YIL: 8

SAYI: 89

MAYIS 2005

 

 

önceki

yazdır

 

 

 

 İlhan DAĞDELEN

 

 

  

NORM


Norm; sosyoloji, matematik, hukuk, felsefe disiplinleri ile bu disiplinlerin türevi olan alt disiplinlerde kullanım ve anlam alanı olan bir kavramdır. Fransızca kökenli (Fra. norme) olan ve Türk Dil Kurumu Sözlüğünde[1]Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke veya kanuna uygun durum, düzgü” olarak ifade edilen kavram, sosyoloji sözlüğünde[2]kural, kanun, kaide” olarak aktarılmaktadır. Kavramın hukuk sözlüğünde[3]kural, ölçü, kaide; bir hususta geliştirilen standartlar, kurallar”,  felsefe ansiklopedisinde[4] ise kavramın “belli bir kurala uygun olan” anlamına geldiği söylenmektedir.

Diğer yandan normun, matematikte (uzay geometrisi) vektörlerin  değerlerinin gösteriminde, istatistikte de saptanmış standart ya da ortalama toplumsal davranış, tutum ya da görüş anlamında[5] kullanıldığını da belirtmekte fayda vardır. Buna karşılık sosyal bilimler literatüründe kullanılan norm kavramı ile istatistikte toplumsal verileri betimlemek için kullanılan norm terimini birbirine karıştırmamak gereklidir. Her şeyden önce sosyal bilimlerde kullanılan norm, “olması gereken” fenomeninin karakterini taşırken, yani normatif nitelikli iken, istatistikte sonuçtan çıkarılan norm terimi, “olan” fenomeninin karakterini taşır, yani deneysel (ampirik) niteliklidir. Örneğin istatistiksel yöntemlerle elde edilmiş gelir ortalaması norm ile ifade edilebilmektedir, fakat sosyal bilimlerdeki anlamıyla düşük gelirliliğin söz konusu toplumun gelir normu olduğunu söylemek mümkün değildir.

Normlar, sosyal bilimlerdeki kullanımında, temel olarak, önceden tayin edilmiş ve uyulması beklenilen özelliklerdir. Kişilerden ve gruplardan beklenen eylem biçimleridir. Belirli koşullar içinde bireylerin neleri yapabileceklerini ya da neleri yapamayacaklarını gösterirler. Normlar, ödüllendirme ya da cezalandırma yoluyla dışarıdan dayatılabileceği gibi, bireyler tarafından içselleştirilmiş de olabilir; yani birey normu benimser ve dış baskı olmadığında da ona uygun davranır. Bu bakımdan değer ve ideallerden daha sınırlı, belirli ve daha emredicidirler yani daha özeldirler.[6] Sözgelimi dürüstlük bir değer olarak genel kabul görür, ama belli bir durumda neyin dürüst davranış olduğu orada geçerli normlarca belirlenir. Diğer yandan, değerler, pek çok normun doğuşuna neden olabilirler.

İnsanların neden normlara uyduğu konusunda iki düşünce akımı gelişmiştir. İşlevselci sosyoloji okuluna göre normlar, toplumsallaşma aracılığıyla geliştirilen genel bir değer sistemini, bir mutabakatı yansıtır; birey, ait olduğu grubun kültürünü bu süreç içinde öğrenir. Böylece toplumsal sistemin işleyişinde katkıda bulunan normlar, sistemin kabul edilmiş bazı gereksinimlerini karşılamak üzere ortaya çıkmıştır. Çatışma kavramını vurgulayan ikinci okula göre ise normlar, sürekli yinelenen toplumsal sorunlara karşı gelişmiş birer çözümdür. Marksist çatışma kuramında normların, toplumun bir kesiminin öbür kesimler üzerindeki iktidarını yansıttığı ve baskı ya da yaptırımlarla uygulandığı kabul edilir. Dolayısıyla norm egemen bir sınıfın iktidarını sürdürme aracıdır.[7]  

Norm, sosyolojide, kültürel açıdan arzu edilir ve uygun olarak değerlendirilen davranışları akla getiren ortak davranış beklentisidir. Normlar, buyuran olma özellikleriyle kurallara ve düzenlemelere benzerler, fakat normda kuralların resmi statüsü yoktur. Doğru davranış bazen normatif diye değerlendirilen davranıştan farklı olabilir ve bu davranış eğer var olan normlara göre yargılanırsa sapkın olabilir. Dolayısıyla norm kavramı, toplumsal düzenleme, toplumsal denetim ve başat sosyolojik problem olan toplumsal düzenle çok yakından ilişkilidir. Hangi davranışların normatif etiketini taşıdığı düşüncesi, verili durum ve toplumsal etkileşimi sosyolojik açıdan anlayabilme sürecinde son derece önemlidir. Öte yandan, norm ve normatif terimleri, istatistiksel anlamda, davranış veya başka bir fenomenle ilgili ortak ya da tipik şeyleri anlatmak için kullanılmaktadır.[8]

Norm konusunda Parsons’çu kuram ile toplumsal kimlik kuramı arasında da bir karşıtlık söz konusudur. Bu karşıtlık Francesca Cancian’ın “What are Norms? (1975) (Normlar Nelerdir)” adlı çalışmasında özlü biçimde sergilenmiştir. Parsons’çu kuram, normların, bireylerin yapması gerekenlerle ilgili inançları yansıttığını ve toplumsallaşma aracılığıyla kişinin güdülenmesinin bir parçası haline geldiğini, dolayısıyla insanların, topluma uyum sağlamayı istemeleri nedeniyle kendi toplumlarının normlarıyla tam bir uyum içinde hareket etmeye başladıklarını ileri sürer. Oysa toplumsal kimlik kuramına göre normlar, (kişisel inançlardan ziyade) hangi eylemlerin başka insanların bir kimliği onaylamasını sağlayacağına yönelik algıların bir ifadesidir; dolayısıyla insanların, belirli türden kişiler olduklarını hem kendilerine hem başkalarına kanıtlamak için normlara uyum gösterdikleri düşünülür. Cancian’ın incelemeleri bu yorumu haklı çıkarır niteliktedir.[9]

Normları ifade edilme biçimi ve türleri açısından sınıflandırmak mümkündür. İfade edilme biçimine göre normlar, “formel” ve “enformel” olarak ikiye ayrılabilmektedir.[10]

Formel normlar, yazılı ya da sözlü olarak ifade edilen kurallardır. Daha çok, karmaşıklaşmış toplumsal sistemlerdeki ilişkileri yönetirler. Resmi ve yazılı olarak ifade edilenler “yasa” olarak nitelendirilir. Formel normlar, sınırları kesin olarak belirlenmiş eylemleri yasaklarlar. Daha az sayıda bireyler arasında karşılıklı etkileşimden doğan sözlü ya da yazılı biçimde ifade edilmeden, ilişkilerin kendinde bulunan davranış kurallarında da enformel norm denilmektedir. İnsanlar hangi toplumda yaşarsa yaşasın, bu her iki norm sınıfına da uymaya zorlanır. Türdeş bir toplumda formel ve enformel normlar arasındaki uyuşma derecesinin fazla olduğu söylenebilmektedir. Bu iki norm sınıfı arasındaki ayrışma arttığı zaman da bir “norm çatışmasından” söz edilebilmektedir (Ülkemizde yer yer görülen medeni nikah ile dinsel nikah, tek eşlilik ile çok eşlilik çatışmaları gibi). Diğer taraftan enformel normal toplumsal gruplara özgü olduğu için, bu sınıftaki normlar kendi içerisinde da birbirleri ile çatışabilmektedir. Örneğin bir gencin ailesinin belirlediği normlar ile arkadaş grubuna ait normların çatışmasını yaşaması oldukça sık rastlanılan bir durumdur.[11] 

Normlar, türleri açısından ele alındığında ise, normların çeşitli türlerde karşımıza çıktığı söylenebilmektedir. Fakat bu türleri birbirinden açıklıkla ayırt edebilmek güçtür. Başlıca norm türlerini şöyle sıralayabilmek mümkündür; “hukuksal normlar”, “töresel normlar (örf, adet, gelenek, görenek normları)”, “dinsel normal”, “ahlaksal normlar”. Bunların yanı sıra “estetik normlar”, “teamüller” de toplumsal norm kategorisinde ele alınabilmektedir.

Hukuksal Normlar

Her toplumda, karşı gelinmesi kesinlikle yasaklanmış ve yaptırımları zor kullanılarak da uygulanabilen ve rasyonel bir biçimde örgütlenmiş normlar, hukuk kuralları olarak tanımlanır. Hukuksal normlar, bu bağlamda, toplum tarafından neden ve sonuçlarının bilincinde olunarak yaratılır, yürürlüğe konulur ve uygulanır. Çağdaş toplumlarda töresel normların uygulamada güçlü yaptırımlarla desteklenememesi ve toplumsal düzeni korumadaki yetersizliği, hukuksal normların önem ve ağırlığını arttırmıştır.

Hukuksal normlar, anlam olarak her zaman bir “olması lazım gelen şeyi” ifade ederler; yani, ya belirli bir şeyin yapılmasını emreder, ya belirli bir şeyin yapılmasını yasaklar, ya da belirli bir şeyin yapılmasına izin veya yetki verir. Diğer bir ifadeyle hukuksal normlar daima, emir, yasak, izin veya yetki içeren kurallardır. Bu emre, yasağa, izne, yetkiye, hukuk dilinde “olması gereken (Sollen)”; hukuk kurallarının bu özelliğine “normatiflik” denir. Bu anlamda bir “olması gereken” içermeyen, yani emir vermeyen, yasak koymayan, izin veya yetki vermeyen bir önerme, normatif nitelikte değildir, dolayısıyla hukuksal norm olamaz.[12]

Belirleyicisi insan olan hukuksal normların emrettiği, yahut yasakladığı veyahut izin verdiği şey, yani hukuk kurallarının konusu da daima bir insan davranışıdır. İnsan dışında varlıkların davranışlarını düzenleyen kurallar hukuksal norm değildir. Bu husus sadece medeni toplumlar için doğruymuş gibi görünmektedir. Kelsen’in belirttiği gibi, ilkel toplumlarda, hukuk düzeninin insan davranışlarını düzenlediği gibi, hayvanların, bitkilerin ve hatta cansız nesnelerin davranışlarını da düzenlediği görülmektedir. Örneğin şu şekilde konusu hayvanlar olan dinsel normlara rastlamak mümkündür; “ve eğer, bir öküz bir erkeği yahut bir kadını süserse, ve o ölürse, öküz mutlaka taşlanacak, ve onun eti yenilmeyecektir”.[13]

Töresel Normlar (Örf, Adet, Gelenek, Görenek Normları)

Örf ve adetleri gelenek ve göreneklerle eş anlamlı tutarak töresel normlar başlığı altında toplamak mümkündür. Töresel normların önemli bir bölümü, hukuksal normların, yani yasaların aksine, genellikle meşru, yetkili ve kurumsallaşmış bir otorite tarafından yaratılmaz; kendiliklerinden aşama aşama oluşarak toplum yaşamında güç kazanır, sonra da toplumsal baskının sağladığı yaptırımlarla otoriteye kavuşurlar.[14] Hukuksal normlar gibi koyucusu insan iradesi olan töresel normların, konusu da insan davranışlarıdır.

Toplumda uzun bir süre kullanılarak gelişmiş ve gelenekselleşmiş, yaygın ve güncel olarak uygulanan toplumsal normlar adet olarak tanımlanır. Daha üst bir düzeyde, güçlü değerler içeren normlara ise örf adı verilir. Örf ve adet arasında bir içerik ve nitelik farkından ziyade, yalnızca bir düzey farkı bulunmaktadır. [15]

Geleneksel normlar, toplumun varlığı açısından önemli sayılan ve yaptırımı güçlü olan normlar grubu olarak nitelendirilebilmektedir. İnsanlar, geleneklere itaat etmedikleri durumda toplumun çözüleceği, tehlikeye gireceği düşünülür. Göreneksel normlar ise, toplumca verilen değerler bakımından gelenekler kadar önem taşımayan, genellikle toplumsal yargı tarafından yapılmasının daha uygun olduğu düşünülen normlardır. Yaptırımı ise eleştiri, ayıplama, alay mekanizmaları olabilmektedir. Bireylere yaşam kolaylığı sağlayan göreneksel normlar görgü kuralları, selamlaşma, vedalaşma biçimleri, belirli yerlerde belirli giyiniş biçimleri gibi davranış kalıplarını kapsamaktadır.[16]

Dinsel Normlar

Beşerî davranış kuralları arasında dinsel normlar önemli bir yer işgal eder. Tanımı üzerinde ittifak olmamakla birlikte, yazarların çoğunluğu tarafından, dinsel normlar, en azından semavi dinler için, Tanrı tarafından konulduğuna ve Peygamberler  vasıtasıyla bizlere ulaşmış bulunduğuna inanılan bir takım emir ve yasaklar olarak tanımlanmaktadır.[17]

Konusu yine insan davranışları olan dinsel normlar ile hukuksal normlar arasında kaynak bakımından fark vardır. Hukuksal normların kaynağının beşeri irade, dinsel normların kaynağının ise ilahi irade  olduğu söylenir. Diğer taraftan hukuksal normların yaptırımı maddi iken, dinsel normların yaptırımının manevi olduğu söylenmektedir. Bazı yazarlara göre, hukuksal normlar zamanla değişebilir ve çağın ihtiyaçlarına uyum sağlarken; buna karşılık, dinsel kuralları zaman içinde değişmez nitelikli ve durağandırlar; zamanın gereklerine uyum sağlayamazlar.[18]

Ahlaksal Normlar

Ahlaksal normlar, insanların gerek kendilerine, gerekse diğer insanlara karşı olan ödevlerini gösteren ve düzenleyen bir takım davranış kurallarıdır. Hukuksal ve dinsel normlar gibi insan davranışlarını düzenleyen ahlaksal normlar,  kişisel (insanın kendi nefsine karşı ödevlerini gösteren ahlak kuralları) ve toplumsal (insanın diğer insanlara karşı olan ödevlerini düzenleyen ahlak kuralları) olmak üzere ikiye ayrılır. Kişisel ahlak normlarına “sübjektif ahlak kuralları”, toplumsal ahlak normlarına “objektif ahlak kuralları” da denir.[19] Bazı düşünürleri ahlak ve din arasındaki farkların birer içerik farkı olmaktan ziyade, yaptırım türü ile ilgili olduğunu ileri sürmektedirler. Onlara göre, dinsel normların doğaüstü ve irrasyonel nitelikteki bir yaptırımla desteklenmesine karşılık, ahlaksal normların yaptırımları toplumsal bir özellik gösterir. [20]

 




[1] Türk Dil Kurumu Sözlüğü. Çevrimiçi Adres: http://www.tdk.gov.tr

[2] Hilmi Ziya Ülgen. Sosyoloji Sözlüğü, Talim ve Terbiye Dairesi Yayınları, Sözlük Serisi 1, Milli Eğitim Basımevi, 1969. s. 215

[3] Ali Şafak. Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Selin Kitavevi, 2002. s. 415

[4] Orhan Hançerlioğlu. Felsefe Ansiklopedisi:Kavramlar ve Akımlar, Cilt 4, Remzi Kitabevi, 1993. s. 274

[5] AnaBritanica Ansiklopedisi, Cilt 24, s. 52. Gazi Üniversitesi Kütüphanesi

[6] Mahmut Tezcan. Sosyoloji’ye Giriş: Temel Kavramlar, 72TDFO Yayınları, 1993. s. 189

[7] AnaBritanica Ansiklopedisi, A.g.k.

[8] Gordon Marshall. Sosyoloji Sözlüğü, Çeviri: Osman Akhinay – Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999. s. 533

[9] Gordon Marshall. A.g.k. s. 534

[10] Mahmut Tezcan. A.g.k. s. 190

[11] Mahmut Tezcan. A.g.k. s. 190

[12] Kemal Gözler. Hukuka Giriş, Ekin Kitabevi Yayınları, 2003. s. 21-50

[13] Kemal Gözler. A.g.k.

[14] Barlas Tolan. Toplum Bilimlerine Giriş, Savaş Yayınları, 1983. s. 242.

[15] Barlas Tolan. A.g.k.

[16] Mahmut Tezcan. A.g.k.

[17] Kemal Gözler. A.g.k.

[18] Kemal Gözler. A.g.k.

[19] Kemal Gözler. A.g.k.

[20] Barlas Tolan. A.g.k. s. 241.