dünya görüşüne ve iktisat politikası önerilerine daha yakın olduğu ileri sürülmektedir(G.YAY,1989:33). Sonuç olarak, denge kavramı ve konjonktür dalgalanmaları göz önüne alındığında, Y.Klasik teori her iki okulun (Avusturya ve Monetarist) görüşlerinin yeni tekniklerle ve matematiksel olarak bir düzlemde birleştirdiği söylenebilir. 3. BİLİM METODOLOJİSİNDEKİ GELİŞMELER VE İKTİSAT TEORİSİ Y.Klasikler teori daha öncede belirtildiği gibi, Avusturya ve Monetarist teorinin etkisi altındadır. Bu nedenle, her iki yaklaşımın, metodolojisinin özelliklerinin vurgunlanması gerekir. Yeni sağ olgusunun ekonomik ve sosyal hayatta önemli bir savunucusu olan F.A.Hayek'in metodolojisi ayrı bir başlık altında incelenecektir. Tüm liberalist görüşmeler, sosyal olayların, onların temeline inilmeksizin (yani metodolojik bireyciliği kabul etmeden) açıklanamayacağını ileri sürmektedirler. Metodolojik bireycilik ise, bir mikro iktisat temeli olmadıkça tam bir makro iktisat analizinin yapılamayacağını savunur. Avurturya okuluna göre, ekonomik davranışlar üzerine bir teori kurmak isteniyorsa, ekonomik davranışların akılcığı olduğu a priori olarak kabul edilmelidir. Burada önemli olan, insanların ekonomi kararlarında tam ve tutarlı tercihlerin hakim olmasıdır. Bu önerme, deneylere dayanarak değil deneylerden bağımsız ve iç gözlemlere dayanarak bir algılama ve anlama biçiminde tanımlanmıştır. Monetaristler ise, teorileri tüm bilimlerde bir araç olarak düşündükleri için, kendilerine göre, doğal ve toplumsal bilimler arasında bir ayrıma gerek görmezler. Teoriler sadece realist varsayımlara sahip olmaları zorunlu değil, teorinin eldeki amaç için yeterli olup olmadığı önemlidir. Bu ise teorileri doğru tahminleri içerip içermediğine bağlıdır. Buna göre, bir teori tahminleri gözlemlerle test edilir. Bu metodolojik ölçüler çerçevesinde Yeni klasiklerin, metod olarak Avusturya ve Monetarist okulla paralellikler taşıdığı söylenebilir. Yeni klasiklerin monetaristlerle benzerliği, teorilerin değerlendirilmesinde, tahmin başarısının önemli bir kriter olarak kabul edilmesiyle sağlanır. Buna karşılık klasikler monetaristlerin aksine, Walrasyan yöntemle analizlerini yaparlar. Yeni klasiklerin, teoriye sadece mikro temellerden yaklaşmaları ve teorinin soyutluğu, genelliği ve içsel tutarlılığı önemsemeleri, onları Avusturya okuluna yaklaştırmaktadır. Buna karşılık amprik çalışmanın önemini kabul etmeleri bu okuldan ayrıldıkları bir özellik olmaktadır. 3.1 İKTİSATTA METODOLOJİ TARTIŞMALARINA GENEL BİR BAKIŞ. İktisatın yönteminin ve kapsadığı alanın nerede başlayıp, bittiğine ilişkin 19. yüzyıldan günümüze kadar metodoloji bağlamda yoğun bir tartışma ortamı canlılığını her zaman korumuştur. İktisatın yöntemiyle ilgili konularda, Freidman'ın 1950'li yıllarda yazdığı makale kaynak oluşturmuştur. ''Pozitif iktisatın yöntemi ''adlı bu makale bir cevap niteliğini herzaman taşımıştır(BUĞRA,1987a :6). Bu makale, özetle enstrümentalizmin iktisatın yöntemi olduğunu ileri sürmektedir. Bu yaklaşıma göre, bir teorinin geçerliliği, ondan yola çıkarak yapılan tahminlerin doğru olup olmamasına bağlıdır. Yani, teorinin amacı doğru tahminler yapabilmektedir. Açıklamak değildir. Başka bir değişle tahmin doğru çıkıyorsa, varsayımların gerçeklere uygun olmaması, tahminlerin ve gerçeklerin ne olduğu konusu önem taşımaz. Bu özet açıklamanın gösterdiği gibi yaklaşım pragmatiktir. Yani teorilerin pratikte sonuçlarına önem veren, bilginin kendisine ve bilgi edinme çabasına da bir amaç olarak fazla önem vermeye bir yaklaşım özelliğini taşımaktadır. Bu nedenden dolayı, T.Hutceson ve M.Blaug gibi bilim felsefecilerinin eleştrisine uğramıştır. Bu dönemde yöntem tartışmalarına katılan politik iktisatçılar genellikle sosyal bilimlerle arasındaki farkı vurguladıkları ve değişik nedenlerden dolayı iktisatın doğa bilimlerindeki türden bir bilim olmıyacağına ileri sürmüşlerdir(BUĞRA, 1987 a:10). Bu olguyu savunurlarken iki noktadan hareket etmektedirler; i. İktisat gibi sosyal bilimlerin insan davranışlarını konu almaları, ve bu davranış biçimlerini en önemli özelliğinin de düşünme ve planlamayı içermesidir. Başka bir değişle, taşın ve moleküllerin hareketi belirli bir amaca yönelik değildir. Ancak, insanların ekonomik faaliyetleri ise bir amaç taşımaktadır. Dolayısıyla, bu amaçlar değişebilir ve bu durum araçlarında anlamını değiştirecektir. Bu nedenle sosyal bilimlerde basit nedensellik ilişkilerinden söz edilemez. ii. Doğa bilimleri ile, sosyal bilimler arasındaki ikinci farklılık nedeni de sosyal bilimcilerin değer yargılarından kaçınmaları ve bunun ortaya çıkardığı güçlüklerdir. Bu güçlükler nedeniyle sosyal bilimcinin pozitif bilim yöntemlerini kullanmalarının imkansız olduğu ileri sürülür. Bu çerçevede yapılan tartışmalarda çıkış noktası, doğa bilimlerindeki yaklaşımların bazı tutarsızlıklar taşıyabileceği yönünde, Popper, Kuhn, Lakatos ve Feyerabend'in çalışmalarında ortaya konduğunu görmekteyiz. Örneğin Popper, yöntemle ilgili görüşlerindeki temel amacı, bilimsel olanla olmayanı birbirinden ayıran bir kriter geliştirmektedir. Bu ölçü Popper'de önermelerin yanlışlanabilirliğidir. Ancak bunu iktisata uyguladığımızda, gerçeklerle ilgisi olmayan bir bilim dalı olması kuşkusu belirmektedir. Yöntem konusundaki araştırmalarda, Popper'in görüşlerinin iktisata uygulanabilirliği konusunda, olumlu yaklaşım gösteren iktisatçılar olmasına karşılık, bu eğilimin rasyonel birey kavramıyla çeliştiğini ileri süren görüşlerde bulunmaktadır. İktisat literatüründe, tamamında olmasa da- genel kabul gören olgu, ''rasyonel birey kavramı nın" bir devrim niteliği taşıdığıdır. Çünkü, belirsizlik ortamı yok olmaktadır. Başka bir ifadeyle, rasyonel bireyin kısa veya uzun dönemde tahmin yapması ve güçlü tahmin yeteneğinin olması, bir evrensel yasa oluşturmaktadır. Bu ise, bir bilim dalını "bilim" olabilmesi için gerekli koşullardan birini (evrensel yasalar içermesi) sağlamaktadır. Bu durum, Popper'in yanlışlamacılığıyle çelişmektedir. 3.1.1. iKTİSATTA POZİTİVİZM İktisatta metedoloji tartışmalarında 1970'lere kadar etkili olan yaklaşım, Pozitivist bilim anlayışıdır.Son yıllarda ortaya çıkan, diğer doğal bilimlerle birlikte pozitivist bilim felsefesinide eleştiren araştırmalar, bilim felsefecileri (Popper, Kuhn, Lakatus ve Feyerabent) tarafından yapılmaktadır. Bu tartışmaların ise iktisatta yöntem tartışmalarını etki altına aldığını ve iktisatçıları etkilediği görmekteyiz. Pozitivist yaklaşımın iktisattaki yöntem tartışmalarına yansıması "benimsenen görüş" olarak adlandırılmaktadır. Bu görüş, bazı farklılıklara ve tartışmalara rağmen, Mantıksal pozitivizm, Popper'ci yanlışlamacılık, operationalizm (işe- yararcılık), enstrümentalizm yaklaşımlarının bir bileşimi olarak tanımlanabilir(T.YAY,1989:18). Benimsenen görüşü temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz; i. Metodolojik ilkelere uymak ve bir mantığı olması yönünden kural koyucudur, ii. Bilimin amacı tahmin olmalıdır, iii. Teorilerin bilimsellik kriteri tahminlerinin test edilebilir yani doğrulanabilir yada yanlışlanabilir olması gerekir, iv. Bilimsel açıklama biçimi varsayımsal-tümden gelim olmalıdır, v. Teorilerin üstünlüklerini bir karşılaştırma yapıldığında, en önemli kıstas varsayımların gerçekçiliğinden çok, tahminlerin test edilmesi önemlidir, vi. Açıklama ile tahmin arasında bir nitelik farkı yoktur. Bu simetri özelliği olarak da nitelenebilir. 3.1.2.POZİTİVİZM VE BİLGİ BÜYÜMESİ YAKLAŞIMI Son yıllarda pozitivist bilim felsefesine karşı özellikle T.Kuhn, Feyerabent ve Lakatos tarafından eleştiriler getirildiğini daha önce vurgulamıştık. Bu metodolojik eleştiriler, Bilim felsefesinde, "Bilgi Büyümesi Yaklaşımı" olarak nitelenir. Feyerabent, her türlü yöntemi reddederek bilimde anarşizmi (her şey geçerli kuralını) ileri sürerken Lakatos her iki yaklaşımın sentezini yapar. Lakatos, bilim araştırma programlarının bir parçası olarak tanımladığı"sert çekirdek" içine, pozitivizmin tamamen dışladığı metafizik ve değer yargılarını katar. Bilgi büyümesi yaklaşımı temel özelliklerini ise şu biçimde sıralayabiliriz; i. Kural koyuculuk yerine betimleyicik ön plana çıkar. Burada önemli olan, bilimsel araştırma yönteminin nasıl olması yerine, fiilen nasıl yapıldığıdır. Yaklaşımın tataftarları Kuhn ve Feyerabent yaklaşımlarının özelliği, bilim tarihinin pozitivizmi doğrulamadığının yanı sıra her bilim dalının kendine özgü özelliklerinin olacağının kabul edilmesidir. ii. Test edilebilirlik niteliği, örneğin yanlışlanabilirlik kriteri, teorinin bilimsel olup olmamasında belirleyici değildir. Çünkü hiç bir teori yada hipotez nihai olarak yanlışlanamaz. iii. Aynı olguyu ele alan birden fazla teori söz konusu olduğunda, teorilerin üstünlüğünde tek bir kriter belirleyici olamaz. Tahminlerin gücü, mantıksal tutarlılık, alanın genişliği ve nedensel açıklama gücü birer kriter olarak düşünülmelidir. v.Bu yaklaşım, açıklama ile tahmini birbirinden ayırır, simetri tezine karşıdır. 3.2 BİLGİ BÜYÜMESİ YAKLAŞIMI VE İKTİSAT. Bir bilimsel bilginin sürekliliğinin en önemli vazgeçilmez yönlerinden biri, teoriler geliştirme ve kullanmadır. Ancak bir toplumsal bilim olan iktisatta, inceleme bilimi olarak, hipotez yada teorilerden çok paradigma, bilimsel araştırma programı gibi daha geniş kavramların kullanılmasına ileri süren görüşlerde vardır(T.YAY,1989:20). Bu yolla amaçlanan, söz konusu bu kavramların, tedrilerin teknik yapıları yanında, inançları, değer yargılarını ve dünya görüşünü de içermesi gerektiğidir. Dolayısıyla yanlız teknik çerçeve ile sınırlı kalınması önlenerek, iktisatta, "değer yargıları "'nında önemli yer tuttuğunu ileri süren görüşlerde vardır. İktisatta, bilgi birikiminin veya gelişiminin belirli dönem noktaları vardır. Bunlar genellikle, birer devrim olarak tanımlanırlar. (Majinalist devrim, Keynezyen, Monetarist devrim gibi). Buna karşılık burada vurgulanması gereken, Kuhn'da olduğu gibi, kesikli ve birbirinden bağımsız paradigmaların birbirinin yerini aldığının anlaşılmamasıdır. Çünkü, her yeni paradigmanın kendinden öncekilerden bir takım unsuru ve kavramları içerdiği görülmektedir. (Örneğin, Genel teoride kullanılan kavram yada teoriler Neo- Klasik analizde ve kullanılmaktadır. Aynı şey Freidman için de geçerlidir.) Yine iktisatta, bilgi birikiminin paradigmaların birbirleriyle bağlantılı olmalarının yanısıra, geriye dönüşüde bir sarmal biçiminde olmaktadır. Başka bir değişle, yerini yenilerine terk etmiş ve unutulmuş teori veya düşüncelerin belirli zaman sonra ortaya çıktığı ve alternatif hakim düşünce olabileceği de görülmektedir. Bu olgu, Lakatos'un "ilerleyen yozlaşan araştırma programı" çerçevesinin iktisadi düşünce tarihinin gelişimiyle daha uyum gösterdiği görülür(T.YAY,1989:20). Örneğin, 1940 ve 1950'li yıllarda Neo - Klasik iktisat eski/yozlaşan, Keynesgil iktisat ise yeni/ilerleyen bir araştırma programı iken 1970'li yıllarda bu olgu tersine dönmüştür. 4.AVUSTURYA OKULU VE HAYEK'DE METODOLOJİ 1980 sonrasında iktisat düşüncesinde yer kaplayan ve genel olarak Yeni sağ veya Sağcı iktisat görüşü olarak da adlandırılan düşünce biçiminin odağına bir ekol/kişi oturtutulması gerekirse bu kuşkusuz Avusturya okulu ve F.V.Hayek olmalıdır. Bu bağlamda özellikle Hayek ağırlıkta olmak üzere Avusturya okulunu metodolojisinin bilinmesi gerekmektedir. Avusturya okulunun metodolojik yaklaşımları Mises, Menger ve Weber 'in düşüncelerinden etkilenerek subjektivizmi ve aksiyomatik mantığı öne çıkaran, aynı zamanda test edilebilirliğide karşıdır. Avusturya okulunda, genel anlamda "praxeology" yaklaşımının hakim olduğunu söyleyebiliriz. 4.1 HAYEK'İN METODOLOJİSİ Hayek, yukarıda değinilen yaklaşımdan hareketle, Popper'in bilim felsefesinin etkisi altında kaldığı görülür.Hayek'in metodolojik yaklaşımı üç unsur içermektedir. - Yanlışlanabilirliğin kabulü - Deneysel özün korunması, - Varsayımsal - tümden gelim. Hayek, yöntemsel monizmin eleştirisini yaparak, iktisatta sembolik bir toplum modeli uygulaması gerektiğinin sistematik bir analizini yapmaktadır(BUĞRA, 1987b :108). Hayek'in metodolojindeki temel yaklaşımların bir özeti aşağıda yapılmaktadır; i. 1970'li yıllarda gündeme gelen, iktisadi analizin eklektik bir teorik yapıda geliştirilmesine karşıdır. Yani mikro ve makro analizi birleştirilmeye çalışmak, boş bir çabadır. ii.Fizik ve sosyal bilimlerin yöntemlerini ve aralarındaki ilişkileri ele alarak, iktisatla uğraşanların, fiizik bilimlerinde olduğu gibi bir yöntemi izlemelerini "bilimcilik" olarak niteliyerek eleştirmektedir. iii. Hayek, Popper bilim yöntemi yaklaşımlarından etkilendiği ancak eleştirel - Popper'ci denilebilecek bir konumdadır. Ancak Hayek'in burada yaptığı eleştirel Popper'ci yaklaşımı ile, sosyal bilim-fizik bilimleri farkını ortaya koyma çabasıdır(T.YAY,1993:40). iv. Hayek, varsayımcı tümdengelim yönteminin genel fikirlerini benimseyerek, bu yöntemin fizik bilimlerinde geçerli olduğunu savunur. Bunun nedeni de, Fizik bilimlerinde olguların nedeni birkaç değişkenle açıklanabilirken, sosyal bilimlerde değişken sayısının çokça olmasıdır. Sonuç olarak, Hayek'ci bir çizgi nitelemesi yapılmak istendiğinde, burada teorilerin açıklama gücü ve mantıksal tutarlılık kriterine önem veren, tahminlerin testine kuşkuyla bakan bir yaklaşım olarak tanımlayabiliriz. 4.2 HAYEK'Cİ LİBERALİZMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ Hayek'ci liberalizmin tellerinin atıldığı, başka bir deyişle unutulmaya yüz tutan değerlerin korunması gerektiği üzerine tartışmalar 1940'lı yıllara rastlanmaktadır. o zaman hakim olan düşünce, batı toplumlarını yaratan değerlerin unutulduğu, özgür bir toplumda özel mülkiyet ve piyasaya olan inancın giderek azaldığı biçimindedir. Hayek,1940'lı yıllardan günümüze kadar, hukuk,iktisat, siyaset, felsefesi, bilim felsefesi gibi değişik bilim dallarını içine alan geniş çerçevede "liberal felsefeyi" kurumsallaştırmayı amaçlayan bir işlev yüklendiği görülür(YUMER,1988;25). Hayek muhafazakarlık, liberalizm ve sosyalizmi bilinenin aksine, sağda,ortada ve solda ki bir düşünce biçimi olarak ele almamaktadır. Aksine, bir üçgenin üç ayrı kutbu olarak tanımlamaktır. Hayek'de liberalizmin temel özelliklerinin neler olduğu aşağıda sırasıyla belirtilmektedir; - Hayek için liberalizm, bir genel ilkeler sistemidir. başka bir değişle, ideolojidir. Bu yönüyle ideolojinin , bilim dışı olarak tanımlamasına karşı çıkarak, ideolojisiz bilim olamayacağını vurgular. -Hayek'e göre bilim, bilimsel olarak doğruluğunun ispat edilemeyeceği bir değerler sistemi üzerine kuruludur. Dolayısıyle, liberalizmin doğru olduğunu kanıtlamak imkansızdır. Doğrulanması gereken, çoğunluğun liberal davrandığı zaman ortaya çıkacak sistem, bireylerin amaçları için en yararlı sistem olduğudur. -Temel liberal ilke devletin hizmet sunana bir kurum olarak faaliyet alanlarına bakılmaksızın, yaptırım gücünün belli yasalarla sınırlanması gerektiğidir. Genel anlamda liberalizm, bu yasaların nitelikleri ile ilgili bir kavramdır. -Hayek'ci liberalizmin temel amacı, hukuk ve iktisat arasında görülen kopukluk sonucunun demokrasi, özgürlük ve kalkınma üzerinde bulunduğu dolayısıyla bu kopukluğun giderilmesi gerektiğidir. - Yasayla denetlenen devlet ilkesi ile refah arasında yakın bir ilgi kuruludur. Dolayısıyla bireysel özgürlüğü kurduğunuz oranda refahı artırırsınız. - Bireylerin kendi amaçları ve arzuları doğrultusunda serbest bırakılmaları için kaosa - anarşiye neden olmadan refahın artacağı olgusu, yasalarla sınırlanan devlet ilkesi ile sağlanmaktadır. Yani, devletin gücü yasalarla sınırlandırıldığı taktirde, çok değişik amaçlar uğruna ve çok değişik koşulların, bilgilerin değerlendirildiği bir düzen kurulmuş olacaktır. refah, hiçbir aklın öngöremeyeceği karmaşık bir düzenin sonucudur.(YUMER,1988:27). - Liberal bir toplumda, tek bir ortak amaç vardır. O da, toplumdaki herhangi bir bireyin, kendi bilgisini, kendi amaçları doğrultusunda kullanım alanını en üst düzeye çıkaran soyut bir düzenin korunması olmalıdır. Bu aynı zamanda, diğer bireylerin amaçlarını da hizmet edecektir. Burada önemli olan kişisel üst düzeye çıkarmak değil, bilgi kullanımı sınırlayan tüm engellerin ortadan kalkmasıdır. Sonuç olarak Hayek'ci liberalizmde, yasaların egemenliği ilkesi ekonomik hayat başta olmak üzere her alanda radikal bir şekilde savunulduğunu söyliyebiliriz. 5.LAKATOS'CU BİLİM FELSEFESİ VE YENİ SAĞ Bu bölümde Yeni Sağ olgusunun ortaya çıkışının hangi bilim felsefesi teorisiyle açıklanabileceği nedenleri üzerinde durulacaktır.bilgi büyümesi yaklaşımı doğrultusunda, problemin Lakatos'a göre ortaya konması yerinde olacaktır. Bunun nedenleri üzerinde durmadan ünce Lakatos'cu yaklaşıma değinilmesi gerekir. 5.1. LAKATOS VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROGRAMLARI (BAP) İktisatta yöntem tartışmalarında, Popper ve Kuhn'la birlikte iktisatçılarınençok üzerinde durdukları bir diğer bilim felsefecisi de Lakatos'dur. Bunun nedeni, Popper'i, Kuhn'u ve a priori ugraşımcılığı içeriğinde taşımasına yanısıra, reel (iktisat) bilime daha yakın olmasıdır. Lakatos'un yaklaşımı "bilimsel araştırma programı) üzerine kurulur. BAP (Bilimsel Araştırma Programı) aynı bakış açısına sahip teorilerden oluşan süreci oluşturmaktadır. - Lakatos, özele ilişkin teorilerin tek başına ele alınmasına karşıdır. Bir bilimsel teori kesin biçimde doğrulanamaz veya yanlışlanamaz, -BAP, ampirik olarak çürütülemeyen, olması gereken hakkında saf metafizik inançlar topluluğu oluşturan bilimsel araştırma kuralları disiplinidir, - Lakatos'da, BAP üç temel öğeden oluşmaktadır. Sert çekirdek koruyucu kuşak ve pozitif- negatif anlama araçları. Sert çekirdek, metafizik öğedir ve inançları oluşturur.Bütün BAP'ları sert çekirdek ile karakterize edilir. Bu olgu, Blaug'a göre Marks'daki ideoloji kavramına benzer niteliktedir. Sert çekirdek aynı zamanda, Mises ve Robins gibi iktisatçılarca savunulan a priori doğruları savunur. Koruyucu kuşak, meydan okumada sert çekirdeği koruyan hipotezlerdir. Lakatos'da sert çekirdek kolay kolay değişmez, koruyucu kuşak ise esnektir. Değişebilir. Her araştırma programı kendi anlama aracına sahiptir. Anlama aracı pozitif ve negatif olarak ikiye ayrılır. Negatif anlama aracı, sert çekirdeğin araştırılmasına izin vermez. Araştırmanın reddedilmez parçasıdır. Pozitif anlama aracı, kısmen araştırma programının reddedilebilir bölümlerini geliştirir. Lakatos, bir araştırma programını önceki formülasyon ampirik içeriği büyütüyorsa "teorik olarak ilerlemeci" bunu sağlamıyorsa, "yozlaşan " olarak nitelemektedir. Kendine kapanma süreci içinde, teorinin korunması yönünden yardımcı hipotezler çok önemlidir. Onun sayesinde dışarıya karşı korunur. İlerleyici program ise, dışarıya yeni önermeler, yeni güçlü tahminlerle tepki gösterir. Böylece daha önce belirlenemeyen bir olayı tahmin eder. Eğer ampirik içerik teyit edilirse, ampirik olarak ilerlemeci demektir. İlerleyici program ampirik içeriğin artması demektir. Lakatos'da, ilerleyici- yozlaşan program ayrımı mutlak değil nisbidir. Ayrım ve zaman periyotunda yapılır. içinde ilerleyen statüden, yozlaşan statüye geçilerek bilimsel nitelik kaydedebilir. Tersi de geçerlidir. Yani, terkedilen (yozlaşan) bir araştırma programı tekrar ilerleyici bir nitelik kazanabilir. Bundan dolayı Lakatos'da, bilimsel olan ve olmayan kavramı zaman periyoduyla ilgili bir olgudur. Lakatos'a göre bilimsel gelişme yozlaşan BAP'dan ilerleyici BAP'a bir geçiş biçiminde olur.Yine aynı şekilde, BAP'lar hiçbir zaman yok olmazlar. Kısırlıklar kendini gösterdikçe yavaş yavaş kaybolurlar. Lakatos'da geçmişle bağlantılı olmayan, kesin bir değişme anlamına "bilimsel devrimler" oluşmazlar. 5.2. PROBLEMATİĞİN LAKATOS'CU AÇIKLAMASI Bir problematik olarak ele alacağımız, Yeni Sağ'ın ortaya çıkışının bilim felsefeleri yönünden ortaya konmasında Lakatos'un BAP'larının daha uygun olacağı saptanmaktadır. İktisatta bilgi birikiminin ve gelişiminin belirli dönüm noktaları vardır. Bunlar genellikle, birer devrim olarak nitelenir. Buna karşılık burada vurgulanması gereken, Kuhn'da olduğu gibi, kesikli ve birbirinden bağımsız paradigmaların birbirinin yerini aldığının düşünülmemesidir. Çünkü her yeni paradigma, kendinden önceki bir takım öğeyi ve kavramı içerdiği görülmektedir. (Örneğin genel teoride kullanılan kavram ya da teoriler Neo- Klasik analizde de kullanılmaktadır. Aynı şey Freidman için de geçerlidir. IS-LM çatısını kullanmıştır.) Yeni iktisatta, bilgi birikiminin, paradigmaların , birbirleriyle ilintili olmaları yanısıra, geriye dönüşte bir sarmal şeklinde olmaktadır. Başka bir değişle, yerini yenilerine terketmiş ve unutulmuş teori ve düşünceleri belirli zaman sonra ortaya çıktığı ve alternatif hakim düşünce olabildiği görülmektedir. Bu olgu, Lakatos'un "ilerleyen- yozlaşan" araştırma programı çerçevesinin iktisadi düşünce tarihinin gelişimine daha uyum gösterdiği görülür. Bu bağlamda, ekonomi- politika alanında 1970'lere kadar olan ve genel olarak "uzlaşma" olarak nitelenen görüş (paradigma veya BAP'da denilebilir), burada yozlaşan / gerileyen olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık " yeni sağ " yani ekonomi - politikada liberal düşünce ilerleyen / gelişen düşünce olarak tanımlanabilir. Uzlaşmanın yıkılmasından sonra tarihi süreç içinde liberal düşüncenin alternatif olma özelliğini Lakatos'un BAP'ın yapısı çerçevesinde irdelemek mümkündür. Bu açıklama biçiminde sert çekirdek, koruyucu kuşak ve anlama araçları gözönüne alınarak Neo-Klask, Keynezyen ve Liberal ekonomi-politikanın bir karşılaştırması yapılacaktır. i. Neo-Klasik İktisat; Sert Çekirdek : Rasyonel ekonomik hesaplama, değişmeyen zevkler, karar almanın bağımsızlığı, faktörlerin tam hareketliliği, vb. Koruyucu kuşak :Marjinal fayda kuramı Pozitif anlama aracı : Piyasayı alıcı, satıcı veya üreticiler bölmek, piyasay yapısının kesin olarak tanımlanması, davranışsal varsayımlardaideal tip, vb. ii. Keynezyen araştırma proğramı; Sert çekirdek : Rasyonel olmama, belirsizlik, beklentilerin istikrarsızlığı, vb. Koruyucu kuşak :Tüketim fonksiyonu, çarpan,otonom harcamalar teorisi, spekülasyo saikiyle para talebi, uzun dönem faiz oranına bağımlılık. Pozitif anlama aracı: Milli gelir hesaplaması, Tüketim fonksiyonu ve çarpanın istatistiki tahmini. iii. Yeni Klasik iktisat araştırma programı (Yeni Sağ Liberal iktisat). Sert çekirdek: Bir amaç olarak görülen piyasa toplumu, metodolojik bireycilik(Mikro iktisat temeli olmaksızın analiz yapılamayacağı). İşsizlikle enflasyon arasında bir trade- off'un olamayacağı, yasayla denetlenen devlet ilkesi ile refah arasında yakın bir ilgi kurulması. Koruyucu kuşak: Rasyonel birey kavramı; başka bir değişle genel denge teorisiyle uyumlu beklentiler hipotezi, liberalist sosyal teori; yani, bilgi kullanımını sınırlayan tüm engellerini ortadan kaldırılması ile bireysel çıkar ile birlikte toplumunda yararlı çıkacağı olgusu, Pozitif anlama aracı: Bekleyişleri içeren Phillips hipotezi, Modern miktar kuramı, sürekli gelir kavramı, Reel konjonktür dalgalanmaları. Lakatos, bilim tarihi ile ilgili teorilerin veya araştırma programlarının, Kuhn'un öne sürdüğü "bilimsel kesimlik" veya "tekel" olma özelliğini kabul etmektedir. Buna karşılık kısa dönemde bir tekel olgusundan söz edilebileceği üzerinde durmaktadır.(LAKATOS,1992:189). Lakatos'a göre bilim tarihi, rekabet eden araştırma programlarının (veya paradigmaların) tariihi olarak kabul edilmesi gerekir. Buna karşılık olağan bilim dönemleri sinsilesi de değildir. Olmamalıdır. İlerlemenin yararlı bir düzeyde sürmesi için rekabetin mümkün olan en kısa sürede başlamasını savunur. Buna son paragraftaki açıklamadan anlaşılan, Lakatos, teorik plüralizmin teorik monizmden daha iyi olacağını kabul ettiğidir. Bu bağlamda, Popper ve Feyerabend'i haklı görürken, Kuhn'un haksız olduğunu ileri sürmektedir. Lakatos bir araştırma programını reddetmenin yani onu katı çekirdeğinn ve koruyucu kuşağının inşaası için sunduğu programı kabul etmemenin objektif bir nedeni olabirlir mi? sorusunu sormaktadır? Cevabında ise sözü edilen objektif nedeni rakibin önceki başarısını açıklayan ve daha fazla problem çözme gücünü ortaya çıkaran rakip araştırma programı tarafından sağlanacağını söyler. Bu noktada bizim problematiğimize tekrar dönersek, yeni sağın ortaya çıkışının bir rekabet sonucu ve objektif nedenlerle açıklamak gücünün artmasıyla yakından ilgili olduğu söylenebilir. Çünkü liberal iktisadi ve politik düşünce, doğrudan uzlaşma paradigmasının katı çekirdeğini hedef almaktadır. Daha önce değinilen, Neo-Klasik ve Keynezyen A.P.(Araştıma Programı) larının katı çekirdeklerindeki değişim gözönüne alındığında bu olgu doğrulanmaktadır. Yeni sağ, uzlaşı görüşe rakip veya alternatif bir araştırma programı olarak saldısını yaparken, katı çekirdeği ve koruyucu kuşağı hedef aldığı görülür. Örneğin, Trade-off'un olamıyacağı, Phillips hipotezinin sadece kısa dönemde geçerli olabileceği dolayısıyle para politikasının etkisinin olamıyacağı şeklinde objektif nedenler ileri sürer. Uzlaşmanın yapısına yöneltilen başka bir deyişle çözülmeyi sağlayan diğer objektif iki nedeni ise teorik ve deneysel olduğu ileri sürülür. Deneysel nednlere dayalı açıklamada üzerinde durulan konu uzlaşma görüşünün 1970 li yıllardaki mevcut yüksek enflasyon ve işsizlik sorunu ile başa çıkamadığıdır. Teorik nedenlere dayalı açıklamada ise pratikte makro ekonomi ile mikro ekonomi arasında bir uyuşmazlığın varlığıdır. Özellikle, Wallace, Sargent ve Lucas'ın "makro iktisadın mikro temellere dayanması gerektiği yönündeki" yaklaşımları uzlaşmanın katı çekirdeğine ve koruyucu kuşağına yönelik saldırıların en stratejik olanıdır. Bir önceki yaklaşımın yozlaşan/gerileyen ve açıklama gücünü kaybetmesinin bir diğer nedeni de, devlet müdahalesi ile ilgili "yeni sağ"ın eleştirileridir. Keyfi müdahalelere karşı olunması bunun bilgi akımını engelleyeceğindendir. Bu nedenle fiyat-gelir politikaları piyasanın sinyal verme mekanizmasını zayıflatarak, etkin kaynak dağılımı üzerinde olumsuz etki de bulunur. Başka bir ifadeyle bu tür müdahaleler ancak ilave dengesizlikler yaratır ve kamu'nun artan oranda büyümesini sağlar. Uzlaşı görüşünün veya Keynezyen ekonomi-politik araştırma programının, yozlaşması ve gerileyen bir konuma düşmesini iki temel nedene indirgenebilir; i. İşsizlikle, enflasyon arasındaki değişimin teorik iktisatçılar kadar uygulamacılar tarafından da istismar edilmesi, ii. Kamu görevlilerin, bireysel çıkarlarını ençoklaştırma içinde olabileceklerinin, uzlaşıyı savunanlarca göz ardı edilmesi, ençoklaştırmayı yaparken kanunun çıkarlarının ikinci planda kalması bu sektörün giderek büyümesi verimsiz bir yapıya dönüşmesi ile sonuçlanmıştır. Sonuç olarak, BAP'lardan hangisinin "problem çözme başarısı" ve açıklama gücü fazla ise, bilim tarihinde veri bir dönemde, hakem bir düşün ce veya paradigma olacaktır.
Metin SARAÇOĞLU
YARARLANILAN KAYNAKLAR :
BUĞRA, Ayşe. (1987)a
: "İktisatın son krizi üzerine" "İktisad Dergisi Nisan.
|