YIL: 8

SAYI: 96

ARALIK 2005

 

 

önceki

yazdır

 

 Talat SARAL

 

 

  

TÜRKLER ALMAN SEÇİMLERİNDE HEM ‘MALZEME’ HEM DE ‘KOZ’!..


 CDU/CSU’nun ‘Malzeme’si

Almanya’da l8 Eylül erken genel seçim  kampanyasının son haftası yaşanıyor.Geçen hafta Bayan Merkel ile Sn. Schröder arasında yapılan ilk TV düellosu ile kampanya iyice kızıştı. Muhafazakar anamuhalefet CDU/CSU’nun başbakan adayı Bayan Merkel önce lütfetmiş, Türklerin ‘ana’ seçim malzemesi olmayacağını söylemişti. Çünkü, Almanya’nın başta ekonomi olmak üzere çok daha önemli sorunları bulunuyordu.

 

Ne var ki, kendisini kampanyanın heyecanına kaptıran Bayan Merkel yine de eski huyundan vazgeçemiyor. 17 Aralıkta bize verilen (ve temel amacı istediklerini yaptırmak için Türkiye’yi kapıda tutmak olan) göstermelik müzakere tarihini bile bahane ederek, sürekli Türkiye’yi diline doluyor ve (sanki yapacak olan varmış gibi) tam üyelik yerine, AB’nin ‘özel statü’lü arka bahçesi/sömürgesi olmamızı ısrarla yineliyor. CDU’nun Bavyera kolu olan, daha da sağdaki CSU’nun lideri ve önceki seçimlerde başbakan adayı Sn. Stoiber ise, Türkiye konusunda en radikal söylemleri olanlardan biri.

 

Üstelik,  bu parti gruplarının  verdiği önergeyle geçen Haziran ayında Bundestag’da çıkmasını sağladıkları, Türkiye aleyhindeki çok çirkin ve haksız Ermeni kararından sonra... ‘Hem suçlu, hem de güçlü’ diye işte buna derler.

 

Bunlara rağmen, Bayan Merkel’in ilk hedefi olan tek başına CDU/CSU iktidarı bir yana, eski ortağı FDP (liberaller) ile koalisyon kurma ihtimali de (kalan 5 günde sürpriz gelişme olmazsa)  son anketlere göre suya düşmüş görünüyor. Bunun ana nedenleri; Bayan Merkel’in maliye bakanı adayı Sn. Kirchof’un hazırladığı vergi reform paketinin kamuoyundan büyük tepki alması, rakip partilerin de bu en zayıf halkadan hücüm etmesi ve Türkiye karşıtlığının umulan radikal oyları yeterince sağlayamaması yanında, alabileceği asgari Türk oylarını da küstürmesi,  ayrıca  ikili ve altılı TV düellolarında Almanya’ya uygun başarılı ve değişim için güven verici bir görünüm sergilenememesidir.  

 

Bayan Merkel’in, Yeşiller ve hele yeni sol/sosyalist PDS ile ortaklık yapması siyasi intihar anlamı taşıyacağından, geriye en büyük rakibi SPD ile büyük koalisyon yapmak kalıyor. Bunu da hiç ama hiç istemiyor. Çünkü, 56 yıllık F.Almanya tarihinde yalnızca bir defa (1966-69) denenen bu yol başarılı olamamıştı. Kaldı ki, böyle bir ortaklıkta Sn. Schröder’in ikinci adam olmayı kabullenmesi imkansız gibi...

 

Kısaca; Türkleri ‘malzeme’ yapmak, yabancı düşmanlığını körükleyerek iç huzuru bozma (bir anlamda Türkleri aşırı Alman sağına hedef gösterme) dışında Bayan Merkel’e pek yaramayacağa benziyor. Çünkü, iktidar olabilmek için büyük koalisyon dışında tek şansı, inişe geçen trendde kıl payı ile de olsa FDP ile iktidar olabilmek...

 

SPD’nin ‘Koz’u

Sn. Schröder’in partisi SPD ise; art arda kaybettiği eyalet seçimlerinden ve özellikle kalesi Kuzey Ren-Vestfalya’daki ağır yenilgiden sonra, ortağı Yeşilleri küstürme pahasına da olsa başlattığı süreç ile erken genel seçimin yolunu açmıştı. Şimdi ise tekrar kazanabilmek için var gücüyle çalışıyor. Daha soldaki eski liderlerinden ve köşesine çekilmiş sanılan Sn. Lafonten’in PDS’e gitmesiyle moral bozukluğu yaşayan SPD, Schröder’in popülaritsini öne çıkaran propaganda taktiği (ikili TV düellosunu Merkel’e karşı farklı kazanan Schröder, dün akşamki altılı şovda da daha ataktı ve anketlere göre açık ara en sevilen başbakan adayı görülüyor) ve dış ilişkilerdeki becerisine (örneğin, iyi ilişkileri olan Sn.Putin’le birkaç gün önce Baltık Doğalgaz Hattı Anlaşmasını yapması) güveniyor.

 

Ancak, Sn. Fischer’in tutarlı gözüken Türkiye politikasından da güç alan Yeşiller gibi, SPD’nin de  asıl güvendiği  ‘koz’,  Türk oylarıdır. Sn. Schröder ve partisi; tüm Türkleri derinden yaralayan, tarihi gerçeklere ters ve çok çirkin Ermeni kararına rağmen,  bir tür siyasi pişkinlik içinde, daha önce kendisini kurtaran Türk oyları ile büyük farkı (son anketlere göre CDU/CSU %40-41, SPD %34-35) kapatmak istiyor. Bu amaçla AB üyeliğimiz sürekli destekleniyor, Türk toplumu, medyası ve kuruluşlarıyla yakın ilişkiler kuruluyor. (Çok geç de olsa, terör örgütü uzantılarına yapılan beklenmedik operasyonlar da bu bağlamda değerlendirilebilir.) Bunlarla da yetinmeyen SPD yetkilileri,  Sn. Mustafa Sarıgül’ü tekrar yardıma çağırmış. CHP’yi kurtaramayan Sn. Sarıgül, umarız SPD’ye  (Ermeni oyununu da hatırlatarak) yararlı olur...

 

Yaklaşık 700 bin Türk seçmenin, 60 milyonu aşan toplam seçmen içinde ilk bakışta bir ağırlığı olamaz diye düşünülebilir. Bununla birlikte, adeta kemikleşmiş oy dağılımı, parti blokları arasındaki oy farkının çok azalması ve son günlerde kararsız seçmen sayısının giderek erimesi gibi nedenlerle;   ülke genelinde 10-15 binlik, hatta seçim bölgesi bazında birkaç yüzlük oyun parti veya blok değiştirmesi hali bile, sonuçları çok etkileyebilir. Önceki seçimlerde bu açıkça yaşanmıştı.   Almanya’da geçerli olan seçim sistemi, bizdeki gibi birinci partiye adaletsiz bir koltuk primi vermiyor. 

‘Malzeme’ mi, Yoksa ‘Koz’ mu?

Bu ortamda Türklerin  büyük çoğunluğu  yine SPD’ye ve ikinci olarak da Yeşillere  oy verebilir. Ancak, malum Ermeni  oyunu nedeniyle haklı bir küskünlük ve burukluk yaşayan Türk seçmenlerin bu tercihlerinde, öncelikle sandığa gitmeme ve daha sonra da  FDP ve PDS’e doğru kayma şeklinde azalma olabilir. (Burada Türk adayların sayısı ve yeterliliği de önemli olacaktır.) Bu durumda Türk oylarının Sn. Schröder ve Sn.Fischer için ‘koz’ olabilmesi, onların ikna gücüne bağlı kalmaktadır.  

 

Bütün bu çabalara rağmen, seçimlerden SPD’nin birinci parti olarak çıkması, hatta ortağı Yeşillerle çoğunluğu sağlaması ancak bir mucizeyle gerçekleşebilir. Bu iki partinin FDP ile üçlü  koalisyon kurmaları zayıf da olsa bir ihtimaldir. Ancak, sembol renkleri (kırmızı, yeşil, sarı) dolayısıyla trafik lambası koalisyonu olarak da adlandırılan böyle bir oluşumun, Bundesrat’daki CDU/CSU ağırlığı ve muhtemel uyumsuzluklar nedeniyle başarılı olması çok zordur.

 

CDU/CSU’nun aksine,  SPD ve Yeşiller için, en azından kağıt üzerinde üçüncü bir alternatif daha vardır: PDS ile koalisyon yapmak. Son anketler, artı eksi %7’şer oyu gözüken üç küçük partiye göre bunu da mümkün kılıyor. Ancak, ‘düşman kardeşler’in  nasıl bir araya gelebileceği ve  Sn. Schröder’in ezeli rakibine  ne ölçüde tahammül edebileceği büyük bir soru işaretidir. Kaldı ki, bu oluşum da öteki üçlü alternatifin zaaflarını taşıyacaktır.

 

Sonuç

Beklenmedik bir sonuç dışında tahminler gerçekleşirse, Almanların istediği ekonomik canlanma için değişimin hayata geçirilmesi çok zor görünüyor. Çünkü, ortaya çıkabilecek  alternatifler (büyük koalisyon veya üçlü koalisyonlar)  devasa sorunlara yeterli ilaç olamayacaktır.

 

Ancak,  AB’nin lokomotifi ve Türkiye’nin l no’lu dış ticaret partneri Almanya gibi, işleyen bir demokraside uzlaşma kültürünün varlığı ile ümitler her an tazelenebilir.

 

Öncelikle ekonomisini tekrar rayına sokmuş bir Almanya,  özellikle Türkler ve Türkiye için  yeni imkanlar demektir.

 

Ve böyle bir ortamda Bayan Merkel iktidar ortağı olduğu takdirde; tarihi çarpıtarak Türklerin alnına asla hak etmedikleri bir kara lekeyi sürmeye çalışmanın,  ayrıca ‘imtiyazlı ortaklık’ gibi  makyajlı isimlerle, bizi AB’nin arka bahçesi ve yarı sömürgesi yapacak tuzak projeleri savunmanın pek kolay olamayacağını daha kolay görebilecektir.