YIL: 8

SAYI: 92

AĞUSTOS 2005

 

 

önceki

yazdır

 

 

 

 Yrd.Doç.Dr.  Meriç S. ERTEKİN

 

 

  

YENİLİK VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ


Özet

 

Günümüzde bilim ve teknolojiye bağlı olarak oluşan yenilik, ekonomik büyümenin itici gücü olarak büyüme modellerinde ve uygulamaya yönelik çalışmalarda daha fazla ele alınan bir konu olmuştur.

 

Yenilik ekonomik büyümeye işgücü, sermaye ve toplam faktör verimliliği yönünden katkıda bulunur. Toplam faktör verimliliğinin artması büyümenin önemli bir göstergesidir. Uygulamada yeniliğin toplam faktör verimliliğine etkisinin değerlendirilmesinde AR-GE yoğunluğu bir ölçü olarak kullanılmaktadır.

 

AR-GE harcamaları bilgiye yatırım olarak düşünülebilir. Bu yüzden daha yüksek AR-GE harcamaları daha yüksek büyüme hızına neden olur. Uygulamaya yönelik çalışmalarda, AR-GE ve verimlilik artışı arasında pozitif ve güçlü bir ilişki bulunmuştur. Ancak kamunun yaptığı AR-GE faaliyetlerinin özel sektörün AR-GE yatırımlarının yerini aldığı durumlarda dışlama etkisi nedeniyle çıktı artışına olumsuz etki yapacağı bazı çalışmalarda belirtilmektedir.

 

Anahtar Kelimeler: Yenilik, Ekonomik büyüme, Teknolojik gelişme, Araştırma ve Geliştirme Harcamaları

 

Abstract

 

Innovation that depends on science and technology has become more studied subject in economic growth models and empirical studies as an impulsive force.

 

Innovation contributes to the growth with capital, labor and multi-factor productivity. Multi-factor productivity growth is an important indicator of economic growth. In practice, the effect of innovation on total factor productivity is used a measure of R&D intensity. Expenditure on R&D can be considered as an investment in knowledge. Thus, higher R&D expenditure would support the higher growth rates. In the empirical studies supports a positive and strong relationship between R&D and productivity growth. However, it has been commonly observed that public R&D has a negative impact on output growth because of crowding-out effect, when government spending on R&D replaces activities that would otherwise have been undertaken by the private sector.

 

Key Words: Innovation, Economic growth, Technological progress, R&D spending.

 

 

1. Giriş

 

Dünya ekonomisindeki gelişmelere ve gittikçe artan rekabet hızına bağlı olarak son yıllarda yenilik konusuna ilgi daha da artmıştır. Çünkü yenilik makro düzeyde ekonominin büyüme hızını, mikro düzeyde ise firmaların karlarını ve pazar paylarını arttıran önemli bir unsurdur.

 

Ekonomik açıdan, ülkeler bir yandan gittikçe daha açık ve bağımlı hale gelirken diğer taraftan yenilik ekonomik gelişmenin itici gücü olmuştur. Bu iki süreç içinde farklı ülkelerdeki yenilikçiler arasındaki hızlı iletişim ve yakın temas yenilik sürecini ve yeni fikirlerin yayılmasını kolaylaştırmıştır. Teknolojideki hızlı değişimler ticari motiveleri ve dünya ticaret sistemindeki entegrasyon oluşumlarını şiddetlendirmiştir. Bu yüzden verimlilik ve teknoloji konusuna ilgi doğal olarak artmıştır.

 

Günümüzde artık yenilikle ilgisi olan her ürün, üretim yöntemi ya da hizmetin bilim ve teknoloji ile bağlantısı yükselmiştir ve yükselmeye de devam etmektedir. Bunun sonucunda da yenilik süreci bilim ve teknoloji ile giderek daha fazla bağlantılı hale gelmiş ve ana kaynağını da bilim ve teknoloji alanındaki yeni fikirler oluşturmaya başlamıştır. Yenilik, bilim ve teknolojiyi ekonomik ya da toplumsal bir faydaya dönüştürmek anlamında olunca teknolojik yenilik de önemli olmuştur[1].

 

Gelişmelere bağlı olarak ekonomik büyüme konusundaki çalışmalar da değişmiştir. Ekonomik büyümeye tarihsel süreç içinde bakıldığında Adam Smith’den beri tasarruflar ve etkileri ekonomik büyümede önemli olmuştur. 18. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılda ekonomistler ekonomik büyümenin azalan verimlerden dolayı son bulacağını ileri sürmüşlerdi. Ancak, bu kötümser düşünceler sayısız teknolojik gelişmelerle yıkılmıştır. Teknolojik gelişmeler tüketicilere iki asır önce tahmin bile edemedikleri bir dizi mal ve hizmetler sunmuştur. Böylece, bilim ve teknolojiye bağlı olarak oluşan yenilik, ekonomik büyümenin itici gücü olarak büyüme modellerinde ve uygulamaya yönelik çalışmalarda daha fazla ele alınan bir konu olmuştur.

 

Bu çalışmada yeniliğin ekonomik büyümede oynadığı anahtar rol incelenmiştir. Çalışmada öncelikle teknolojinin ve yeniliğin büyüme modellerindeki önemi ele alınmıştır. Yenilik çıktısını ölçmeye yönelik çeşitli ölçümlerden AR-GE harcamaları ele alınmış ve yeniliğin toplam faktör verimliliğine etkisi AR-GE yoğunluğunun bir ölçüsü olarak gösterilmiştir.

 

2. Ekonomik Büyüme Modellerinde Teknoloji ve Yenilik

 

Teknoloji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki yaklaşık yarım yüzyıldır birçok modelde ele alınmıştır. Bu bağlamda teknolojik değişimi içeren Harrod’un ekonomik büyüme modellemesine ilk girişimini hem Keynesyen ( Domar, Kaldor ve Robinson ) hem de neoklasik okullardan çeşitli katkılar izlemiştir[2]. Bu konudaki her ciddi literatür çalışması 1909 ve1949 arasında Amerika’nın toplam faktör verimliliğinin tahmininden elde edilen Robert Solow’un 1957 yılındaki çalışmasıyla başlamıştır[3]. Neoklasik model teknolojik değişmeyi dışsal bir değişken olarak almış ve uzun dönemde ekonomik büyümenin sadece teknolojik değişmeye bağlı olduğunu belirtmiştir. Buna göre, uzun dönemde ülkelerin milli gelir düzeylerinin yakınsayacağı ve ülkeler arasında refah düzeyi farklılıklarının ortadan kalkacağı kabul ediliyordu.

 

Yaparak öğrenme ile teknolojik değişmeyi içselleştiren Arrow (1962), bunun sabit bir hızla büyüdüğünü ve uzun dönemli ekonomik büyümenin önemli ölçüde nüfusun büyümesine bağlı olduğunu belirtmiştir. Diğer önemli katkılar 1960’larda Uzawa (1965), Phelps (1966), Conlisk (1967, 1969) ve Shell (1967) tarafından yapılmıştır. Bunların tümü teknolojik gelişme ve yeni fikirlerin gelişimine atfedilen işgücü kaynaklarını temel alan bazı özellikleriyle teknolojik gelişme ile ilgili olmuştur[4]. Örneğin, Shell Solow ekonomisinde kar gözetenlerin varlığına teknik bilgi ile katkı sağlayan bir kamu araştırma sektörünü tanımlamıştır. Bu sektör, ekonominin diğer kesimlerinden kaynak kullanan, vergilerle finanse edilen, sektörün büyüklüğü hükümetin araştırma fonlarını sağlamada vergi uygulama istekliliğine bağlı olan büyük ölçüde dışsal bir sektördür. Shell bilgi yaratılmasını istenerek yapılan bir faaliyet olarak belirtirken Arrow öğrenmenin bir kaza sonucunda ortaya çıktığını belirtmiştir[5]. Diğer taraftan, büyüme konusunda çalışan emeğin kalitesindeki değişiklikleri ve çeşitli ölçülerdeki hataları ayarlayan Denison (1962) ve Jergenson ve Griliches (1967) gibi araştırmacılarla, teknolojik gelişmenin ekonomik büyümenin sağlanmasındaki yeri yaklaşık üçte bir civarına düşmüştür[6].

 

Daha genel bir yaklaşımla Enos ve Park (1988) tarafindan gayri safi milli hasılanın büyümesini sağlayan kaynaklar Tablo 1’de özetlenmiştir.

 

Tablo 1. Gayri Safi Milli Hasılada Büyüme Sağlayan Kaynaklar

 

 

 

Kaynak

ABD

1948–69

%

Güney Kore

1963–82

%

Japonya

1953–72

%

İşgücü

22,0

35,8

17,1

Sermaye

19,8

21,4

23,8

Ölçek ekonomileri

10,5

18,0

22,0

Teknolojik gelişme

29,8

11,8

22,4

Diğer

17,9

13,0

14,7

Toplam

100,0

100,0

100,0

 

Kaynak: Jati K. Sengupta, New Growth Theory: An Applied Perspective, Edward Elgar Publishing Limited, Cheltenham, UK, 1999, s.23 içinde Enos, J.L. and Park, W. H., The Adoption and Diffusion of Imported Technology, London: Crom Helm, 1988.

 

Tablo 1’de, 1948–69 yılları arasında gayrisafi milli hasılanın büyümesinde teknolojik gelişme %29,8 ile en etkili kaynak olurken ikinci sırayı %22,0 ile işgücü almaktadır. Güney Kore için 1963–82 yılları arasında %35,8 ile emek büyümede en önemli kaynak olurken daha sonra %21,4 ile sermeye yer almaktadır. Japonya’da ise 1953–72 yılları arasında sırasıyla %23,8 ile sermaye, %22,4 ile teknolojik gelişme ve %22,0 ile ölçek ekonomileri önemli olmaktadır.

 

Ancak, yabancı teknolojinin uyumundan sorumlu önemli aracıların rolü incelendiğinde Güney Kore ve Japonya arasındaki temel bir fark ortaya çıkmaktadır. Kore’de 1980’e kadar hükümet önemli bir aracıydı; Japonya’da büyük özel firmalar 1946’dan beri bu rolü üstlenmişlerdir. Ayrıca, teknoloji getiren yabancıların bir kısmının Kore’de aracılar tarafından Japonya’da olduğundan daha fazla incelendikleri gözlenmiştir. Bütün bunlar da Kore’de teknoloji yoğun ihracat sektörünün karşılaştırmalı avantajının unsurunu açıklamaktadır[7].

 

Yenilik sürecinin Schumpeterci ayrı bir yönü vardır. Buna göre, başarılı yatırımcılar önceki endüstri liderlerinin yerine geçerler ve endüstri karının bir kısmını onlardan alırlar. Mikro düzeyde büyüme süreci değişken ve tesadüfidir. Firmalar devamlı olarak yeni ürün üretimi için yarışırlar, fakat bazı endüstriler için bu süreç başarısız ve uzun bir süreç olabilir. Bu arada, diğer endüstriler araştırma atağının hızlı başarısını deneyebilirler. Ara girdilerin miktarı büyük olduğunda toplamın alnması, mikro düzeydeki karışıklıkları gizler ve makroekonomi istikrarlı bir hızla büyür[8].

 

Schumpeter (1961) Ekonomik Kalkınma Teorisi’nde üretim ve teknolojinin yeni bir metodunun tanıtımında altı yenilik grubuna dikkat çekmiştir. Yeni malların tanıtımına yönelik yeni bir piyasanın açılması ise en önemli konudur[9]. Schumpeter’e göre bazı önemli yenilikler büyük, içsel ve sürekli değildir. İlk etkileri belli sektörlerde olur, fakat daha geniş sonuçlarında bu büyük yenilik bütün olarak sadece ekonominin yapısını değil çıktının artış hızı, kredi talebinin fiyat düzeyi, reel ücretler ve karlılık oranı gibi diğer önemli bütün değişkenlerini etkiler. Dolayısıyla ekonomide büyümeyi belirleyen değişkenler toplam kavramlarla ifade edilince ekonomideki istikrar ve istikrarsızlık üzerinde durulan önemli bir konu olmuştur. Schumpeter varsayımlarla bu sorunu aşmıştır[10].

 

Schumpeter’in yaklaşımında yoğun eleştirilere neden olan bir konu da yeniliğin yayılmasıdır. Teknolojik yayılma büyüme sürecinde çok önemlidir. Araştırmacılar tarafından yaratılan genel bilginin herkes tarafından kullanımı engellenemez. Bu konuya dikkat çeken Arrow’a (1962) göre; 

 

“Bilgi yaratıcı faaliyetin bir ürünü değildir, aynı zamanda yaratıcının yeteneğinden ayrı önemli bir girdidir. Etkisi yeniliğin eşzamanlılığıyla gösterilerek, sosyal çevre tarafından yeniliğin kararlılığını vurgulayan düşünce okulu, yeni bilginin yaratılmasında önceki bilginin prodüktif rolünü güçlü bir şekilde vurgular..... Bilginin daha sonraki araştırmalar için bir temel olarak kullanılmak amacıyla uygun hale getirilmesi üretim mallarında kullanılmak için uygun hale getirilmesinden daha zordur”[11].

 

Bu yüzden yenilik, doğal olarak kendi delillerinin tespit süreci olabilir.  Araştırma ve bilgi yeni bilginin üretimi için birleştirilebilir, bunun bir kısmı araştırma camiasına yayılabilir ve daha fazla bilgi yaratılmasını kolaylaştırabilir[12]

 

1950 ve 1960’larda değişmeyen ürünün yayılması varsayımına dayanan modellerin çoğu değişmeyen çevreye yönelik olarak daha karmaşık modellere yerini bırakmıştır. Çoğu uygulamaya yönelik çalışmalar yeni ürünlerin ve üretim sürecinin genellikle yayılma esnasında ciddi olarak değiştiğini göstermiştir. (Metcalfe, 1981, 1988; Mahajan ve Peterson, 1979; Gold, 1981; Davies, 1979; Zuscovich, 1984; Mansfield, 1989; Mansfield ve diğerleri, 1977; Stoneman, 1976, 1983, 1987; Granstrand, 1986; Nakicenovic ve Grübler, eds, 1991; Midgley ve diğerleri, 1992; Callon, 1993)[13].

 

Teknoloji içsel büyüme modelinde aktif rol almıştır. Schumpeter’in yenilik fikrinin sisteme dahil edilmesi ile ekonomik büyüme modelinde yenilikler içselleştirilmiştir.  Diğer taraftan, içsel büyüme literatürünün daha sonraki yeni tür modelleri Romer (1990), Grossman ve Helpman (1991a, 1991b) ve Aghion ve Howitt (1992) tarafından geliştirilmiş ve hepsi de yeni teknolojinin yaratılmasına harcanan kaynakların düzeyindeki sürekli bir artışın ekonomik büyümede sürekli bir artışa yol açacağı düşüncesini paylaşmışlardır[14]. Böylece yenilik ülkeler arasında teknoloji düzeyi açısından fark yaratarak ekonomik büyümenin de farklı olmasına neden olurken taklit ve yayılma bu farkın kapanmasını sağlamıştır[15].

 

Jones (1995) literatürde verimlilik paradoksu olarak bilinen verimlilik artışı ve teknoloji arasında ters ilişkiye yönelik birkaç açıklama getirmiştir. Bu açıklamalar kısmen 1987’de Romer’in bir makalesinden esinlenilmiştir. Bunlar hem ekonomik büyümeyi sürekli etkileyen diğer değişkenlerin hareketlerinden bazı denkleştirici etkiler hem de gerçekte olmayan ekonomik büyümeye sürekli etki etmesi gereken politik ölçülerdeki sürekli değişmelerdir. Uzun geleneksel bir analizden sonra Jones bu açıklamaların onaylanamayacağını ve bu içsel büyüme modellerinin zaman serisi kanıtlarıyla uyuşmayacağı sonucuna varmıştır[16].

 

Ekonomik büyüme teorisinin en ilginç yönü Romer (1990) ve Grossman ve Helpman (1991)  tarafindan ele alınmıştır. Bunlar, kılavuz ülkelerde teknolojik süreç teorileriyle ilgilenmişlerdir. Bu modellerde teknolojik gelişme yeni bir ürün türünün keşfi ( yeni bir tür üretim girdisi veya nihai malın yeni bir türü ) veya mevcut bir ürünün kalite ve verimliliğinde bir gelişme olarak ortaya çıkar. Araştırma sektörünün getirisi gelişigüzel unsurları içermesine karşın bu gelişmeler bilinçli araştırma çabalarını gerektirir[17].

 

Yeni teorilerin diğer ilginç bir yönünü Barro ve Sala-i Martin’in yaptığı yeniliklerin takipçilerinin uyum ve taklit süreci oluşturmaktadır. Bir izleyici için taklidin maliyeti bir liderin icadının maliyetine benzer şekilde modelleştirilebilir. Ancak taklidin maliyeti muhtemelen daha küçük ve daha az belirsizdir. Bu da bir izleyicinin liderden daha hızlı büyüyeceğini ve lidere yetişeceğini gösterir. Eğer izleyici ülkenin koşulları yatırım için olumsuz ise (teknolojik uyum pahalı ise) mülkiyet haklarının zayıflığı, vergi oranlarının yüksekliği gibi durumlarda bu sonuçlar gerçekleşmeyebilir[18].

 

İçsel büyüme modeline yeniliğin türleri açısından bakıldığında dört ana yenilik türü dikkate alınmıştır. Bunlar, yaparak öğrenme (Romer, 1986), beşeri sermaye ( Lucas, 1988), AR-GE (Romer, 1990a ve Aghion and Howitt, 1992) ve kamusal altyapılar (Barro, 1990) olarak sınıflandırılır. Yeni büyüme teorilerini ele alan çalışmalarla geleneksel yaklaşımları genelleştirmenin ise zor olduğu kabul edilmektedir[19].

 

3. Yenilik ve Ekonomik Büyüme

 

Freeman (1995) teknolojinin yaratılmasında üç kavramın çok önemli olduğunu belirtmiştir. Bunlar; buluş, yenilik ve yayılmadır. Bilim ve teknoloji politikaları bütün bunların toplamıdır. Freeman’a göre; buluş bir fikir ve süreçtir, yenilik ise buluşun kullanıma geçirilmesidir ki bu belki teknolojik değişim belki de teknolojik ilerlemedir. Yayılma ise icat sonrası yeniliğin piyasalarda kullanıma başlanmasını ifade eder.

 

 Drucker ise, yeniliği kaynak yaratılması şeklinde tanımlamaktadır. İnsanoğlu tarafından bulununcaya kadar doğal olarak ekonomik değer yaratan bir kaynak yoktur. Bu yüzden yenilik, teknik bir kavram olmaktan daha çok ekonomik ve sosyal bir kavramdır. Bir fikrin bulunduktan sonra uygulamaya kadar götürülmesi aşamasıdır[20]. Diğer bir değişle araştırma faaliyetlerinin sonucunda elde edilen buluşların mal ve hizmete dönüştürülmesi sürecini kapsar.   

 

Bir ekonominin yenilik performansı çeşitli faktörlere bağlıdır ve yenilik politikası geleneksel AR-GE politikalarını içeren geniş bir çerçeveyi kapsar. Bunlar, pazara giriş çıkış serbestliği için sınırların belirlenmesi, yenilik teşvikleri ve ödülleri, yeniliğin sosyal kabulünün sağlanması, kurumların esnekliği, eğitim düzeyinin yüksekliği ve geniş alana yayılmış AR-GE faaliyetlerini kapsar[21].

 

Yenilikçiler, ticari değeri olan bir şeyleri keşfetme umutları olduğunda yatırım yaparlar. Bu, bazı malların üretiminde daha iyi bir metot, yeni bir mal veya piyasadaki mallar arasında yakın ikamesi olmayan ürünün yeni bir türü olabilir. Her durumda yenilikçi araştırma çabalarının meyvelerinden bir kar elde etmek ister[22]. Fakat aralıklı olarak ortaya çıkan her yenilik sonrasında öğrenme süreci tekrar başladığından Solow, her yeni teknolojinin ilk uygulama aşamasında maliyetinin yüksek olacağını söylemektedir. Bu yüzden bir yenilik sonrası oluşacak ani verimlilik artışı öğrenmenin başlangıçtaki eksikliği yüzünden düşük olacaktır[23].

 

Ayrıca yenilik yapan firmalar bu yeniliklerinden elde ettikleri kazançlarını tamamıyla kendilerine mal edemeyebileceklerinden dışsallık yaratılması kaçınılmaz olmaktadır. Dışsallık ise üç şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

1. Teknolojik yayılma bilgi eksikliği, iyi işlemeyen patent, yetenekli işgücünün diğer firmalara hareketi yüzünden rakip firmanın maliyetini azaltır.

2. Yeniliğin uyumunu tamamlayıcı ödemeler yüzünden şebeke dışsallığı artabilir. 

3. Teknolojik yayılma olmasa bile yeniliği yapan rakip firmalara veya ek kullanıcılara tam olarak ayrı fiyat uygulamadıkça yeniliğin sosyal kazancının tamamını kendisine mal edemez[24].

 

3.1 Yeniliğin Temelleri

 

Yeniliğin temellerini risk sermayesinin finansmanı, patentle koruma, bilgi sistemi, teknoloji ticareti, yabancı yatırımlar, AR-GE harcamaları, rekabet ve eğitim sistemi oluşturmaktadır.

 

Şekil 1. Yeniliğin Temelleri

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Paul J. J. Welfens, John T., Addison and others, Globalization, Economic Growth and Innovation Dynamics, Tokyo: Springer, 1999, s.153.

 

Şekil 1’de yenilik ve yayılmanın temelini yetenekli bireylerin, mühendislerin ve yöneticilerin sayısında artışa neden olan eğitim sisteminin oluşturduğu görülmektedir. Yetenekleri arttırmada önemli bir unsur olan okul ve üniversite eğitiminin yanı sıra yeniden eğitim ve iş eğitimi de önemlidir[25]. Ulusal eğitim ve öğretim sistemi araştırma enstitüleri, teknolojik bilgi kaynakları, danışmanlık hizmetleri ve devlet laboratuarlarının çeşitliliği kadar firmaların yenilik performansını etkiler[26].

 

Firmaların faaliyetlerine devam etmelerini ve yeni firmaların girişini sağlayacak kabul edilebilir bir kar yenilikte önemli bir rol oynar. Bilgi sistemi de yenilikte bilginin yayılması kadar önemlidir. Gelişmiş bir iletişim ağı ve geniş alana yayılmış bir bilgisayar kullanımı yeni teknolojileri ve ürünleri öğrenmede yeni global fırsatlar sağlar. Bu yüzden yenilik süreci kısalmakta ve yeniliğin ilk aktarımından elde edilen Schumpeteryan kiralar bölgesel piyasada faaliyet gösteren firmalar için azalmaktadır[27].

 

Patentle koruma da yenilikçiler için önemlidir. Uluslararası patent koruma sistemi Uruguay görüşmeleri kapsamında güçlendirilmiş ve yenilikçiler için teşvikler geniş ölçüde arttırılmıştır. Ancak, yeni sayısallaştırılmış bilgi olanakları Amerika, Avrupa, Asya ve diğer yerlerdeki taklitçilerin beklentilerini geliştirmiştir. Bu yüzden yeniliğin etkili koruması uzun dönemde azalabilir. Bu eğilim nedeniyle, yenilikçi firmalar lisans ve patent ticaretinin tersine daha çok kontrol edilebilen know-how’un akımına izin verilen yabancı iştirakçilerle piyasada hizmet etme eğiliminde olacaklardır. Risk sermayesi finansmanı ise imalat ve hizmetler sektöründe teknoloji merkezli yeni katılımcılar için önemli olmaktadır[28] .

 

3.2 Yenilik ve Toplam Faktör Verimliliği

 

Solow ve daha sonraki çalışmalarda teknolojik ilerleme oranının bir tahmini yapılırken teknolojik ilerlemenin nedenleri konusunda bir sonuca ulaşılamamıştır. Ekonomik büyümenin artan yetenekli işgücü düzeyi, AR-GE ve kamusal altyapı yatırımları, yeni teknolojiyi şekillendiren sermaye teçhizatının düzenlenmesi veya diğer birçok faktörün eksikliği durumunda devam edip etmeyeceği ve bunlardan hangisinin veya diğer hangi faktörlerin büyümeyi sağlamada daha önemli olduğu soruları önemli olmaktadır.

 

Neoklasik büyüme teorisi ilk etapta hem teorik hem de uygulamada teknolojik ilerlemenin dışsal olduğunu tahmin etmişti. Teorik olarak, Arrow (1962), Kaldor ve Mirrless (1962), Uzawa (1967), ve Conlisk (1969) teknolojik ilerleme oranını içselleştirmeye çalışmışlardır. Uygulamada ise araştırmacılar, yenilik verilerini kullanarak toplam faktör verimliliğindeki artışın nedenlerini modelleştirmeye çalışmışlardır. Bu geleneksel çalışmaların çoğu, yeniliğin etkisini içselleştiren bir çerçeve içinde yorumlanabilen modelleri kullanmışlardır[29].

 

Yenilik ekonomik büyümeye işgücü, sermaye ve toplam faktör verimliliği yönünden katkıda bulunur. Ülkeler 1990’larda daha fazla emek istihdamı, daha fazla sermaye birikimi, işgücünün kalitesinin artması ve çoğu durumlarda toplam faktör verimliliğinin artması ile ortalama bir büyüme performansı göstermişlerdir. Toplam faktör verimliliğinin artması konusu uzun bir süredir kabul görmüştür. Toplam faktör verimliliğinin artması ile işgücünün ve sermayenin kullanımında etkinlik artar, yönetim becerileri gelişir, kurumsal değişimler olur ve toplumun ve tüketicilerin isteklerine yönelik mal ve hizmetler üretilir Ancak, yenilik yeni ürünlerin yaratılması ile ilgili olduğu için ekonomik çıktının elde edilmesinde firmalarca kullanılan sermaye stokunun bir kısmını oluşturur. En dinamik yatırım alanlarından olan bilgi teknolojisi (IT) sektöründeki firmalar, son on yılda son derece yüksek teknolojik yeniliğin gerçekleştiği çoğu hızlı büyüyen ekonomilerde ekonomik büyümeye önemli katkıda bulunmuşlardır. Aynı şekilde, işgücünün kalitesindeki artışa da yeni teknolojilerdeki gelişmelerle birlikte değişen firmaların ihtiyaçları neden olmuştur[30].

 

Yenilik sürecinin çıktısının tek ölçüsü yoktur. AR-GE harcamaları, patent, teknolojik ödemeler dengesi, makine ithali ve tanınmaya yönelik tüm çabaların yayılması kullanılabilir. Fakat AR-GE harcamaları ile ilgili elde edilen veriler derlenmesi en kolay ve güvenilir veriler olduğundan, çoğu araştırmacı teknolojik değişim ölçüsü olarak AR-GE harcamalarını tercih etmiştir[31].

 

Uygulamadaki araştırmaların üzerinde durduğu konu AR-GE’nin verimliliğe etkisi olmuştur. Bir kaç çalışma ise yeniliğin diğer ölçümlerinin oynadığı rolle ilgilenmişlerdir. Geroski (1989) 1976–1979 yılları arasında 79 İngiliz firma örneğini kullanarak toplam faktör verimliliği artışı üzerinde giriş ve yeniliğin etkisini incelemiş ve yeniliğin %50, girişin ise %30 etkisinin olduğunu hesaplamıştır. Budd ve Hobbis (1989), 1968–1985 yılları arasında bir birleşme metodolojisi kullanarak İngiliz sanayinin verimliliğinin bir uzun dönem modelini tahmin etmişlerdir. Çalışmanın sonucunda, Amerika’da İngiliz firmaları tarafından alınan patentin ve dışardan makine ithalatının (en son teknolojiye sahip) verimlilik üzerinde önemli ve pozitif bir etkiye sahip olduğunu bulmuşlardır[32].

 

Bazı araştırmacıların inceledikleri yenilik ve firma düzeyindeki verimlilik arasındaki ilişkinin sonucunda ise karma bir sonuç elde edilmiştir. Georghiou ve diğerleri (1986) ve Baily ve Chakrabati (1985) yeniliğin verimlilik artışında önemli bir rol oynadığı sonucuna varmışlardır. Ancak, bu tür çalışmaların alanı çok küçük bir firma sayısıyla veya özel yeniliklerle sınırlandırılmıştır[33].

 

Tablo 2’de Eaton ve Kortum, sanayi sektöründeki verimliliği almışlardır. Bu seçimde, yeniliğin daha çok sanayi sektöründe kullanılması, işgücünün tarım sektöründen sanayi sektörüne ve sanayi sektöründen de hizmet sektörüne yeniden tahsisinin neden olduğu verimlilik artışını hesaplamak istememeleri, toprağın hizmet sektöründen çok sanayi sektöründe kullanılması ve toprağın emeğin verimliliğinde daha az rol oynaması etkili olmuştur.

 

Tablo.2 Sanayi sektöründe saat başına yaratılan katma değer

Yıllar

Almanya

Fransa

İngiltere

Japonya

ABD

(1990’da

ABD’ye göre)

 1950

0.12

0.12

0.12

0.04

0.32

1970

0.45

0.42

0.30

0.26

0.57

1980

0.68

0.64

0.37

0.47

0.71

1990

0.86

0.91

0.66

0.78

1.00

(yıllık büyüme hızı, %)

1950–1970

6.5

6.3

4.5

9.5

3.0

1970–1980

4.0

4.1

2.3

6.1

2.1

1980–1990

2.4

3.6

5.8

5.1

3.4

1950–1990

4.9

5.1

4.3

7.6

2.9

 

Kaynak: Jonathan Eaton ve Samuel Kortum, “Engines of Growth: Domestic and foreign sources of innovation”, Japan and the World Economy, Vol. 9, 1997, s. 238 içinde Van Ark (1995), Lysko (1995) ve BLS (1991)

 

Tablo 2’de 40 yıllık süreçte Fransa ve Almanya arasında ikinci zaman diliminde ve İngiltere ve Japonya arasında son zaman diliminde tersine dönüş görülmektedir.  Almanya, Japonya ve Fransa’da büyüme yavaşlarken, ABD ve İngiltere’de 1970’lerin tersine 1980’lerde en hızlı büyüme yaşanmıştır. Yakınsama hipotezine uygun olarak, ABD 1950’lerde en yüksek, daha sonraki süreçte ise en düşük büyüme oranına sahip ülke olurken, Japonya 1950’lerde en düşük verimliliğe sahipken sonrasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur. Verimlilik artışı İngiltere ve Japonya’da artarken Batı Almanya ve ABD’de düşmüştür.

 

3.3 AR-GE Harcamalarının Yeniliğe Etkisi

 

Geleneksel olarak yenilik çalışmaları AR-GE üzerine odaklanmıştır. AR-GE harcamaları işgücü, madenler ve fiziksel sermaye gibi diğer girdi değişkenleriyle izole edilerek incelenmiştir. Ancak, oldukça açıktır ki yenilik (veya teknolojik değişim) AR-GE faaliyetlerinden daha büyük bir spektrumu içerir. Yeni büyüme teorisi olarak adlandırılan içsel büyüme teorisi teknolojik değişimi uzun vadeli ekonomik büyüme sürecinde içselleştirmiştir. Teknolojik değişim, AR-GE, bilim adamları ve mühendislerin birikimi, beşeri sermayenin büyüklüğü, işgücünün yetenekleri ve firmaların ve bireylerin öğrenme kapasitelerini kapsar[34]. Tamamıyla dışsal olmaktan çok teknolojik değişimin bu boyutu yeni büyüme teorisinde içsel olmaktadır. Daha büyük büyüme oranı daha yüksek düzeyde AR-GE yatırımlarını, işgücünün daha iyi eğitimini, daha iyi eğitim gibi unsurları desteklemektedir. Teknolojik değişimin bu boyutunun daha yüksek düzeyi ise daha yüksek büyüme oranına önderlik etmektedir. Böylece, Romer (1986 ve 1990) bunların teknolojik değişim ve içsel büyüme için artan getiriye sahip olduğunu belirtmiştir[35].

 

Teorik çalışmalarda Cobb-Douglas yaklaşımını kullanarak toplam faktör verimliliği elde edilmeye çalışılmıştır. Uygulamada yeniliğin toplam faktör verimliliğine etkisi için toplam faktör verimliliğinin düzeyinin regresyonunda AR-GE sermaye stokunun bir ölçüsü olarak kullanılır veya toplam faktör verimliliğindeki değişimin bir regresyonunda AR-GE yoğunluğunun bir ölçüsü kullanılır[36]. Uygulamaya yönelik çalışmalarda, özellikle analiz firma veya sektör bazında ele alındığında, AR-GE ve çıktı veya verimlilik artışı arasında pozitif ve güçlü bir ilişki bulunmuştur. Fakat ülkeler arası toplam regresyonda aynı açık sonuç elde edilememektedir[37].

 

AR-GE harcamaları yeni teknolojilere dönüşebilen ve mevcut kaynakların daha etkin kullanımını sağlayan bilgiye yatırım olarak düşünülebilir. Bu yüzden daha yüksek AR-GE harcamaları daha yüksek büyüme hızına neden olur. Yeni fikirlerden elde edilen potansiyel kar, yayılma etkisi yüzünden tamamen yenilikçinin kendisine kalmaz. Politik müdahale olmadan bunun uygulanması durumunda özel sektör sosyal optimal de olduğundan muhtemelen daha az bağlayıcı olur[38]. Ayrıca, bu tür yatırımlar risk taşıdığından teknolojik buluşlara yatırımlar, kurumlar ve yeni yüksek teknolojik girişimlere ortak sermaye sağlayan organizasyonlar tarafından desteklenmelidir. Bu riskleri ancak bu tür kurum ve organizasyonlar üstlenebilirler[39].

 

AR-GE harcamalarının gayrisafi milli yurtiçi hasıla içindeki payının zaman içinde arttığı görülmektedir. Çoğu OECD ülkelerinde iş sektöründeki harcamaların önemi anlaşıldığından 1980’den itibaren bu alandaki harcamalarda büyük miktarda artış görülmüştür. Tersine kamunun finanse ettiği AR-GE harcamaları son 10 yılda düşmüştür[40]. Kamunun finanse ettiği AR-GE harcamalarının özel sektörün AR-GE harcamalarını ikame edip etmediği ise önemli bir politik konuyu oluşturmaktadır. Kamu AR-GE harcamaları çıktı artışına etkisinin dolaylı olduğu daha çok savunma ve sağlık gibi alanlara yöneltilmiştir. Uygulamaya yönelik araştırma sonuçlarından AR-GE faaliyetlerinin büyüme sürecine önemli bir etkisinin olduğu görülmektedir. Ancak kamunun yaptığı AR-GE faaliyetlerinin özel sektörün AR-GE yatırımlarının yerini aldığı durumlarda dışlama etkisi nedeniyle çıktı artışına olumsuz etki yapacağı bazı çalışmalarda belirtilmektedir. Bununla birlikte, regresyon analizlerinin açıklayamadığı karmaşık sonuçlara ulaşılmıştır. Ticari AR-GE daha çok yenilik ve yeni ürünün uygulama sürecine (verimlilikte hızlı gelişme sağlayan) yönelik iken diğer AR-GE türleri (sağlık, enerji ve üniversite araştırmaları gibi) kısa dönemde teknoloji düzeyini önemli ölçüde arttırmayabilir. Teknoloji yayılımı ile temel bilgi üretebilirler[41].

 

Tablo 3’te büyümeye doğrudan katkı sağlayan harcamalar bazı seçilmiş ülkeler için görülmektedir. Görüldüğü gibi, 1980 ve 1990’lar arasında çoğu OECD ülkelerinde kamu sektörünün harcamalardaki payı geçmiş dönemlerin tersine artma eğiliminde olmuştur. 1999’da bir kısım OECD ülkesinde gayri safi yurtiçi hasılada toplam hükümet harcamalarının payı %40–50 civarında olmuştur. Harcamaların yarısından daha azı büyümeyle doğrudan daha fazla ilgili olan (okul, altyapı, AR-GE gibi) harcamalara yönelmiştir. Bir kısım OECD ülkesinde de bu verimli harcamaların payı son 10 yılda azalmıştır[42].

 

Tablo 3. Büyümeye Doğrudan Katkı Sağlayan Harcamalar Seçilmiş OECD Ülkeleri, 1985-1995 (%)

 

 

 

Ülkeler

Eğitim

Ulaşım ve İletişim

AR-GE

A+B+C

Gayrisafi yurtiçi hasılada hükümet giderlerinin payı

1985

1995

1985

1995

1985

1995

1985

1995

1985

1995

2000

Kanada

13.0

..

5.4

..

1.5

..

19.8

..

45.2

45.0

37.7

Fransa1

10.5

10.7

2.9

1.9

2.3

1.8

15.7

14.4

51.9

53.5

51.0

Almanya

9.5

7.6

4.3

3.4

2.2

1.8

16.0

12.9

45.6

46.3

43.3

Japonya

12.8

10.82

..

..

1.8

1.9

..

..

29.4

34.4

36.6

Kore

17.8

18.1

7.1

9.6

..

2.7

..

30.4

17.6

19.3

23.1

İngiltere

10.2

12.1

3.2

3.6

2.0

1.5

15.5

17.2

40.53

42.2

37.0

ABD

..

..

..

..

4.1

2.8

..

..

33.8

32.9

29.9

 

 

1.1995 yerine 1993

2.1994

3.1987

Kaynak: OECD, Understanding Economic Growth, St. Martin’s Press, Paris, 2004, s.40

 

 

 

 

 

3.4 Hükümetin Finanse Ettiği AR-GE’nin Yeniliğe Etkisi

 

Hükümet tarafından finanse edilen AR-GE’nin verimliliğe etkisi konusunda zıt görüşler mevcuttur. Bazı akademik araştırmalarda, bazı kamu AR-GE türleri ile özel sektör arasındaki dağılımda, bu dağılımın firmalar arasındaki dağılımdan daha küçük olduğu görülmüştür (Griliches and Lichtenberg, 1984). Diğer taraftan hükümet fonlarının özel çabaların yerini almasıyla özel AR-GE dışlanmış olabilir. Başlangıçta hükümet projelerinin özel AR-GE’nin ilgilenmediği sosyal hedeflere yöneldiği belirtilmiştir. Ancak, hükümetin finanse ettiği AR-GE piyasa hedefine yöneldiğinde özel AR-GE’yi dışlayabilir. Hükümet AR-GE projelerini desteklemeli mi diye sorulduğunda, desteklemesi gerektiğine yönelik görüşler vardır. AR-GE’nin riskli ve belirsiz olması, kamu malı niteliğinde olması ve finansmanda piyasanın başarısız olması muhtemeldir[43].

 

Ürün piyasasındaki rekabet ile araştırma ve geliştirmedeki (AR-GE) rekabet birbirini etkilemektedir. AR-GE gerektiren ürün teknolojisi ürün miktarının ve fiyatının piyasa rekabetinin önemli bir belirleyicisidir. Ürün piyasasındaki rekabet yeni ve gelişmiş teknolojilerin araştırılmasına öncülük eder. Schumpeter düşüncesiyle yaklaşıldığında, ürün piyasalarından elde edilen monopol karı firmalara AR-GE’nin maliyetini yüklenmelerinde teşvik edici olarak hizmet eder. Yeniliğe yönelik bu çabalar, teknolojik süreç, zamanla piyasa yapısının değişimine ve monopol gücünün yıkılmasına neden olur[44]. Bir yenilik piyasada başarılı bir şekilde tanıtıldıktan sonra başkalarının aynı işi yapmaları daha kolay olur. Orijinal yeniliğin taklitçilerinin sürekli piyasaya girmeleri ile yenilikçinin kar marjı azalır[45]. Zeng, yenilik ve taklit konusunda yaptığı çalışmada, yeniliğe yapılan yatırım yeniliğin ve taklidin değerinde işten çalma etkisi ve taklidin değerinde pozitif bir rekabet etkisine neden olurken; taklide yapılan yatırımın hem yeniliğin hem de taklidin değerinde negatif bir rekabet etkisine neden olduğunu göstermiştir. Bu durumda yeniliğin teşvik edilmesi taklidi cesaretlendirecektir[46].

 

Sonuç

 

Yenilik ekonomik olmasının yanı sıra aynı zamanda sosyal bir konu olduğu için bütün toplumu ilgilendirmektedir. Ekonomistler açısından büyüme hızını arttırmada veya desteklemede önemli olurken, malların kalitesini, ekonomik ilerlemenin yönünü değiştirmek isteyen veya yaşam kalitesini geliştirmeye yoğunlaşanlar için de önemli bir konudur[47].

 

Günümüzde bilimsel ve teknolojik değişim faaliyeti ekonomik büyümede dışsal bir faktör olarak görülmemektedir. Ekonomik kurumların yaptıkları teşvikler yeniliğin yaratılmasında etkili olmaktadır. Yenilik firmaya rekabet üstünlüğü sağladığı gibi ulusal ve uluslararası rekabeti de geliştirir. Böylece ekonomik büyüme ve gelişmenin sağlanmasına yönelik bilimsel ve ekonomik politikaların arkasındaki itici gücü oluşturmaktadır. 

 

Yeniliğe yatırım yapanlar, çabalarının sonucunda bir kar elde etmek isterler. Fakat teknolojinin ilk uygulama aşamasında maliyeti yüksek olmaktadır. Bu yüzden bir yenilik sonrası oluşacak ani verimlilik artışı başlangıçta düşük olacaktır. Yenilik yapan firmalar bu yeniliklerinden elde ettikleri kazançlarını tamamıyla kendilerine mal edemeyebileceklerinden dışsallık yaratılması da kaçınılmaz olmaktadır. Ayrıca, bu tür yatırımlar risk taşıdığından araştırma kurumları ve yeni yüksek teknolojik girişimlere ortak sermaye sağlayan organizasyonlar tarafından desteklenmelidir.

 

Uygulamada yeniliğin ekonomik büyümeye etkisinin değerlendirilmesinde genellikle AR-GE harcamaları kullanılmıştır. OECD ülkelerinde AR-GE harcamalarının gayrisafi milli yurtiçi hasıla içindeki payının zaman içinde arttığı görülmüştür. Çoğu OECD ülkelerinde 1980’den itibaren özel kesimin bu alandaki harcamalarında büyük miktarda artış görülürken, kamunun finanse ettiği AR-GE harcamaları son 10 yılda düşmüştür. Uygulamaya yönelik araştırma sonuçlarından AR-GE faaliyetlerinin büyüme sürecine önemli olumlu bir etkisinin olduğu görülmektedir. Ancak, bazı çalışmalarda, kamunun yaptığı AR-GE yatırımlarının özel sektörün AR-GE yatırımlarının yerini aldığı durumlarda dışlama etkisi nedeniyle çıktı artışına olumsuz etki yaptığı gözlenmiştir.

 

 


KAYNAKÇA

Arrow, Kenneth J. ,“Economic Welfare and the Allocation of Resources for Inventions”, İçinde Nelson, R.R (ed.), The Rate and Direction of Inventive Activity , Princeton University Press for NBER, Princeton, 1962.

Barro, Robert J.,  “Economic Growth and Convergence”, Occasional papers, No.46, International Center for Economic Growth Publication, SanFrancisco, California, 1994.

Bassanini, Andrea,  Scarpetta, Stefano & Visco, Ignazio, “Knowledge, Technology and Economic Growth: Recent Evidence from OECD Countries”, National Bank of Belgium Working Paper, No.6, May 2000.

Bureau of Labor Statistics, Multifactor Productivity Measures, US Department of Labor, Washington, D.C., 1991.

Cameron, Gavin , Innovation and Economic Growth, Centre for Economic Performance Discussion Paper No. 277, February 1996, http://cep/se.ac.uk/pubs/download/dp0277.pdf

De Loo, Ivo & Soete Luc, “The Impact of Technology on Economic Growth: Some New Ideas and Empirical Considerations”, MERIT, April 1999.

Drucker, Peter ,Innovation and Entrepreneurship, Butterworth - Heinemann, Oxford, 2001.

Ducharme, Louis –Marc, “Measuring Intangible Investment ( Introduction: Main Theories and Concepts)”, OECD, 1998.

Eaton , Jonathan & Kortum, Samuel , “Engines of Growth: Domestic and Foreign Sources of  Innovation”, Japan and the World Economy, Vol.9, 1997.

Enos, J.L. & Park, W. H., The Adoption and Diffusion of Imported Technology, London: Crom Helm, 1988.

Fagerberg, Jan, “ATechnology Gap Approach to Why Growth Rates Differ”, Technology Growth and Competitiveness: Selected Essays, Edward Elgar, Northhampton, MA, USA, 2002.

Freeman, Christopher, “The Economics of Technical Change”, Trade, Growth and Technical Change (Edt. Daniele Archibugi and Jonathan Michie, Cambridge University Press, Cambridge, UK, 1998.

Griliches , Z., & Lichtenberg F.,   “R&D and Productivity Growth at the Industry Level : Is There Still a Relationship?”, in Griliches, Z. ed.,  R&D, Patents and Productivity, Chicago of University Press, Chicago, 1984.

Grossman, Gene M. &  Helpman, Elhanan, “Endogenous Innovation in the Theory of Growth”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 8, Number 1, Winter 1994.

Grossman, Gene M. & Helpman, Elhanan , Innovation and Growth in the Global Economy, Mass.: MIT Press, Cambridge, 1991.

Gylfason, Thorvaldur , Principles of Economic Growth, Oxford University Press, New York, 1999.

Iwai, Katsuhito,  “A Contribution to the Evolutionary Theory of Innovation, Imitation and Growth”, Journal of Economic Behavior and Organization, Vol. 43, 2000.

Jones, C. I.,,“Time Series Tests of Endogenous Growth Models”, Quarterly Journal of Economics, Vol. 110, 1995.

Kurz, Rudi , “Entrepreneurship, Innovation, and Growth: The Role of Innovation Policy in West Germany”, Entrepreneurship, Technological Innovation, and Economic Growth: Studies in Schumpeterian Tradition (ed. Frederic M Scherer and Mark Perlman), The University of Michigan Press, US, 1992.

Lysko, W., “Manufacturing Multifactor Productivity in Three Countries”, Monthly Labor Review, July 1995.

OECD, Understanding Economic Growth, St. Martin’s Press, Paris, 2004.

Panth, Sanjaya , Technological Innovation, Industrial Evolution, and Economic Growth, Garland Publishing Inc, NewYork and London, 1997.

Scherer, F. M.  New Perspectives on Economic Growth and Technological Innovation, Brookings Institution Pres, 1999.

Sengupta, Jati K. , New Growth Theory: An Applied Perspective, Edward Elgar Publishing Limited, Cheltenham, UK, 1999.

Solow, Robert M. , Learning from “Learning by Doing”: Lessons for Economic Growth, Stanford University Press, Stanford, California, 1997.

TÜSİAD, Ulusal İnovasyon Sistemi; Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve Ülke Örnekleri, Ya. No. TÜSİAD-T/2003/10/362, İstanbul, Ekim 2003.

Van, Ark B. , “Productivity and Competitiveness in Manufacturing: A Comparison of Europe, Japan and the United States” in (eds) K. Wagner and B.Van Ark, International Productivity Differences, Measurement and Explanations, Elsevier, North Holland, 1996.

Welfens, Paul J. J. &  Addison ,  John T. & others, Globalization, Economic Growth and Innovation Dynamics, Tokyo: Springer, 1999.

Zeng, Jinli , “Innovative vs. Imitative R&D and Economic Ggrowth”, Journal of Development Economics, Vol. 64, 2001.

 



[1] Yenilik teknolojik ürün ve süreç yenilikleridir. Teknolojik ürün, teknolojik olarak yeni bir ürün olabileceği gibi, teknolojik olarak geliştirilmiş bir ürün de olabilir. Teknolojik süreç ise, üretim süreci (üretim yöntemi) olabileceği gibi dağıtım süreci  (dağıtım yöntemi) de olabilir. Diğer bir yenilik tanımı da organizasyonel yeniliktir ve organizasyon yapısının önemli ölçüde değişimini, ileri yönetim tekniklerinin uygulanmasını ve yeni ya da önemli ölçüde değiştirilmiş stratejilerin uygulanmasını içerir. Bkz. TÜSİAD, Ulusal İnovasyon Sistemi; Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve Ülke Örnekleri, Ya. No. TÜSİAD-T/2003/10/362, İstanbul, Ekim 2003, s.27

[2] Louis –Marc Ducharme, “Measuring Intangible Investment ( Introduction: Main Theories and Concepts)”, OECD, 1998, s. 5.

[3] Toplam faktör verimliliği genellikle emek ve sermayedeki artış hesaplandıktan sonra geriye kalan çıktıdaki büyüme olarak tanımlanır; Andrea Bassanini , Stefano Scarpetta and Ignazio Visco, “Knowledge, Technology and Economic Growth: Recent Evidence from OECD Countries”, National Bank of Belgium Working Paper, No.6, May 2000, s.21

[4] Ivo de Loo ve Luc Soete, “The Impact of Technology on Economic Growth: Some New Ideas and Empirical Considerations”, MERIT, April 1999, s.1

[5] Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, Innovation and Growth in the Global Economy, MIT Press, Cambridge, 1991, s.23.

[6] Gavin Cameron, “Innovation and Economic Growth”, Centre for Economic Performance Discussion Paper,  No. 277, February 1996, s. 1-2, http://cep/se.ac.uk/pubs/download/dp0277.pdf , 23 Haziran 2005.

[7] Jati K. Sengupta, New Growth Theory: An Applied Perspective, Edward Elgar Publishing Ltd, Cheltenham,UK,1998, s.83-84.

[8] Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, “Endogenous Innovation in the Theory of Growth”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 8, Number 1, winter 1994, p. 34.

[9] Sengupta, a.g.e., s.183.

[10] W. W. Rostow, Theorists of Economic Growth from David Hume to the Present: With a Perspective on the Next Century, Oxford University Press, New York- Oxford, 1990, s.336; İçsel veya dışsal olarak alınan teknolojik gelişme sermaye ve emeğin marjinal veriminin değişmediği nötr teknolojik gelişme varsayımını kullanmanın daha kullanışlı olduğunu göstermiştir. Teknolojik gelişmenin sermaye tasarruf eden veya emek tasarruf eden şekli ise bazı durumlarda kullanılmıştır.

[11] Kenneth J. Arrow, “Economic Welfare and the Allocation of Resources for Inventions”, In R.R Nelson (ed.), The Rate and Direction of Inventive Activity , Princeton University Press for NBER, Princeton, 1962, s. 618 içinde Grossmann ve Helpman, Innovation…a.g.e., s.17.

[12] Grossmann ve Helpman, Innovation… ,a.g.e., s.17.

[13] Christopher Freeman, “The Economics of Technical Change”, Trade, Growth and Technical Change (Edt. Daniele Archibugi and Jonathan Michie, Cambridge University Press, Cambridge, UK, 1998, s. 39.

[14] De Loo ve Soete, a.g.e., s.1

[15] Jan Fagerberg, “A Technology Gap Approach to Why Growth Rates Differ”, Technology Growth and Competitiveness: Selected Essays, Edward Elgar, Northhampton, MA, USA, 2002, s. 8.

[16] De Loo ve Soete,a.g.e., s.1

[17] Robert J. Barro, “Economic Growth and Convergence”, Occasional papers, No: 46, International Center for Economic Growth Publication, SanFrancisco, California, 1994, s.21

[18] Barro, a.g.e., s.23

[19] Cameron, a.g.e., s.2.

[20] Peter Drucker, Innovation and Entrepreneurship, Butterworth - Heinemann, Oxford, 2001, s. 27-29

[21] Rudi Kurz, “Entrepreneurship, Innovation, and Growth: The Role of Innovation Policy in West Germany”, Entrepreneurship, Technological Innovation, and Economic Growth: Studies in Schumpeterian Tradition (ed. Frederic M Scherer and Mark Perlman), The University of Michigan Press, US, 1992, s. 89-90.

[22] Grossman and Helpman, Endogenous… p. 32.

[23] Robert M. Solow, Learning from “Learning by Doing”: Lessons for Economic Growth, Stanford University Press, Stanford, California, 1997, s.40-41.

[24] Cameron, a.g.e., s.2.

[25] Welfens, a.g.e., s.130.

[26] Freeman, a.g.e., s. 44.

[27] Welfens, a.g.e., s.131

[28] Welfens, a.g.e., s.131-132.

[29] Cameron, a.g.e., s. 3.

[30] OECD, Understanding Economic Growth, St. Martin’s Press, Paris, 2004, s.30-31.

[31] Cameron, a.g.e., s.2; Teknoloji düzeyinin bir göstergesi olarak AR-GE’nin seçilmesinde, verilerin özellikle 1970’den önceki yıllarda ve OECD üyesi olmayan ülkeler için düşük kalitede olması,  geçmiş yıllar için sağlıklı sonuç alınamamasına neden olmaktadır. Bu konuda bkz. Fagerberg, a.g.e., s.5.

[32] Cameron, a.g.e., s. 5

[33] Cameron, a.g.e., s. 5

 

[34] Welfens, a.g.e., s.76.

[35] Welfens, a.g.e., s.77.

[36] Cameron, a.g.e., s. 3.

[37] Bassanini , Scarpetta & Visco, a.g.e., s.29; ülkeler arasında çoklu faktör verimliliği artışının karşılaştırılması sermaye stoğunun ölçüm tarzındaki farklılık yüzünden zordur.

[38] OECD, Understanding… a.g.e., s.31.

[39] F. M. Scherer, New Perspectives on Economic Growth and Technological Innovation, Brookings Institution Pres, 1999, s. 7.

[40] OECD, Understanding… a.g.e., s.31 içinde OECD, OECD Science, Technology and Industry Scoreboard Towards a Knowledge-Based Economy, OECD, Paris, 2001.

[41] OECD, a.g.e., Understanding…, s.32.

[42] OECD, a.g.e., Understanding…, s.38.

[43] Cameron, a.g.e., s.6.

[44] Sanjaya Panth, Technological Innovation, Industrial Evolution, and Economic Growth, Garland Publishing Inc, NewYork and London, 1997, p. 3.

[45] Katsuhito Iwai, “A contribution to the evolutionary theory of innovation, imitation and growth”, Journal of Economic Behavior and Organization, Vol. 43, 2000, 168.

[46] Jinli Zeng, Innovative vs. imitative R&D and economic growth, Journal of Development Economics, Vol. 64, 2001, 501-502.

[47] Ducharme, a.g.e., s. 6.