|
|||||
|
TELEKOMÜNİKASYON SEKTÖRÜNDE TÜKETİCİNİN KORUNMASI AÇISINDAN ABONELİK SÖZLEŞMELERİ
Türkçe Özet: Tüketiciyle imzalanan abonelik sözleşmeleri daha çok sanayileşme sonucunda ortaya çıkan mal veya hizmetlerin teminine yönelik olarak kitlelerle imzalanan sözleşmelerdir. Abonelik sözleşmelerinde tüketicilerin sözleşme öncesinde, sözleşmenin devamında ve sözleşmenin sona ermesinde korunması gerekmektedir.
Abonelik sözleşmeleri kendi içerisinde “süreli yayın aboneliği” ve “diğer abonelikler” şeklinde ayrılmakta olup, telekomünikasyon sektöründe imzalanan abonelik sözleşmeleri “diğer abonelikler” grubuna girmektedir. Abonelik sözleşmelerinin standart sözleşmeler şeklinde yapılması nedeniyle haksız şartların sözleşmede yer almaması için denetlenmeleri gerekmektedir. Haksız şartların denetimi ikiye ayrılmaktadır. Birincisi yargısal denetim diğeri ise, idarî denetimdir.
Abstract: Subscription contracts signed with the consumers are much of the contracts that are signed with masses for the suppliance of goods and services which are the outcomes of industrialization. In these contracts consumers should be protected before the formation of the contract, in the continuity of the contract and in the end of the contract.
Subscription contracts are divided into two as “periodicals” and “other subscription contracts”. Subscription contracts which are signed in the telecommunications sector are deemed to be in group of “other subscription contracts”. Because subscription contracts are made in a standard contract format, it is essential to control them in order for the unjustifiable conditions not to be included. This control mechanism is divided into two. The first one is judicial control mechanism and the other is administrative control mechanism.
1. GİRİŞEkonomik, sosyal ve teknolojik gelişme ile birlikte mal ve hizmet arzında da farklılıklar yaşanmaya başlamış, daha çok bireysel olan sözleşmelerin yerini zamanın şartlarına uygun olarak kitleler ile yapılan sözleşmeler almaya başlamıştır. Sözleşmelerin kitlelere yönelmesi neticesinde girişimciler de önceden belirlenemeyecek sayıda tüketici ile hukukî ilişkiye girmek zorunda kalmışlardır. Böylece sözleşme hukukunda bireysel sözleşme modellerinin yanı sıra, genel işlem şartları içeren formüler sözleşme tipleri doğmuştur. Genel olarak standart sözleşmeler diye adlandırabileceğimiz genel işlem şartları ihtiva eden formüler sözleşmeler ya da daha çok kamu kurumları ile yapılan iltihakî sözleşmeler; sözleşmenin güçlü tarafı olan girişimci tarafından hazırlanmaktadır. Bu sözleşmeler ekonomik açıdan daha zayıf taraf olan tüketiciyle, girişimcinin hazırladığı şekilde imzalanmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu sözleşmelerde tüketiciler aleyhine dengesizlikler ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle kanun koyucular, sözleşmelerde taraflar arasında dengeyi sağlamak amacıyla tüketicilerin mal veya hizmet sunan girişimciler karşısında korunmasına ilişkin düzenlemeler yapma gereği duymuşlardır. Abonelik sözleşmeleri de daha çok sanayileşme ve teknolojik gelişmeler sonucunda ortaya çıkan mal veya hizmetlerin teminine yönelik olarak kitlelerle imzalanan sözleşmeler olup; bu kapsamda tüketici olan abonelerin menfaatlerinin korunması gerekliliğinden ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, sanayileşmiş ülkeler girişimcilerle tüketiciler arasında imzalanan standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların geçerli olmayacağı hususunda çeşitli düzenlemeler yapmışlardır. Ülkemiz mevzuatında da bu paralelde özellikle Avrupa Birliği Yönergeleri esas alınarak, birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle haksız şartların neler olabileceği ve bu şartların sözleşmelerde yer alması durumunda geçersiz olacağına ilişkin hükümlerin yanı sıra abonelik sözleşmelerinin feshi ve şekline ilişkin hükümler de konulmuştur. Bu hükümlerle, tüketiciler açısından hayatî önem taşıyan elektrik, su, doğal gaz, telefon gibi temel mal veya hizmetlerin temini kapsamında imzalanan sözleşmelerdeki haksız şartların bertaraf edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda, tüketici sözleşmesi olarak telekomünikasyon sektöründe imzalanan abonelik sözleşmelerine ilişkin genel ve özel düzenlemeler üzerinde durulmuş, uygulamada görülen sorunlar ortaya konulmuş, bunların çözümüne ilişkin fikir üretilmiş ve yeni düzenlemelerin getirdikleri üzerinde durulmuştur.
2. STANDART SÖZLEŞMELERBorçlar Hukuku’nun temel kavramlarından biri olan sözleşme, BK. md. 1/I’e göre, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile meydana gelir ([i]). Diğer bir ifade ile, sözleşme belli bir hukukî sonuca, yani bir hakkı veya hukukî ilişkiyi kurmaya, değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarından oluşan bir hukukî işlemdir ([ii]),([iii]),([iv]). Bir sözleşmenin oluşumunda tarafların irade beyanları o sözleşmenin temel kurucu unsuru olmaktadır. Bu irade beyanlarının oluşumunda ise, kural olarak “irade serbestisi ilkesi” hakimdir. Zira Borçlar Hukuku’na hakim olan prensipler arasında, en önemlilerinden bir tanesi “irade serbestisi prensibi”dir (4),([v]),([vi]). Kanunda özel olarak şekil zorunluluğu öngörülmeyen durumlarda, taraflar yaptıkları sözleşmenin şeklini, konusunu ve içinde yer alacak hükümleri belirlemekte kural olarak serbesttirler. Bu belirleme yapılırken taraflar bir araya gelirler ve karşılıklı müzakere sonucunda serbest bir şekilde ve her iki tarafın da üzerinde görüş birliğine varması ile sözleşmenin hükümleri belirlenir. Ancak günümüzde gelişen ekonomik şartlar, artan alış veriş ortamı içinde, her sözleşmenin bu şekilde taraflarca tek tek müzakere sonucunda yapılması ve aynı tip sözleşmenin sadece tek bir tarafı değişirken, bunun her seferinde yinelenen tartışma ve görüşmeler sonucunda hükümlerinin belirlenmesi mümkün olmamaktadır ([vii]). Bu durumlarda, yapılacak sözleşmenin hükümleri taraflardan biri tarafından önceden belirlenmekte ve diğer tarafa bu konuda söz hakkı tanınmayarak ondan sadece bu sözleşmeyi yapıp yapmayacağına karar vermesi istenmektedir ([viii]),([ix]). Diğer bir deyişle, söz konusu tarafa sadece bu sözleşmeyi yapıp yapmama serbestisi tanınmakta; sözleşmeyi yapmaya karar verdiği takdirde de diğer tarafça önceden belirlenmiş hükümlere aynen uyması beklenmektedir. Taraf, bu hükümlere uymak istemediği takdirde, yapabileceği tek şey, o sözleşmeden vazgeçmektir (2),(8); yoksa kendisine mevcut, önceden konulmuş hükümleri değiştirme serbestisi tanınmamaktadır. Sözleşmenin içeriğini belirleme ve düzenleme serbestisinin tek taraflı olarak kullanıldığı bu gibi durumlarda karşımıza “iltihakî sözleşme”, “standart sözleşme”, veya “genel işlem şartları” gibi kavramlar çıkmaktadır ([x]),([xi]),(6),(7). Standart sözleşme, genel işlem şartlarının kullanıldığı sözleşmelerdir[1] ([xii]),(8). Genel işlem şartları ise benzer nitelikte hukukî işlemler için formüler tarzda soyut ifadelerle kaleme alınmış, ileride çok sayıda yapılacak sözleşmelerin içeriği haline getirilmek üzere önceden hazırlanmış kayıtlardır ([xiii]). Genel işlem şartlarının sözleşme serbestisinin alanını daraltarak güçlü kuruluşlar karşısında tüketicilerin müzakere etme imkanı olmaksızın sözleşmeyi kabul etme durumunun karşısında bir mal ve/veya hizmeti üretip satan, müşterilere sunan kuruluşların her müşteri ile münferit sözleşme imzalayarak içerik yönünden farklı sözleşmelerin ortaya çıkmasını engellemektedir. Genel işlem şartlarını gerekli kılan diğer bir sebep de kanunlardaki düzenleme eksiklik ve boşluklar olarak görülmektedir. Bu şartların sözleşmenin içeriğine alınmasıyla söz konusu boşluklar giderilmekte ve doldurulmaktadır (2),(8). Standart sözleşmelere, “kitlesel, seri, formüler ve çerçeve sözleşmeler” de denilmektedir (12),([xiv]). Bazı Yargıtay kararlarında[2], “standart sözleşme” terimiyle, aynı anlamda olmak üzere, “iltihakî sözleşme” terimi de kullanılmaktadır. Oysa standart sözleşme, iltihakî sözleşme terimini de içine alan geniş bir kavramdır; çünkü iltihakî sözleşmeler, bir kamu hizmeti ifa edip hukuken ve eylemli olarak tekel durumu arz eden (su, elektrik, doğal gaz, taşıma gibi mal veya hizmet temin eden) kuruluşlara ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder[3] (8). İltihakî sözleşmelerde görüşme (müzakere) imkânı olmadığından, sözleşmenin bir tarafı için tek alternatif vardır ya sözleşmeyi kendisine teklif edilen şartlarla kabul edecek ya da böyle bir sözleşmeyi yapmaktan kaçınacaktır (2). İltihakî sözleşme teriminin daha çok kamusal makamlarla akdedilen sözleşmeler için kullanıldığı söylenebilecektir (12),(14). İltihakî sözleşmeleri de içine alan standart sözleşmeler ise daha geniş bir kavram olup sundukları hizmet ya da sattıkları mal kamu hizmeti niteliği taşımayan özel kişi veya kuruluşlar tarafından da hazırlanmış olabilmektedir. İltihakî sözleşmelerin içeriğini sık sık değiştirmek hukuken mümkün olmamaktayken, özel kişi ve kuruluşlarla yapılan sözleşmelerde tüketicilerin bunları değiştirmesine hukuken bir engel olmamakla birlikte fiili durum bunları aynen kabule zorlamaktadır (12). Telekomünikasyon sektöründe yapılan abonelik sözleşmelerini de bu şekilde ayırmak mümkün olabilmektedir. Rekabetin olduğu alanlarda yapılan sözleşmeler genel işlem şartlarını ihtiva eden standart sözleşmeler olur iken, rekabetin bulunmadığı alanlarda yapılan abonelik sözleşmeleri -yerel (local) telefon görüşmelerinin yapılmasına ilişkin abonelik sözleşmeleri gibi- tek bir sağlayıcının bulunması nedeniyle iltihakî sözleşmeler içerisine dahil edilebilecektir.
3. STANDART SÖZLEŞMELERİN DENETLENMESİGenel işlem şartları, uzman hukukçular tarafından, bütün olasılıklar düşünülerek, emredici hükümlerin sınırına kadar bu şartları kullanacak girişimcilerin yararına olacak biçimde önceden tespit edilmektedir. Hatta bazen emredici hükümlere aykırı şartlara dahi yer verildiği görülmektedir. Genel şartlar arasına, emredici olmayan hukuk kurallarının, sözleşmenin tarafları arasında adalete uygun olarak sağladığı dengeyi tüketici aleyhine bozan sorumluluktan kurtulmaya, yetkili mahkemeye, hak düşürücü sürelere veya davranışlara, sözleşmenin sona erdirilmesine, kısmî ödemelerin toptan muaccellik kazanmasına, masrafların ve vergilerin yüklenilmesine ilişkin çeşitli şartlar konulmaktadır (9). Bu nedenle, ekonomik bakımdan güçsüz olan tüketicilerin kendileri aleyhine konulmuş olan standart şartlara karşı korunmaları gerekmektedir (8).
3.1. Genel Olarak Standart Sözleşmelerin Denetlenmesi Tüketiciler aleyhine konulmuş standart şartların denetimi ikiye ayrılmaktadır[4]. Birincisi aslî denetim mekanizması yargı denetimidir. Diğeri ise uyuşmazlık çıkmadan önce piyasada kullanılacak bütün standart sözleşmelerin önceden idarî bir kurum tarafından denetlenmesidir (12). 4822 sayılı Kanun’la değişiklik yapılmadan önce 4077 sayılı TKHK.’da genel işlem şartlarına ilişkin herhangi bir hüküm yoktu. Her ne kadar tüketici sözleşmelerinin vadesinden önce sona erdirilmesine ilişkin şartlar, borçlunun temerrüde düşmesinin hukukî sonuçları veya istenecek teminatlar konusunda sözleşmede açıklık olması aranıyorsa da fiilen bu hükümlerin ne gibi düzenlemeler ihtiva ettiği ve müşteriyi mağdur edip etmediği sorunuyla kanun hiçbir şekilde ilgilenmemekteydi (12). Hukukumuzda standart şartların yargı denetimi ilk defa 4822 sayılı Kanun’la değiştirilen Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile olmuştur (14). TKHK.’nın ilk halinde tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlara ilişkin bir hüküm öngörülmemiş iken, 4822 sayılı Kanun’la AB’nin Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında 93/13 sayılı Yönergesindeki 3 üncü madde[5] hemen hemen aynen alınmıştır. TKHK.’nın “Sözleşmelerdeki Haksız Şartlar” başlıklı 6 ncı maddesinin[6] birinci fıkrasına göre; “Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.” Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, TKHK.’nın 31 inci[7] ve 6 ncı maddesine dayanarak ve AB’nin 93/13 sayılı Yönergesini emsal alarak Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik’i hazırlamıştır[8]. Yönetmelikte haksız şartın ne olduğu, sözleşme şartlarının haksızlığının nasıl değerlendirileceği ve haksız sözleşme şartları karşısında tüketicinin hakları, sıralandıktan sonra 8 inci maddede yargı denetimine yer verilmiştir. “Yargısal Denetim” başlıklı 8 inci madde aynen şöyledir: “Meşru menfaati olan gerçek veya tüzel kişiler genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların kullanılmasının önlenmesi için dava açabilirler. Bu hallerde mahkeme, önleme için gerekli tedbirlere hükmeder.” Ancak bu düzenleme aşağıda ele alacağımız yargı denetiminden farklıdır. Çünkü aşağıda ele alacağımız yargı denetiminde standart şart haksız olduğu takdirde, uyuşmazlık halinde tüketiciyi bağlamamaktadır. Bakanlığın düzenlemesinde yargı denetiminde “kullanmanın önlenmesi” (gerekirse haksız şartın sözleşmeden çıkartılması veya kısmen iptali) yaptırımı ve herhangi bir uyuşmazlık çıkmaksızın da (ileride kendi aleyhine olacağı düşüncesiyle) bu yaptırımın talep edilebilmesi söz konudur. Düzenlemenin bu şekilde yapılması, olumlu olarak addedilse bile, bu tür bir düzenlemenin sözleşme özgürlüğü ile ilgili olması dolayısıyla, Kanunla yapılması daha uygun olur. Ayrıca mahkemelerin görevi Kanunla belirlenebileceği için (HUMK. md. 1) önlem konusunda Yönetmelikte, mahkemelere görev verilmesi usûl hukuku açısından da doğru değildir (6),(14). Mahkemeler tarafından yapılan sonradan denetim ise standart hükümlerin konulduktan sonra mağdur olan tarafça hâkim önüne getirilmesidir. Diğer bir ifade ile standart sözleşmelerdeki kayıtların kontrolü, ancak dava açılması halinde hâkimin görevine dahil olmakta ve yargısal incelemesi yapılmaktadır. Bir içtinap davası yolu ile önüne uyuşmazlık gelen mahkemenin, bu uyuşmazlığa konu standart hükümleri sonradan denetim usûlü ile denetlemesi mümkündür. Nitekim ülkemizde de gerek ilk derece mahkemelerinin ve gerekse Yargıtay’ın, standart sözleşmelerde yer alan bazı kayıtların geçerli olup olmadığını konu alan pek çok kararı bulunmaktadır (6). Gerek ülkemiz, gerekse Borçlar Hukuku’nda yapılan reformla Almanya’da[9], mahkeme içtihatlarıyla özellikle açık olmayan kayıtların genel işlem şartlarını kaleme alan aleyhine yorumlanacağına; alışılmamış, bir diğer ifade ile, olağandışı ve şaşırtıcı kayıtların, geçersiz sayılacağına, münferit sözleşme hükümleri ile bağdaşmayan kayıtların uygulanmayacağına ve kişilik haklarını sınırlayan kayıtların hükümsüz olacağına ilişkin pek çok ilke getirilmiştir (8),(9). Ayrıca Kıta Avrupası Hukukuna nazaran içtihatlara dayanan bir hukuk olan İngiliz Hukukunda da, mahkemeler tarafından yapılan sonradan denetim usûlünün oldukça sık kullanıldığı ve büyük önem taşıdığı göze çarpmaktadır (6),([xv]). İdari denetime ilişkin telekomünikasyon sektöründeki abonelik sözleşmelerinin Telekomünikasyon Kurumu tarafından incelenmesi ve Ticaret Kanunumuzda sigorta genel şartlarının idare (Bakanlık) tarafından denetimi için öngörülmüş özel hükümler (TTK. md. 1266) dışında idarî denetim yoktur. Bu denetimde genel bir düzenleme olmadığından hukukumuzda idarî denetimin olmadığı söylenebilecektir. 3.2 Telekomünikasyon Sektöründe Standart Sözleşmelerin Denetlenmesi Telekomünikasyon Kurumu tarafından hazırlanan Telekomünikasyon Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’ne[10] (TSTHY)bu alanda tüketicilerle yapılan hemen hemen bütün sözleşmelerin standart şartlar içeren abonelik sözleşmeleri şeklinde yapılması nedeniyle “Abonelik Sözleşmeleri” başlıklı bir bölüm konmuştur. Bahsi geçen bölümde yer alan 16 ncı maddede abonelik sözleşmelerin şekline ve sözleşmede yer alacak asgari hükümlere yer verilmiştir. Yönetmeliğin 16 ncı maddesi uyarınca hazırlanacak abonelik sözleşmeleri TSTHY’nin “Kurumun Ön İncelemesi ve Onayı” başlıklı 17 nci maddesi uyarınca incelenmek ve/veya onaylanmak üzere Telekomünikasyon Kurumu’na gönderilecektir. Bu durumda telekomünikasyon sektöründeki idarî denetimi ise, inceleme ve onay şeklinde ikiye ayırmak mümkün olacaktır. TSTHY md. 17’ye göre Telekomünikasyon Kurumu inceleme yapmak için, re’sen veya şikâyet üzerine abonelik sözleşmelerini işletmeciden isteyebilecek inceleme sonrasında değiştirilmesi gereken hususları işletmeciye bildirecektir. İşletmeci de 15 gün içerisinde Telekomünikasyon Kurumu’nun belirtmiş olduğu değişiklikleri yapacaktır. Ancak GSM işletmecilerinin her hizmet türüne göre hazırladıkları abonelik sözleşmeleri onaylanmak üzere Telekomünikasyon Kurumu’na gönderilecektir. GSM işletmecileri abonelik sözleşmelerinde değişiklik yapmak isterlerse bu değişiklikleri de içeren abonelik sözleşmelerini Kurum’a gönderirler. Bu durumda Telekomünikasyon Kurumu’nun GSM İmtiyaz Sözleşmelerinden kaynaklanan sözleşmeleri onay görevi ve TSTHY’den kaynaklanan inceleme görevinin bulunduğunu söylemek yerinde olacaktır. Telekomünikasyon Kurumu’nun görevi karşısında ise, Telekomünikasyon Kurumu’ndan yetki belgesi (lisans) alarak faaliyette bulunan telekomünikasyon işletmecileri kendilerinden hizmet almak isteyen tüketicilerle yapacakları abonelik sözleşmelerini mutlaka sözleşme yürürlüğe girmeden önce Telekomünikasyon Kurumu’na göndermek zorundadırlar. Zorunlu izin olarak nitelendirebileceğimiz bu denetim vasıtası ile çıkması muhtemel ihtilaflar büyük ölçüde azaltılmış olacaktır. Üstelik böylece yargıya bireysel olarak intikal edecek olayların da genel olarak önüne geçilmiş olmaktadır. Sözleşmelerin önceden incelenmesi ve değişikliklerin yapılması bürokrasiyi artıran bir işlem olarak görülse de yargının önüne gitmesi muhtemel birçok olay da engellenmiş olmaktadır. Telekomünikasyon sektöründe yapılan abonelik sözleşmeleri sadece tüketiciler ile yapılmamakta aynı zaman ticarî, meslekî faaliyette bulunan işletmecilerle de abonelik sözleşmeleri yapılmaktadır. İşletmecilerle yapılan abonelik sözleşmeleri de tüketicilerle yapılanlar kadar sorun çıkarmakla birlikte işletmecilerin korunma ihtiyacı daha çok ekonomik güç problemi olmakta bu nedenle de tüketicilerinki gibi geniş ve aynı düzeyde koruma gerektirmemektedir (8). Bu durum bir bakıma tüketicilerin korunmasına ilişkin normların sosyal koruma normları olarak ifade edilmesiyle açıklanabilmektedir. Yabancı kaynakların incelenmesi neticesinde de önceliğin tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerde olduğu görülmektedir. Bu nedenle, incelememizde de tüketicinin korunması açısından değerlendirmeler yapılmış bulunmaktadır. Aşağıda tüketici sözleşmelerinde yer alan genel işlem şartlarından, haksız olarak nitelendirilebileceklere yer verilmiştir. Abonelik sözleşmeleri incelendiğinde tüketici aleyhine bazı ifadeler içerdiği görülmektedir. “Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmelik”in Ek’inde yer alan ve tahdidî olmayarak sayılan maddelere aykırı olduğu düşünülen sözleşme hükümlerinin bazılarına aşağıda yer verilmektedir: “.....A.Ş.’nin, Telefon üzerinden sunduğu hizmetlerde değişiklik yapmak, kaldırmak, yenilemek ve Tarifelerinde değişiklik yapma hakkına sahiptir” ifadesinin, “Abone fatura tutarlarını, .....A.Ş.’nin belirleyeceği şekilde ilgili birimlere öder. Faturada belirtilen son ödeme tarihini geçen ödemeler için ücretlerin zamanında ve usulüne göre ödenmemesi nedeniyle .....A.Ş.’ce uygulanacak cezai ücretleri Abone ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” ifadesinin, “Abone, İşbu Sözleşme’den doğabilecek ihtilaflarda ......A.Ş.’nin defter ve kayıtları ile, mikrofilm, mikrofiş ve bilgisayar kayıtlarının (özellikle .....A.Ş. tarafından elektronik postasına gönderilen mesajlar ile kendisinin .....A.Ş.’nin internet ortamında yaptığı çalışmalarının bilgisayar ortamındaki kayıtlarının ve .....A.Ş.’nin web sayfasından ulaşılabilecek bilgilerin) H.U.M.K. 287. Madde anlamında muteber, bağlayıcı, kesin ve münhasır delil teşkil edeceğini ve bu maddenin delil sözleşmesi niteliğinde olduğunu, .....A.Ş.’nin kayıtlarına karşı her türlü itiraz etme ve bunların usulüne uygun tutulduğu hususunda yemin teklif hakkından peşinen feragat ettiğini kabul, beyan ve taahhüt eder.” ifadesinin, “.....A.Ş., abonenin işbu Sözleşme’den doğan borçlarını dava açmak veya İcra ve İflas Kanunu hükümlerine uygun olarak icra takibine başvurmak suretiyle tahsil etmek zorunda kalırsa, üye, bu konuda kanunlarda yer alsın veya almasın takdiri .....A.Ş.’ye ait olmak üzere, yapılacak her türlü masrafı ve ayrıca Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre hesaplanacak avukatlık ücretinin üç katı tutarında vekalet ücretini ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” ifadesinin, “Abone, sözleşme içeriğince.....A.Ş.’nin sorumluluğunda olmamasına rağmen, yetkili mercilerce .....A.Ş. tarafından ödenmesi zorunluluğu getirilen Sözleşme yükümlülükleri ile ilgili tüm mali yükümlülüklerin ve cezaların ödenmesi için kendisine rücu edileceğini kabul ve taahhüt eder.” ifadesinin, “.....A.Ş., abonenin yerine getirmediği borç ve yükümlülüklerine istinaden, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı almaya yetkilidir. Ancak, yetkili makamlarca teminat istenmesi durumunda abone, diğer kurumlardan alınacak teminat mektuplarından doğan komisyonların kendisine ait olduğunu ve bunların ödenmesi konusunda hiçbir itirazda bulunmayacağını kabul ve taahhüt eder.” ifadesinin, “Taraflar sözleşmeden doğacak yükümlülüklerini yerine getirmediği zaman sözleşmeyi fesh etme olanağına sahip olup ayrıca .....A.Ş.’nin, Abone’nin vermiş olduğu zararın tazminini talep etme hakkı saklı kalacaktır. .....A.Ş.’nin fazlaya ilişkin sair hakları saklıdır. Ayrıca Abone, .....A.Ş.’nin Sözleşme’yi dilediği zaman hiçbir neden göstermeksizin derhal hüküm doğurmak üzere tek taraflı olarak feshedebileceğini kabul eder.” ifadesinin, satıcı veya sağlayıcıya; haklı sebeplerin varlığı dışında süresiz bir sözleşmeyi her hangi bir uyarıda bulunmaksızın fesh etme hakkı, sözleşme şartlarını tek taraflı olarak ve sözleşmede belirlenmiş olan önemli sebeplerden bir olmaksızın değiştirebilme hakkı[11], teslim edilecek olan malın veya ifa edilecek olan hizmetin niteliklerini tek taraflı olarak ve haklı bir sebep olmaksızın değiştirebilme hakkı, delilleri ölçüsüz derecede sınırlandırma hakkı[12], sözleşmeyi özgürce feshetme hakkı[13], yükümlülüklerini yerine getirmeyen tüketiciyi ölçüsüz derecede yüksek bir tazminatla mükellef kılan haklar[14] verilmesi nedeniyle aboneler aleyhine haksız şartlar olduğu ve taraflar arasındaki dengeyi bozması nedeniyle sözleşmelerde yer almaması gerekir. Ayrıca süresi belirli olmayan sözleşmelerde satıcı veya sağlayıcıya değişiklik yapma hakkının tanındığı[15] durumlarda satıcı veya sağlayıcının bu değişikliği tüketiciye önceden bildirmesi gerekmektedir.
4. SONUÇAbonelik sözleşmeleri incelenirken “abone” kavramının “tüketici” kavramını kapsayan bir üst kavram olarak kabul etmek gerektiği ve aboneleri tüketici olan aboneler ve tüketici olmayan aboneler şeklinde ikiye ayırmanın doğru olacağı kabul edilmiş ve inceleme konusunun temelini tüketicinin korunması açısından abonelik sözleşmeleri oluşturduğu için sadece tüketici olan abonelerin taraf olduğu abonelik sözleşmeleri ele alınmıştır. Abonelik sözleşmelerinin unsurlarını; satıcı/sağlayıcı ile abone arasında bir anlaşma, bir mal veya hizmetin dönemsel sürelerle ya da sürekli olarak abonelik ücreti karşılığında temin edinilmesi olduğu belirtilmiştir. Abonelik sözleşmelerinin de esas olarak “tüketici sözleşmesi” olmaları nedeniyle, tüketicilerin bu sözleşmelerin imzalanması öncesinde, sözleşmenin yürürlükte olduğu esnada ve sözleşmenin sona ermesi sırasında korunması esas alınmalıdır. Tüketicinin seçim yapmasında ve gerektiğinde tazminat talebinde bulunmasında en etkili koruyucu hak olan bilgilendirme hakkı çerçevesinde sözleşmenin kurulması aşamasında abone olacak kişiye; mal veya hizmet bedelini ödeme şekli, faiz, vergi ve diğer masrafları ödeme yükümlülükleri gibi özellikle malî yükümlülüklerle satıcının/sağlayıcının; sözleşme konusunu özelliklerine uygun şekilde yerine getirmesine ilişkin yükümlülükleri hususunda bilgi verilmesi gerekmektedir. Abonelik sözleşmeleri, endüstrileşme ve teknolojinin gelişmesi neticesinde ortaya çıkan ve çok sayıda kişiyle yapılan sözleşmeler olduğu için standart sözleşmeler halinde hazırlanması söz konusudur. Standart sözleşme kavramı geniş bir kavram olup; bu kavram kapsamında daha çok, bir kamu işletmesi tarafından tekel niteliğinde sunulan mal ya da hizmetlerin (elektrik, su, doğal gaz, şehir içi sabit telefon) temin edilmesinde kullanılan abonelik sözleşmelerinde satıcı/sağlayıcının tüketicilerle sözleşme yapma zorunluluğu ifade edilmektedir. Birçok tüketiciyi etkileyen standart sözleşmelerde haksız kayıtların ihtilafların çıkmasının minimuma indirilmesi açısından idarî denetime tabi olması önemli olmakla birlikte Ülkemizde etkin tedbirlerin tam olarak alınmadığı görülmektedir. Ancak, Telekomünikasyon Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği ile özellikle abonelik sözleşmelerine ilişkin hükümlerin yer alması ve idari denetimin öngörülmesi en azından telekomünikasyon sektöründe hizmet alan tüketiciler açısından kayde değer bir korumadır. Ayrıca İşletmecilerin Kurum tarafından öngörülen değişiklikleri yerine getirmemesi durumunda uygulanan idari para cezaları da caydırıcı olarak görülmektedir.
|
KAYNAKLAR
[1] AKİPEK, s. 224, “eğer taraflar, sözleşmenin hükümlerini kısmen düzenleyip, kısmen genel işlem şartlarına yollama yaparlarsa, bu tip sözleşmenin iltihakî sözleşme, diğer bir ifade ile standart sözleşme şeklinde adlandırılması artık mümkün değildir. Standart sözleşme uygulaması, özellikle kara, deniz ve hava yolları şirketleri ile yapılan taşıma sözleşmelerinde görülmektedir. Ayrıca banka sözleşmelerinden bazıları da banka standart sözleşmesi şeklinde akdedilmektedir.”;aynı görüş için bkz.OĞUZMAN/ÖZ, s. 21; Genel işlem şartları ile standart sözleşmeler arasındaki en önemli fark, standart sözleşmelerin sözleşmeyi hazırlayanın karşısında yer alan diğer sözleşen tarafından kabul edilmesi ile kuruluyor olmasıdır. Oysa genel işlem şartlarının sadece kabulü ile taraflar arasında bir borç ilişkisi doğmaz, dolayısı ile salt kabul genel işlem şartlarının bağlayıcılığı için yeterli değildir.
[2] Yargıtay 3. HD’nin T. 02.06.1998, E. 1998/4263; K.1998/6098 sayılı Kararında “Prensip olarak Türk Hukukunda genel işlem şartlarını (veya iltihakî sözleşmeyi) önceden idarî kontrolünün veya sonradan yargı kontrolünün yapılmasını öngören bir yasal düzenleme mevcut değildir. Bu durumda Genel İşlem Şartlarındaki (GİŞ) kayıtların kontrolü, ancak dava halinde özellikle kayıtların yorumu, tamamlanması ve değiştirilmesi veya geçersiz sayılması hakîmin görevine dahil olmaktadır.
Gerek Ülkemizde, gerek Alman ve İsviçre Mahkeme İçtihatları ile bilimsel öğretisinde, genel işlem şartlarının (veya iltihakî sözleşmenin) uyuşmazlık halinde hakîm tarafından kontrolünde, açık olmayan kayıtların ise (sözleşmenin içeriğinden dahi sayılmayacağı) münferit sözleşmedeki hükümlere aykırı olan kayıtların uygulanmayacağı, kişilik haklarını sınırlayan kayıtların hükümsüz olacağı ilkeleri geliştirilmiş ve uygulanmıştır.
İdari yargı, idarî makamların (örneğin devletin, belediyenin vs.) kamu hukuku alanındaki girişimlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesi ile meşgul olur. Öyle ise idare; bir işlemi, eylemi veya sözleşmeyi yaparken özel hukuk kişilerinin üstünde bir kamu tüzel kişisi olarak hareket etmişse; uygulanacak hukuk idare hukukudur ve böyle bir idarî işlem, eylem veya sözleşmeye ilişkin dava idarî kaza mercilerinde görülür. Fakat davalı Belediye her ne kadar bir kamu tüzel kişisi olup, gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de; davacı taraf belirli şartlara uyarak (intibak ederek) ve bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler (su abonman sözleşmesi) iltihakî sözleşmelerdir. İltihaki sözleşmeler; bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak (fiilen) tekel durumu arz eden ve halkın bağlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı ya da PTT, su işletmeleri gibi) teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder.
Yukarıda sözü edilen teşebbüsler Devlet (kamu idaresi) ya da yerel yönetimler veya kamu kurumları tarafından işletildiği vakit, bunların ticari bir teşebbüs teşkil edeceği, bu kurumlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı cihetle bunun sonucu olarak anılan kişiler karşısında kişinin durumunun tamamen sözleşmesel (akdi) nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerekir. Bu gibi durumlarda genellikle kişinin bu hizmetten yararlanması yukarıda anılan sözleşme (abonman sözleşmesi) ile mümkün olduğundan ve sözleşme özel hukuk sözleşmesi niteliğinde bulunduğundan, bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk kurallarıyla çözümlenmesi gerekecektir.” denilmektedir. Yargıtay 13. HD’nin T. 18.03.1996, E. 1996/1734, K. 1996/2495 sayılı Karararında da iltihakî sözleşmeler “İltihakî sözleşmeler; (Contrada d’addesion) bir kamu hizmeti ifa edip, hukuken veya eylemli olarak tekel durumu arz eden ve tüketicinin bağlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı, doğal gaz, PTT sözleşmeleri gibi) standart hükümleri içeren ve tüketicilerin olduğu gibi bağlanmak zorunluluğunda kaldığı sözleşmelerdir.” şeklinde açıklanmıştır. <http://www.kazanci.com.tr/kho2/ibb/files/3hd-1998-4263.htm>, 05.05.2004.
[3] Yargıtay 4. HD’nin T. 16.06.1975, E. 1975/3743, K. 1975/7667 sayılı Kararında da benzer ifadeler kullanıldığı gibi Yargıtay 4. HD.’nin T. 20.03.1980, E. 1980/1671, K. 1980/3675 sayılı Kararında “Mahkeme taraflar arasındaki uyuşmazlığın idarî yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiştir. Gerçekten, davalı PTT idaresi bir kamu tüzel kişisi olup, gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de; kamu hizmeti gören idare ondan yararlanmak hakkını taşıyan bütün kişilere kendisinin olanakları el verdiği oranda ve eşitlikle işlem yapmak zorunluluğundadır. İdarenin objektif şartlarla ilan ettiği hizmetlerin yapılması için kendine düşeni yerine getiren kişi, bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkına haizdir. Belirli bir bedel karşılığında ve bazı şartlar altında yararlanılan hizmetlerin genellik vasfı olmayıp,akdi bir niteliği vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi kişilerin belirli şartlara uymak (intibak etmek) ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler ‘iltihakî sözleşmeler’ dir. İltihaki sözleşmeler (Contrada d’addesion); bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak (fiilen) tekel durumu arz eden ve halkın bağlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı ya da PTT, su işletmeleri gibi) teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder. Bu sözleşmelerin ayırıcı tarafı, halkın bunları ya kabul yahut reddedebilmesindedir. Teşebbüsün, yerine getirmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti gereğince icap, genel ve devamlı bir nitelik taşır, herkes her zaman böyle bir icabı kabul edebilir. Bu itibarla teşebbüs, icabı kabul eden bir özel ya da tüzel kişi ile (eğer o kişi gerekli şartları haiz ise) sözleşme yapmaktan kaçınamaz ve hele tekel durumunun kötü niyetle istismarı niteliğinde şartlar ileri süremez (Dr. H Becker-İsviçre Medeni Kanunu Şerhi-VI. Cilt Borçlar Kanunu-1. Kısım Genel Hükümler-Fasikül 1-Dr. Bülent Olcay çevirisi- Ankara 1967-Sayfa 25, N.44/4). Hatta Becker, bu konuda daha ileri gitmekte ve aynen ‘sürekli iş ilişkilerinde alacaklı, eski borç bakiyeleri nedeniyle kendi edasını (taahhüdünü) bu borcun ödenmesine kadar talik edebileceği halde, örneğin su işletmesinin, konkordato borçlusuna içme veya kullanma suyu göndermeyi, konkordato kendisine düşen alacak hissesinin ödenmesi şartına bağlayamaz.
İltihakî sözleşmelerin niteliği, konusu 05.04.1944 gün ve 12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da etraflı olarak dile getirilmiştir. Taraflardan biri olan idarenin, evvelden bir takım şartları hazırlayarak bunları bir icap şeklinde umuma arz ve ferdin bu şartları zımnen kabul suretiyle hizmetten faydalanması şeklinde tecelli ve tezahür eden ve özel hukuk alanında sigorta ve nakliye mukaveleleri gibi emsali bulunan bu sözleşmeler de onları tamamen aynıdır. Bunlar özellikle, ticari veya sınai niteliği daha kuvvetli görülen teşebbüsler olup; demiryolları, tramvay ve diğer nakil vasıtaları, su, havagazı, telefon, radyo, televizyon gibi faaliyetler bu sınıfa dahil bulunmaktadır.
Bu teşebbüsler Devlet (kamu idaresi) ya da mahalli idareler veya kamu kurumları tarafından işletildiği vakit, bunları ticari bir teşebbüs teşkil edeceği, bu kurumlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı cihetle bunun sonucu olarak anılan işler karşısında kendi durumunun tamamen akdi nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerektir. Nitekim fertle anılan idareler (demiryolları, telefon, gaz, elektrik, su gibi) arasındaki ilişkinin kural ve hükümleri, akdedilen ve ‘abonman mukavelesi’ denilen bir mukavelename ile mümkün olduğundan ve bu mukavele özel hukuk mukavelesi niteliğinde bulunduğundan, bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk kurallarıyla çözümlenmesi gerekecektir. Buraya kadar yazılanlardan çıkan sonuç şudur; gerek bu tür sözleşmelerin kurulması ve gerekse kurulmuş olan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların özel hukuk hükümlerince genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekir. Mahkemenin, dairemizin ve Yargıtay’ın öteden beri istikrar ile vaki uygulamaları hilafına dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş olması bozmayı gerektirir.” şeklinde iltihakî sözleşmelere ilişkin görüş belirtilmiştir. <http://www.kazanci.com.tr/kho2/ibb/files/3hd-1998-4263.htm>, 05.05.2004.; von TUHR, s. 264.
[4] HAVUTÇU, s. 41-42, standart şartların denetimi sürecini iki aşamaya ayırmış birinci aşamaya sözleşmede yer alacak şartların bağlayıcılık kazanıp kazanmayacağının incelendiği bağlayıcılık denetimi, ikinci aşamaya ise sözleşmede bağlayıcılık kazandığı kabul edilen şartların tarafların çıkarlarını adil bir biçimde dengeleyip dengelenmediğinin araştırıldığı içerik denetimi, demiştir. Teknik anlamda içerik denetimi, yargıç tarafından yapılan denetim olup “yargısal içerik denetimi” de denilmektedir.
[5] 93/13 sayılı AB Yönergesi md. 3;
(1) Tek tek pazarlık konusu edilmemiş olan sözleşme kayıtları, dürüstlük kuralına aykırı şekilde tüketici aleyhine, sözleşme taraflarının sözleşmeden doğan hak ve borç dağılımında önemli ve haksız bir orantısızlık yaratması halinde kötüye kullanılabilir olarak nitelendirilir.
(2) Bir sözleşme kaydının, önceden saptanmış olduğu ve bu nedenle tüketicinin, özellikle önceden kaleme alınmış bir standart sözleşme çerçevesinde, içeriğine ilişkin bir müdahalesinin söz konusu olmadığı her halde pazarlık konusu yapılmadığı kabul edilir.
Bir sözleşme kaydının bazı yönleri ile veya bazı sözleşme kayıtlarının tümüyle pazarlık konusu yapılmış olması, sözleşmenin geri kalanına bu maddenin uygulanmasını engellemez, yeter ki tümel bir değerlendirmede hala, önceden kaleme alınmış bir standart sözleşmenin varlığı kabul edilebilsin.
Meslek sahibinin, standart sözleşme hükümlerinden birinin pazarlık konusu yapılmış olduğunu iddia etmesi halinde bunu ispatlaması gerekir.
(3) Yönergenin ekinde, yol gösterici mahiyette ve sınırlayıcı olmayan bir listede, kötüye kullanılabilir olarak nitelendirilebilecek kayıtlar yer almaktadır.; çeviri ATAMER s. 307.
[6]TKHK. md. 6 “Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.”
Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.
Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.
Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.
6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal giderilir.
Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespit edilmesine ve bunların sözleşme metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirler.”
[7] TKHK. md. 31: “Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ilgili kamu kuruluşları, meslekî üst kuruluşlar ve tüketici örgütlerinin görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılır. Bakanlık, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak mevzuat çerçevesinde gerekli tedbirleri almaya ve düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.”
[8] Yönetmelik 13.06.2003 tarihli ve 25137 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
[9] HAVUTÇU, “Alman Hukukunda Borçlar Hukukunun modernleştirilmesi amacıyla yapılan büyük reform hareketi sonucunda, genel işlem şartları, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Alman Medeni Kanunu bünyesinde, Kanun’un ‘Borç İlişkileri Hukuku’ başlığını taşıyan ikinci kitabın ikinci alt bölümünde ‘Borç İlişkilerinin İçeriğinin Genel İşlem Şartlarıyla Düzenlenmesi’ başlığı altında düzenlenmiştir.”, s. 56.
[10] 22.12.2004 tarihli ve 25678 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
[11] Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmelik Ek’inin (a) bendinin 10 no’lu alt bendi.
[12] TSTHY Ek’inin (k) bendi.
[13] TSTHY Ek’inin (c) bendi.
[14] TSTHY Ek’inin (b) bendi.
[15] Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmelik Ek’inin (b) bendinin 2 no’lu alt bendi.
[i] Andreas von TUHR, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı C. 1-2, Ankara 1983, s. 175.
[ii] Fikret, EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 2001, s. 209,204
[iii] M. Kemal OĞUZMAN, M. Turgut ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, İstanbul, 2000. s. 18;
[iv] Sulhi TEKİNAY, Sermet AKMAN, Haluk BURCUOĞLU, Atilla ALTOP, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul, 1993, s. 43-44.
[v] Safa REİSOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 51
[vi] Şebnem AKİPEK, Türk Hukuku ve Mukayeseli Hukuk Açısından Tüketici Kredisi, Ankara, 1999, s. 221-223,233-235
[vii] Mehmet BAHTİYAR, “Genel İşlem Koşullarına Karşı Tüketicilerin Korunması”, YKD., C. 22, Ankara, 1996, s. 77-78.
[viii] Ayşe HAVUTÇU, Tüketicinin Genel İşlem Şartlarına Karşı Korunması, İzmir 2003, s. 5,13,7,11,14,39, 55-58
[ix] Haluk TANDOĞAN, “Tüketicilerin Korunması ve Sözleşme Özgürlüğünün Bu Açıdan Sınırlandırılması”, Ankara 1977, s. 25,26
[x] Çağlar ÖZEL, “Haksız Genel İşlem Koşullarına Karşı Tüketicinin Korunması Sorununa Bir Bakış ve Almanya Örneği”, BATİDER, C. 20, S. 2 1999, s. 54.
[xi] İbrahim KAPLAN, Hâkimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s. 71 vd.
[xii] Yeşim ATAMER, Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu Çerçevesinde Genel İşlem Şartlarının Denetlenmesi, İstanbul, 2001 s. 7, 50,9.
[xiii] Nihat YAVUZ, “Genel İşlem Şartlarının Tanımı, Yorumu ve Denetlenmesi”, TBBD., S. 105, Şubat 2000, s. 1.
[xiv] Aydın ZEVKLİLER, Murat AYDOĞDU, Tüketicinin Korunması Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2004, s. 158,159,162.
[xv] SMITH & THOMAS, A Casebook On Contract, Londra 1996, s. 473-481.