![]() |
|||||
|
TARIMIN BANKALAR TARAFINDAN FİNANSMANI ÜZERİNE ÖZET
Türkiye’de tarım politikalarının ne olması gerektiği ile ilgili sorular uzun süreden beri tartışılmaktadır. Tarıma dayalı işletmelerin sermaye ihtiyaçlarının finansmanı amacıyla, kredileri kullandırılmaktadır. Hükümetlerin tarıma verdiği destekler bütçe tarafından karşılanması yerine tüketicilerden üreticilere transfer edilmektedir. Bütçeden sağlanan desteğin yükü de vergi mükelleflerinden sağlanmaktadır. Tarım kesiminde fiyat yoluyla destek yerine çiftçilerin gelirlerinin doğrudan desteklenmesi ve verilen desteğin boyutlarının kontrol edilebilmesi önemlidir. Bu çalışmada Tarım sektörünün durumu ortaya konarak bankalar tarafından ne kadarının desteklendiği ve bu desteklenmelerin sektöre katkısının olup olmadığı ve finansmanın bu güne kadar nasıl sağlandığı araştırılmıştır.
SUMMARY
The guestions about what the agriculture politics in Turkey should be have been discussed for along time. By the aim of financing of capital needs of Administrating based on agriculture, the credits are made to be used. The supports that are given by goverments for agriculture are transferred from producers to consumers instead of being obtained by the budget and the load of the support supplied from the budget is obtained by the tax payers. In the agriculture sector, instead of the support by the way of the price,it is important to support the incomes of the farmers directly and to be able to control the dimensions of the support given. In this study, by putting the situation of the agriculture sector forward, how much supported by the banks and whether there is a contribution of these supports to the sector or not and how the financing is obtained until today have been researched.
1. GİRİŞ
Tarım sektörünün gıda güvenliği, nüfusunun önemli bir kısmını barındırması, üretimin tabiat koşullarına bağlı olması ve üretim sürecinin oldukça uzun olması, üretimin arz ve talep esnekliğinin oldukça düşük olması gibi koşullar nedeniyle bütün kalkınma planlarında, desteklenmesi gereken ve özel politikalar üretilmeye çalışılan bir sektör olmuştur. Türkiye, XX. Yüzyılın son çeyreğini ulusal tarım politikalarının oluşturulduğu, tarımın geliştirildiği, planlı, araştırmaya ve geliştirmeye önem veren, teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir dönem olarak değerlendirememiştir. Uygulanan yanlış politikalarla, günlük tedbirlerle, tarım ürünü ihraç eden bir ülke konumuna gerilemiştir.
Türkiye tarımı, sanayinin gelişmesini finanse edici bir sektör olarak düşünmüş, oy potansiyeli olarak görüş, hizmet sektörünün istihdam edemediği fazla iş gücünün köyde tutmak olarak hedeflemiş, bunların sonucu da daima kenarda bırakan bir sektör olmuştur.
2. GENEL DURUM
Finansman yetersizliği dolayısıyla oluşan bütçe açıklarının borçlanmayla finanse edilmesi politikasının yarattığı “bütçe açığı- borç servisi – bütçe açığı” kısır döngüsü içinde bulunan Türkiye’de, iç borç faiz ödemelerinin bütçe harcamaları içinde payının giderek büyük boyutlara ulaşması, devletin genelde sosyal refahı, özelde ise gelir dağılımını düzeltici ve yoksulluğu azaltıcı politikalar uygulama imkânını daraltmıştır. [Tablo1.]
Kamu kesimi iç borç stoku 2000 yılında 58 milyar $ iken 2003 yılı 11 aylık rakam 122 milyar $’a, toplam borç stoku ise anılan dönemlerde 114 milyar $ dan 198 milyar $ a yükselmiştir.
Ülkemizde tarım sektöründe yaşayan 30 milyon kişi, kabaca 30 milyar dolar gelir üretmektedir. Tarım dışındaki 35 milyon kişi ise 165 milyar dolarlık bir resmi gelire sahiptir. Gelişmiş ülkelerde nüfusun yüzde üç kadarı bir insan sayısı, makineleşmiş ve bilimsel tarım yaklaşımı ile ülkenin toplam yiyecek ihtiyacını karşılamaktadır.
Türk çiftçisi, tarımdan yaratılan katma değerin yüzde 40’ına sahip olurken bugünkü payı sadece yüzde 10 dolayındadır. Geri kalan yüzde 90’ı ise tarıma girdi sağlayan çokuluslu şirketler ile tarım ürününü çiftçiden ucuza kapatıp tüketiciye hatırı sayılır karlarla yansıtan şirketlere gitmektedir. ABD başta olmak üzere kuzey ülkeleri hububat, mısır, yağlı tohumlar, pamuk gibi düşük fiyatlı, ileri teknoloji kullanılan stratejik ürün piyasalarında hakimiyetlerini sürdürürken, güney ülkeler de emek yoğun, dolayısıyla düşük emek ordularının maliyetleri düşürdüğü yüksek değerli ürünlerde uzmanlaşacaklardır.
3. RAKAMLARLA TARIM
2001 yılı genel tarım sayımı tarımsal işletmeler (hanehalkı) anketi sonuçlarına göre tüm köyler ve nüfusu 5.000’den az olan ilçe merkezlerinde toplam 3.075.516 adet tarımsal işletme ile bu bu işletmelerin tasarrufunda bulunan 184.329.490 dekar arazi tespit edilmiştir.
1950 yılında toplam nüfusun yüzde 75’i köyde yaşarken bu oran 1990 yılında yüzde 41, 2000 yılında da yüzde 34’ e düşmüştür. Tarımsal işletmesi sayısı 2001 yılı yılı DİE verilerine göre 4068,4 bin adet iken işlenen tarımsal alan 23451,1 bin hektardır. 8.Beş yıllık Kalkınma planında da tarımda istihdam edilen nüfusun öncelikli olarak yüzde 20’ye sonrasında ise nihai olarak yüzde10’a düşürülmesinin hedeflendiği vurgulanmıştır.
Tarım sektöründe istihdam edilenlerin toplam istihdama oranı yüzde 35’tir. Kişi başına düşen gelir çoğunlukla kırsal olan bölgeler sıralamasında en alttaki bölgeler arasında 251 ile 6652 dolara uzanan bir yelpazede, insani gelişme endeksi düşük çoğunlukla kırsal bölgede kişi başına gelir 1022 dolar iken Türkiye ortalaması 2885 dolardır. İnsani gelişme endeksi düşük çoğunlukla kırsal bölgede okuryazarlık oranı yüzde 59 iken Türkiye ortalaması yüzde 80’dir. Türk tarımının yıllık artış hızı ortalama yüzde 1 civarında iken, nüfus artış hızının ortalama yüzde 2 olması, giderek dışa bağımlı hale geleceğinin bir göstergesidir.
Tarım kesiminde istihdam edilen nüfusun yaklaşık yüzde 55’i hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışan gizli işsizlerimizdir. Tarımsal istihdamın azaltılamaması, emek verimliliğinin artışının düşük olmasına neden olurken, tarımsal üretimin özelliğinden dolayı da üretimin belli dönemlerinde gerçekleşmesi mevsimlik işsizliği ortaya çıkarmaktadır. Çiftçilerin sattığı ürünlerin fiyat enflasyon oranının yüzde 20-25’in altında kalmış ve çiftçi gelirleri enflasyona yenik düşmüştür.
Tarım sektörünün GSMH içindeki payı 1923 yılında yüzde 40’lar da 1970 yılında yüzde 36,7 iken 2000 yılında yüzde 14’lere inmiştir. Toplam ihracat içindeki payı ise 1970 yılında yüzde 75,3 iken 1990 yılında yüzde 18’e 2000 yılında yüzde 7,2’ye inmiştir. Önemli döviz kaynağı olma özelliğini yitirmiştir. Ancak ihracatın önemli ölçüde tarımsal ürünlerinin işlenmesine dayanmış olması tarımın öneminin ortadan kalkmadığını göstermektedir.
Ocak -Eylül 2003 döneminde 585 milyon dolarlık hububat, 320 milyon dolarlık yağlı tohum ve meyve ihraç edilmiştir. Yılda 300 bin ton pirinç ,625 milyon ton pamuk ithal edilmesine rağmen satılabildiğinden daha fazlası alınmaktadır.
Tarım ürünleri ihracatındaki ülkeler sırlamasına bakıldığında birinci sırada Almanya yer almakta, sırasıyla İtalya, İngiltere, Fransa, Hollanda takip etmektedir. İhracatın önemli bir kısmı gıda ürünü, ithalatın yarısından fazlası hammaddedir. Gıda ürünleri ihracatının büyük kısmı işlenmiş ürünler oluşturmaktadır. Türkiye’nin AB’ ye yaptığı toplam ihracatın içinde tarımın payı 1993 yılında Yüzde 19 iken 1996 yılında yüzde 13.3’e düşmüştür. AB’ ye yapılan ithalatın toplam İthalat içindeki payı ise 1993 yılında yüzde 2.3 iken 1995 yılında yüzde 4.7 ‘ye yükselmiştir. 1999 yılında ise tekrar yüzde 2.3’ e düşmüştür. Türk tarımının yıllık artış hızı ortalama yüzde 1 civarında iken, nüfus artış hızının ortalama yüzde 2 olması, giderek dışa bağımlı hale geleceğinin bir göstergesidir.
Ülkemizde toprakların yaklaşık yüzde 36’sı işlenebilir tarım arazileridir. Cumhuriyetle birlikte 15 milyon hektar olan bu arazi, tarımda makineleşme ile birlikte GAP projesinin tamamlanmasıyla 1.7 milyon hektar alan daha tarıma açılacaktır. Tarım işletmesi sayısı AB ülkelerinde bulunan tüm tarımsal işletme sayılarının yarısından fazladır. Bir işletmeye düşen ortalama arazi miktarı Türkiye ortalaması 5,9 hektar iken AB ülkelerinin ortalaması 17,4 hektardır. Türkiye’nin 26,9 milyon hektar tarım arazisi bulunmaktadır. Bu alan toplam alanın yüzde 31,4’ünü oluştururken ,söz konusu arazisinin 23,6 milyon hektarı tarladır. Ekilebilir arazilerimizin 1/5 ‘lik bölümü nadasa bırakılırken geriye kalan bölümde yüzde 50 tahıl , yüzde 30 baklagiller, yüzde 6 endüstri bitkileri, yüzde 6 meyve, yüzde 8’inde de diğer ürünler yetiştirilmektedir.
Türkiye’de 50 dekardan küçük işletmeler sayısal olarak toplam işletmelerin yüzde 64.8’ini oluştururken toplam alanın yüzde 21.3’ünü tasarrufunda bulundurmaktadır. Toplam işletmelerin yüzde 0.7’si ve toplam alanın yüzde 11.3’ü 500 dekardan büyük işletme gurubunda bulunmaktadır. Türkiye’de 3.075.516 adet tarımsal işletmenin yüzde 67.4’ünde hem bitkisel üretim hem de hayvan yetiştiriciliği, yüzde 30.2’si sadece bitkisel üretim , yüzde 2.3’ü den de yalnız hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Toplam 184.3329.490 dekar arazinin, yüzde 72.3’ünü hem bitkisel üretim hem de hayvancılık yapan işletmeler yüzde 27,3’ünü yalnız bitkisel üretim yapan işletmeler, yüzde0.2’sini yalnız hayvancılık yapan işletmeler tasarrufunda bulundurmaktadır.
Türkiye'de tarımda çalışan bir kişinin yıllık üretimi 3 bin dolar civarındadır. Yunanistan'da 12 bin, Danimarka'da 40.000, Hollanda'da 50 bin dolardır. Hollanda'da GSMH 388,4 milyar dolardır, tarımın payı ise yüzde 3.3'tür. Hollanda'nın yüzölçümü 41.528 kilo metrekaredir. Bunun 7.643 km2 su ile kaplı, tarım yapılan bölümü 1 milyon hektardır. Hollanda'nın ihracatı 210.3 milyar dolardır, (Fob 2000 yılı) 30 milyar dolarlık bölümü tarım ürünü ihracatıdır. Çiçek ve çiçek soğanı ihracatı tutarı ise yaklaşık 5 milyar dolardır. Ülkemizde 70 binin üzerinde ziraat ve orman mühendisi vardır, gıda ve su ürünleri mühendislerini, veterinerleri, peyzaj mimarları, tarım meslek okulları mezunları da sayıldığında bu rakam 200 bini aşmaktadır. Yani, Hollanda'nın çiftçi nüfusundan fazla yüksek eğitim almış insanımız bulunmaktadır.
4. TARIMIN DESTEKLENMESİ
Tarım ürünlerinin fiyat yoluyla desteklemesi sistemi ilk kez 1932 yılında buğdayla başlamış, 1938-1944 döneminde diğer tahıllar ve bazı sanayi ürünleri (tütün ve pamuk ) izlemiştir. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 1961 yılında uygulamaya konulması ile desteklenen ürün sayısı büyük bir artış göstererek dokuza çıkmış, bu sayı 1970 yılında otuza ulaşmıştır. 1980 yılında, ekonomik reform paketi kapsamı içinde bitkisel ürünlerin desteklenmesini kısıtlayıcı bazı kararlar alınmış ve ürün sayısı otuzdan on yediye düşürülmüştür. 1990 yılında bu sistem içinde on bir ürün yer alırken, 1992 yılında sayı yirmi altıya çıkmıştır.[Tablo2.]
Fiyat garantisiyle destekleme alımları (görev zararının oluştuğu sistem) şöyle işlemektedir; ürün alımıyla bir KİT görevlendirilmekte, ürünün alım fiyatı tespit edilmekte, görevlendirme nedeniyle KİT’in uğrayacağı zarar Hazine tarafından karşılanmaktadır.
Ziraat Bankası tarım sektörünü desteklemek amacıyla ucuz kredi imkanı sağlamış olup, hükümetin tarımsal destekleme kararları ve uygulamalarında aracı banka olarak görev yapmıştır.
AB ülkeleri, küreselleşme sürecine uyumu sağlandıktan ve Ortak Tarım Politikaları ile istenilen üretim artışına eriştikten sonra, son yıllarda tarımda politika değişikliğine karar vermişler ve ürün fazlası ve stokları eritme yönünde politikalar ortaya koymaya başlamışlardır. Ülkemizde ise, AB için amacı farklı olan tarım destek politikaları, bilinçsiz ve plansız bir şekilde benimsenmiş ve AB Ortak Tarım Politikasına uyum yanılgısı içerisinde uygulamaya konulmaya çalışılmıştır. Bu politikalar bir çok bölgemizde üreticinin gelirinin düşmesine neden olmuş ve yapılan doğrudan ödemeler bu gelir azalmasını karşılayamamıştır.
Türkiye’de destekleme alımları için ödenen fonların tarımsal katma değere oranı 1975-1977 yılları arasında yüzde 22 iken 1980’li yıllarda yüzde 8’ lere gerilemiş, 1990’lı yılların sonunda tekrar yüzde 20’lere çıkmıştır. Tarım üretiminde ve veriminde büyük önemi bulunan bu destekler 1998’de 182 trilyon ile GSMH’ nın yüzde 0,34’ü düzeyinde kalmıştır. Tarımsal girdi desteklerinin sadece yüzde 14’ünün girdi sübvansiyonu ve diğer desteklerden, yüzde 86’sının ise iç fiyatların dünya fiyatlarından farklılaşmasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır.
Ziraat Bankasının, Hazinenin, ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının rakamlarından çıkarılmış hesaplamalara göre 1995-2000 yılı dahil son 6 yıl içinde Türkiye ‘de tarıma verilen destekler 1995 yılında yaklaşık 5 milyar dolar, 1996 yılında 2,6 milyar dolar, 1997 yılında 3,4 , 1998’de 3,3 , 1999’da 2,9 ve 2000 yılında 1,4 milyar dolardır. Bu hesaplamalarda fiyat desteklerinin, girdi desteklerinin teşvik pimlerinin, tazminatların, kredi desteklerinin tümü içindedir.
Ziraat Bankası’nın görev zararları 20 miyar dolar denmekte, bunun 11 milyar dolarının pamuk üreticisine verilen primlerden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Ancak gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır. 1993’te 124 milyon dolarlık prime Ziraat Bankası’nın dolar bazında yılda yüzde128 faiz uygulayarak 1998’de 7,7 milyar dolara, bu günde 11 milyar dolara çıktığı görülmektedir.
Başbakanlık onayı ile T.C. Ziraat Bankasının görev zararının hesaplanmasında, ticari faiz oranı + yüzde 20 ve ticari faiz hesaplamasına ilişkin koşulların (üçer aylık dönemler itibariyle faiz yürütülmesi) esas alınması kararlaştırılmıştır.1998 yılında Bankanın görev zararı alacağı 2.364 Trilyon TL’ sına (7.7 milyar dolar) çıkmış ve Bankanın toplam aktiflerinin yüzde 39.1’ine ulaşmıştır. Dolar bazında uygulana faiz oranı ise ortalama yüzde 128 civarındadır.
1989-1990 döneminde alınan finans sektörünün yeniden yapılanması kredisi çerçevesinde T.C. Ziraat Bankası tarafından verilen tarım kredilerinin faizlerinin piyasa faizlerine yaklaşmasına zamanın hükümeti razı olmadığından, alınan kredilerinin bir bölümü IMF’ ye iade edilmiştir. [Tablo3.]
Destekleme ve fiyat istikrar fonu, faizlerin yüzde 125’ten fazla olduğu bir ortamda, birliklere yüzde 50 faizle kredi verilmektedir. Ziraat Bankası kalan açığı yüzde 110 faizle tamamlamakta, kredilerin vadesi geldiğinde ise büyük bölümü geri ödenmemekte, yeni sezonda alım yapabilmek için birlikler yeniden para talep etmektedirler.
2003 yılında 1.5 milyar dolarlık bir destek düşünülmüş, ancak sadece 1 milyar dolar kadar bir destek verilmiştir. 2004 yılında ise 1.5 milyar dolar planlanmasına rağmen ve Tarım Bakanlığı'nın destek planı ile , Dünya Bankası'nı desteklemesi ile 700-800 milyon dolarlık bir rakam bütçeye konmuş ve bu ödemenin de yılın başında yapılması, ikinci yarıda yapılmaması gündeme getirilmiştir. Bu ise reformdan geri dönülmesi için yol hazırlanması ve bir sonraki yıla tarım reformunun iptali ve geçmişe dönüş için zemin hazırlamaktadır.
5. 1990-1999 YILLARI ARASINDA OLUŞAN SORUNLAR
Kamu kesimi toplam borç stokunun (net) GSMH’ ya oranı 1990 yılında yüzde 29 iken, bu oran 1999 yılı sonunda yüzde 61’e ulaşmıştır. İç borç stokundaki artış ise daha çarpıcıdır. 1990 yılında yüzde 6 olan net iç borç stokunun GSMH’ ya oranı 1999 yılında (kamu bankalarının görev zararları dahil) yüzde 42’ye çıkmıştır.
Borç stokundaki bu artış, dönemin ilk yarısında yüksek faiz dışı kamu açıklarından kaynaklanmış, ikinci yarıda ise yüksek reel faizlerin etkisi belirgin hale gelmiştir. Nitekim 1990-1994 döneminde yıllık ortalama olarak faiz dışı denge GSMH’ nın yüzde 4,5’i oranında açık verirken, enflasyondan arındırılmış faiz ödemelerini de içeren operasyonel kamu açığı yüzde 8,3 olmuştur. 1995-2000 döneminde faiz dışı denge GSMH’ nın yüzde 0,1’i oranında fazla verirken, operasyonel denge yüzde 5,8 açık vermiştir.
Yüksek kamu açıklarının yanı sıra 1994 yılından sonra kamu kesiminin net dış borç ödeyici durumunda olması, yeterince derin olmayan yurtiçi mali piyasalar üzerinde baskı oluşturmuş ve reel faiz oranlarının yüksek seviyede kalmasına yol açmıştır. Bu dönemde yüksek ve değişken enflasyon ortamı risk primini artırmak suretiyle reel faiz oranlarının yüksek seyretmesinde etken olan bir diğer unsurdur. 1992-1999 döneminde yıllık ortalama GSMH büyüme hızı yüzde dördün altında kalırken, iç borçlanma reel faiz oranı yüzde 32 olmuştur. Yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha da artırmış ve her gün Türkiye’yi daha zor bir duruma götüren bir borç-faiz kısır döngüsünü ortaya çıkarmıştır. 1990’lı yılların ikinci yarısında borç stokundaki artışta reel faizlerdeki artış belirleyici olmakla birlikte, borç-faiz kısır döngüsünün çözülmesinde kamu gelir ve harcamalarında kalıcı bir iyileşmenin sağlanmasının şart olduğu açıktır
1990 yılında toplanan her 100 liralık vergi gelirinin 32 lirası faiz ödemek için kullanılırken, 1999 yılında bu rakam 72 liraya yükselmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda devlet eğitim, sağlık, adalet gibi asli fonksiyonlarına yeterli kaynak ayıramaz hale gelmiştir.
1980 yılında GSMH ‘nın yüzde 10’u olarak gerçekleşen KKBG 1981’de yüzde 37 ve 1982’de yüzde 25 seviyesine düşürülmüş, 1980-1985 döneminde aylık enflasyon oranı ortalama yüzde 3,2 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran 1978-1979 döneminde gerçekleşen yüzde 4,1’lik aylık enflasyon oranının altındadır, Ancak bütçe açığını kalıcı bir şekilde kontrol altına almak,yani KKBG’ yi daha da aşağılara çekmek mümkün olmamıştır. 1994 yılında yüzde 140’a ulaşan enflasyonun kontrolden çıkması, ekonominin bir hiperenflasyon dönemine girmesi ve böylece krizin daha da derinleşmesi olasılığı söz konusu olmuştur. Çoğunlukla KİT açıklarının gerilemesine bağlı olarak 1994 krizinden hemen sonra KKBG/GSMH oranında bir azalma olduysa da bu durum çok uzun sürmemiştir. 1999 yılı sonunda Rusya krizi ve Marmara depreminin ardından iç borçlanma maliyetleri artma eğilimine girmiştir. IMF destekli enflasyonla mücadele programını daha önce diğer yüksek enflasyon ülkelerinde uygulanan kur çıpasına dayalı IMF programlarından ayıran en önemli düzenleme,kur çıpasının uygulamaya konulmasından 18 ay sonra terk edilerek üçüncü sene sonunda oluşacak serbest kur rejimine yumuşak geçiş öngörülmüştür.
İç borç stokunda 1980 yılı sonrası ve özellikle de son yıllarda hızlı artış nedenleri; vergilendirme yerine borçlanma politikasının izlemesi, yüksek reel faiz ödenmesi, siyasal nedenlerle kamu kuruluşlarının ,özellikle kamu bankalarının artan görev zararlarının DİBS verilmek yoluyla karşılanmasıdır.
1987-1999 döneminde bankalardan yapılan iç borçlanma toplam iç borçlanmanın yüzde 72-93’ü arasında değişmiştir. DİBS’ nin mevduat bankalarının toplam aktifleri içindeki payı 1990’da yüzde 10 iken 1999’da yüzde 23’ e çıkmıştır. Ayni dönemde özel sektöre açılan kredilerin toplam aktifler içindeki payı ise yüzde 36’dan yüzde 24’e inmiştir.
1992-1999 döneminde yıllık ortalama GSMH büyüme hızı yüzde 4 altında kalmışken, iç borçlanmada reel faiz oranı yüzde 32 olmuştur. Yüksek reel faiz ödemeleri KKBG’ ni daha çok artırmış ve gün geçtikçe ağırlaşan, uzun dönemde sürdürülme olanağı olmayan borç-faiz-borç kısırı döngüsü doğmuştur. Ayıca 1994’ten beri devletin net dış borç ödeyicisi durumunda olması 2000 yılında iç piyasadan düşük faizle borçlanmanın başarılması yeterince derin olmayan yurtiçi piyasalar üzerinde baskı doğurmuştur.
DIBS/Toplam Aktif oranının sıralamasın TMSF, yabancı ,kamu, özel kalkınma ve yatırım bankalarıdır. Bu oran TMSF bankalarında hem çok hem de gittikçe artmıştır. Aralık 2000’de bu orandaki hızlı artış, zararları karşılığı bu bankalara Hazine tarafından DİBS verilmesinden kaynaklanmıştır.
Ortalama gecelik faizi 20 Şubat 2001’de yüzde 2000 seviyelerine ,21 Şubat 2001 günü ise yüzde 4000 ‘lere çıkmasına neden olmuştur. Üç gün içinde Merkez Bankası rezervleri 5 milyar ABD doları daha azalmış ve sonunda 23 Şubat 2001 günü Merkez Bankası kur çıpasının terk edildiğini ve serbest kur rejimine geçildiğini açıklamıştır. Hazine borçlanma maliyetleri yükselirken, yıllık ortalama bileşik faizi Şubat 2001’de yüzde 110, Mart ayında yüzde 193 olarak gerçekleşmiştir.
2000 yılında yüzde 57 olan ve o tarihte yüzde 60 oranındaki Maastricht Kriteri’nin altında bulunan kamu kesimi borç yükü 2001 krizinin ardından ,özelliklede kamu bankalarının görev zararlarının borç stokuna eklenmesi ve GSMH ‘nin dörtte bir oranında düşmesi sonucu yüzde 117’ye çıkmıştır. 2003 yılının yüzde 80 dolayında bir kamu kesimi borç yükü ile tamamlanacağı anlaşılmaktadır.
Türkiye borçludur ancak gelişmiş ülkelerin bazılarında kamu burç stoku Türkiye’den fazla olduğu halde borç çevirme sorunu yaşanmamaktadır. Ülkemiz iç piyasadan ortalama 1 yıl vade ile borçlanırken bu ülkeler 30 yıla kadar vade bulabilmektedir. 2001 yılı itibariyle Kamu Borcu/MG oranı(yüzde) Almanya’da 47,İngiltere’de 31, Fransa’da 60 iken Türkiye’de bu oran 97 ‘dir.
Yapısal değişim sürecindeki kamu bankaları T.C Ziraat Bankası A.Ş, T. Halk Bankası A.Ş, ve eski T. Emlak Bankası A.Ş bankacılık sektörünün yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Türkiye’de finans sisteminde önemli rolü olan bu üç kamu bankası, zamanla kötü yönetim, yolsuzluk ve siyaset üçgeni içerisinde büyük zarar görmekle birlikte, makro ekonomik dengeler üzerinde de olumsuz etkiler yaratmıştır. Kamu bankalarının faaliyetleri sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı gerçek anlamdaki bankacılık faaliyetlerinin dışına çıkmıştır.[Tablo4.]
Almanya’da şubelerin yüzde 89’u ve toplam mevduatın yüzde 79’u kamu bankalarının kasasındadır. Japonya’da kamu bankaların sektörün toplam varlığı içindeki payı yüzde 33,5 tir. Fransa’da ise yüzde 60’ın üzerindedir, İtalya’nın ikinci büyük bankası Banco di Roma bir devlet bankasıdır, Norveç’in en büyük bankası Den Norske Bank ve ikinci büyük bankası Christianaia Bank devlet bankasıdır.
Kamusal sermayeli Bankalarda görev zararı alacakları 2000 yılı sonu itibariyle bankaların aktiflerinin yaklaşık yüzde 50’si donuk hale gelmiştir. Bu zarar alacakları, bankalarca kısa vadeli borçlanma ile finanse edilmiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 aylarında yaşanan ekonomik krizlerde kamu bankaların birikmiş görev zararı alacaklarının yaratmış olduğu baskı, para piyasalarında ortaya çıkan yüksek faiz hadlerinin belirleyicisi olmuştur.
Doğan zararlar ödenmemiş ve yapılan ödemeler yetersiz kalmıştır. Yıllarca yürütülen yüksek faizler sonucunda hızla artarak tasfiye edilemez boyutlara ulaşmıştır. Likidite sıkıntısı nedeni ile yüksek faizle yabancı kaynak bulmak zorunda kalmış ve bu durum sektör içinde kamu payının büyüklüğü dikkate alındığında piyasa faizlerini yükseltici yönde etkide bulunmuştur.[Tablo5.]
Yeniden yapılandırma sürecinde 23 katrilyon TL tutarında özel tertip tahvili verilmiştir. Görev zararlarına ilişkin 100’ e yakın Bankalar Kanunu kararı yürürlükten kaldırılmıştır. Kamusal sermayeli bankaların toplam ödenmiş sermaye tutarı Aralık 2000’ de 3,4 katrilyon TL ‘ye ulaşmıştır. Sermaye rasyolarında önemli oranda iyileşmeler gerçekleşmiştir.
5.1 BANKALAR TARAFINDAN VERİLEN İHTİSAS KREDİLERİ
Tarım kesiminde gelir düzeyinin düşüklüğü yeni yatırıma gidilmesini engellemekte, ayrıca yatırım yapmak için gerekli olan sermayenin sağlanması için de kredi imkanlarının arttırılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde üreticiler üretim için makine, işgücü ve hammaddeyi temin ederek, yatırım yapma imkanı bulabileceklerdir. T.C. Ziraat Bankası kredi faizleri tarımsal işletmeler için yüksek olup, bu konuda çiftçiler açısından kredi kullanmada sorun olduğu gibi bankanın fonksiyonunun yerine getirmesi açısından da sıkıntı bulunmaktadır. 1996–2003 yılları arasındaki ihtisas kredilerine bakıldığında yüzde 23.3 ‘ten yüzde 10.1 ‘e düşmüştür.
Türk bankacılık sisteminde önemli sorun olarak gösterilen kamu bankaları sektör içindeki payının yüksek olduğu bu durumdan gittikçe uzaklaşmaktadır. Toplam mevduat içindeki payları ise azalmıştır. Ancak yine de devlet garantisi nedeniyle mevduat yatırılmaktadır. Toplam kredilerin payı da ciddi biçimde azalmıştır.[Tablo.6]TMSF’ deki kamu bankaların kredilerini doğru biçimde aktaramaması yanında ayni sorunun devr olmayan kamu bankaları içinde geçerli olmasıdır.
6. SONUÇ
En öncelikli konu piyasadan tarımın kullanabileceği finansman, kredi sağlanmasıdır. Kamu bankaların varlığı korunmalı, yönetim anlayışı Avrupalı gibi olmalıdır. Kamu kuruluşlarına görev verilirken kaynak kullanımında etkinlik ve verimlilik ilkeleri dikkate alınmalıdır. Yüksek faiz gibi, yüksek tarım desteği, yüksek görev zararı, yüksek reel ücret de birilerine fatura edilmektedir Türkiye kadar yüksek reel faizlerle borçlanan ve dolayısıyla kamusal kaynakları bu kadar amaç dışı kullanan başka bir ülke bulunmamaktadır.
Tarım sektörü emek yoğun bir sektörden çıkartılarak teknoloji yoğun bir sektöre dönüştürülmelidir.
Avrupa Birliğinin ortak tarım politikası ülkemizin rekabet gücünü sınırlayan önemli uygulamalardan biridir.
EKLER
Tablo.1 Ekonomik Göstergeler 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Kamu Kesimi Borçlanma Gereği 5,0 8,6 7,7 9,4 15,6 12,5 15,5 Kamu Bankaları Görev Zararı 2,2 4,2 5,2 7,5 13,3 12,0 0,0 KKBG+Kamu Bank. G. Z. 7,2 12,8 12,9 16,9 28,9 24,5 15,5 Kamu Borç Stoku 37,6 40,3 40,5 41,3 51,8 53,4 97,8 İç Borç 14,6 18,5 20,2 21,7 29,3 29,0 66,3 Dış Borç 23,0 21,8 20,3 19,6 22,5 24,4 31,5 Hazine İhale Borçl. Faizi,.Ort. 124,4 132,2 107,4 115,5 104,6 38,2 99,6 Borçlanma Vadesi (gün) 188,0 186,6 393,5 235,1 502,3 426,8 146,3
Kaynak: Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri, Gelişmekte Olan Ülke Deneyimleri Işığında Türkiye Analizi, TÜSİAD, Aralık 2002, Lebib Yalkın yayımları
Tablo.2 1999’DA TÜRKİYE’DE TARIM DESTEKLERİ
Kaynak: Hayri KOZANOĞLU , MAG Temmuz 2000 sayı:11 Sayfa 88)
Tablo. 3 Görev Zararı Finansmanı
Kaynak : Deniz GÖKÇE,Türkiye Ekonomisinde Son Gelişmeler,Türkiye Bankalar Birliği,2003
Tablo.4 Kamu Bankalarının Büyüklükleri ( 30.09.2000 itibariyle) Katrilyon TL %Ziraat Bankası 15 15.67 Halk Bankası 9.3 9.67 Emlak Bankası 3.5 3.72 TOPLAM 27.9 (41.8 Milyar $) 29.06 Kaynak : Deniz GÖKÇE, Türkiye Ekonomisinde Son Gelişmeler,Türkiye Bankalar Birliği,2003
Tablo. 5 Ziraat Bankasının Kullandırdığı Kredi Faizleri ve Fon Maliyeti
Kaynak: Deniz Gökçe, Görev Zararı da IMF’nin Suçu Olmalı’’ Akşam Gazetesi, 13 Mart 2001
Tablo. 6 Kamusal Sermayeli Bankaların Toplam Bankacılık Sektörü İçindeki Payı
Kaynak : Türkiye Bankalar Birliği
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
KAYNAKÇA
Ali EKBER YILDIRIM(2000), Gübrede kim kazanıyor kim kaybediyor, Dünya gazetesi,
01 Kasım
Ali EKBER YILDIRIM Tarımda Yeni Dönem, Cine- tarım dergisi,
ttp://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv32/yenidonem.htm, erişim tarihi: 6.2.2004
A.Halis AKDER(2003), Türkiye Tarım Politikasında Destekleme Reformu, ASO MEDYA , Aralık, sayı: sayfa: 46-68
A.Halis AKDER(2000),Yeni Tarım Politikaları Zamana Yayılmalı, Forum Dergisi,Şubat , sayfa:10-19
ATSO(2004), Türk Tarımının Genel Durumu,Sorunları ve Çözüme Doğru Organize Tarım Bölgeleri, Atso dergisi, yıl:18, Haziran, sayı:197
Aykut GÜL, Aysel AKBAY ÖZDEŞ (2001), Doğrudan Gelir Desteği Uygulamaları ve Türkiye Tarımı, Haziran, htpp://www.ekonomistler.com , erişim tarihi: 06.09.2003
Bankacılık sistemi Çözüm Önerileri, Ekonomide Uzlaşı raporu,(2003) htpp://www.ekonomistler.com, erişim tarihi :6.2.2004
Deniz GÖKÇE(2003),Yeni Görev Zararları Hayırlı Olsun, Akşam gazetesi, 16 Haziran
Deniz GÖKÇE(2001), Görev Zararı da IMF’ in Suçu Olmalı’’ Akşam Gazetesi, 13 Mart
Deniz GÖKÇE(2001), Tarımdaki Saçmalıklar, Akşam gazetesi,31 Mayıs
Deniz GÖKÇE,Avrupa’da Tarım Desteklemesi Değişiyor, Cine Tarım Dergisi http://www.cine-Tarim.com.tr/dergi/arsiv50/yorum02.htm , erişim tarihi06.02.2004
DPT,Ekonomik Gelişmeler , Eylül 2002,
DPT ,Uzun Vadeli Strateji ve 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005, Ankara ,2000
DPT, Sayılarla Türkiye Ekonomisi(2002), Ağustos,
Ercan KUMCU(2003), Sürdürülebilir Büyümeye Geçiş (2) ,Hürriyet gazetesi, Kasım 5
Ercan KUMCU(2003), Hürriyet gazetesi, 19 Aralık
Ercan KUMCU(2004),Dünya Bankası (3), Hürriyet gazetesi, 12 Şubat
Erol ÇAKMAK, Haluk KASNAKOĞLU(2001),Türkiye’de Tarım Politikaları Böyle Gelmiş Böyle Gitmeli mi?, İktisat dergisi, Nisan
Emine TAHSİN(2001), Tarım Reformu ve Uluslar arası Antlaşmalar, İktisat Dergisi, Nisan , sayfa.75-78
Faruk ŞEN(2001), Tarımdaki Nüfus Nereye, Dünya gazetesi, 29 Ocak
Ferhan HOŞTÜRK KAYGISIZ(2001), Uygulanan Genel Ekonomik Politikaların Hayvancılık Sektörü Üzerindeki Etkileri, İktisat Dergisi, Nisan, sayfa : 66-74
Güngör URAS(2003),Tarlalar Bizi Besleyemez Oldu, Milliyet gazetesi, 4 Aralık
Gürol ERGİN(2001),Tarımın yapısı ve Yeni Düzenlemelerin Etkileri, İktisat dergisi,Nisan ,sayfa: 3-21
GLOBUS(2001), Ağustos , Sayfa 44
Hakan R. YILDIZ(2002), Hazine Müsteşarlığı, Haziran ,
Hayri KOZANOĞLU(2000), MAG Dergisi, Temmuz, sayı:11, sayfa 88
Hanife ŞENYÜZ, http://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv34/kisakisa1.htm erişim tarihi: 06.02.2004
Hayrettin AFŞAR(2001), İç Borç Stoku ve Finansal Sektörün Aktif-Pasif Yapısı Dünya gazetesi, 07 Nisan
Hilmi ÜNSAL(2002 ), Görev Zararlarının İncelenmesi ve Değerlendirilmesi, G.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, C:4, Sayı:1,
Himmet KAYGISIZ(2000), Veraset Sistemi, HASAD dergisi, Eylül, yıl:16 ,sayı: 184
Kuddusi YAZICI (2001), Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tarım Satış Kooperatifleri,
İşletme-Finans Dergisi, Nisan ,sayfa:91-101
OSTRY Jonathan D., REİNHART Carmen M. (2003), Gelişmekte Olan Ülkelerde Tasarruf ve Reel Faiz Oranları, Çeviren :Haluk TÖZÜM, Active Kasım-Aralık
Öztin AKGÜÇ(2002), İç Borç Sorunu, İktisat Dergisi,Ocak-Ağustos , sayfa:21-24
Mahfi EĞİLMEZ(1999), Hazinenin Finansmanı Radikal gazetesi, 11 Mart
Mahfi EĞİLMEZ(1999), Büyüme Oranını Beklerken, Radikal gazetesi, 24 Haziran
Mahfi EĞİLMEZ(2003), Risk Stoku,Radikal gazetesi, 24 Nisan
Mahfi EĞİLMEZ(2004), Borç Yükü Azalıyor mu?Radikal gazetesi, 20 Ocak
Mahir GÜRBÜZ (2001), Türkiye ve Tarım ‘’ Bir Özet Tanım’’ İktisat Dergisi, Nisan , sayfa:25-26
Metin TOPRAK, Osman DEMİR,(2001) Türk Bankacılık Sektörü; Sorunlar,Krizler ve Arayışlar,Cumhuriyet Üniversitesi,İ.İ.B.F. dergisi cilt:2,sayı 2
Muharrem AKSOY(2001),Türk Ekonomisinde Tarım Politikaları, Haziran htpp://www.ekonomistler.com , erişim tarihi 06.09.2003
Nihat DELİBAŞI(2003), Tarımsal Sanayide Kredi Sorunu, Dünya gazetesi, 19 Eylül
Niyazi A. ÖZKER , Konjonktürel Denge Hedefleri Açısından Sübvansiyon Olgusu ve 1990 Sonrası Durum, htpp://dergi.iibf.gazi.edu.tr/pdf/4313.pdf , erişim tarihi:5.2.2004
Sebahattin ALP(2001), İki Türkiye’yi Çöpe Attık, Akşam gazetesi, 19 Nisan
Selim SOYDEMİR (2004),Türk Tarımı ve Şirketleşme, İşletme ve Finans Dergisi, Şubat
Şekip KARAKAYA, http://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv33/yorum03.htm erişim tarihi: 6.02.2004
İlhan AZKAN(2001),Derleyen, Ulusal Sorunlar ve Demokratik Çözüm yolları , Ekin Kitabevi.
İlter PANAYIR (2002) , Türk Tarım Politikasına Bakış, Standart, Nisan, sayfa: 23
İsmail AYDOĞUŞ, Ahmet İNKAYA(2001), Dünya Ticaret Örgütü ve tarım Politikaları ,Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, C:III, S:1
Uğur CİVELEK(2003), Döviz Kuru ve enflasyon, Radikal gazetesi, 3 Kasım
Uğur GÜRSES (2004),Enflasyon Rakamları ve Ekonomi Gündemi, Radikal gazetesi, 5 Mart
Tayyar AYYILDIZ, Fahrettin KORKMAZ, Kenan PEKER (1997), AB’ye uyum Açısından Türkiye’de Tarımsal İşletme Alanının Sınıflandırılması Esasları, Standart, Ağustos
Türkel MİNİBAŞ (2002), Globalizmin Potansiyel Tarım Pazarı, Cumhuriyet gazetesi, 13 Mayıs
Türkiye Bankalar Birliği(2001), Bankacılar Dergisi, Özel Sayı, Ekim, sayı:38
4876 sayılı Kanun, Kabul tarihi:6.6.2003
Yasemin ÖZTÜRK(2003), Yeni Yasal Düzenlemeler ve tarım Sektörü, iktisat Dergisi, Mart
Yılmaz ARGÜDEN, http://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv41/sektorel06.htm erişim tarihi: 14.2.2004
Zafer YÜKSELER(1999),Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi, DPT,Ağustos.
Zeynep ERDİNÇ, Hulusi ERDİNÇ(2001),Türkiye’de Tarım Reformu, Osman Gazi Ü. Sosyal Bilimler dergisi, sayı :1, sayfa : 49-58
TÜSİAD, Tarım Politikaları Yeni Denge Arayışları ve Türkiye,1999
TÜSİAD, Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri(2002), Gelişmekte Olan Ülke Deneyimleri
Işığında Türkiye Analizi, Aralık , Lebib Yalkın yayımları
TÜSİAD, AB’ ye Uyum Sürecinde Türk Tarım Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri,
İNTERNET ADRESLERİ
http://www.tusiad.org ,ziyaret tarihi:3.2.2004
http:// www.ziraat.gov.tr, erişim tarihi :6.2.2004
http:// www.tbb.org.tr , erişim tarihi :6.2.2004
http://www.tkk.gov.tr , erişim tarihi: 6.2.2004
http://www.trakmak.com.tr/nhsohbet/may2002/index.asp?Subject=18_19_dogru ,erişim tarihi:06.02.2004