YIL: 6
SAYI: 70
EKİM 2003
 

önceki

yazdır


 

Talat SARAL

 

 

  

AB KOMİSERİ NE HAKLA İSTİYOR?


AB troykası (dönem başkanı Yunanistan Dışişleri Bakanı ve gelecek dönem başkanı İtalya Dışişleri Bakanı ile AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen) Şubat ayı başında Türkiye’yi ziyaret ederek, hükümet yetkilileri ve ayrıca çeşitli siyasetçi ve kuruluşlarla görüşmeler yaptı. Yoğun ve öncelikli Irak gündemi nedeniyle medyada yeterince yer almayan bu temaslarda ana konu yine Kıbrıs idi. Bunun yanında Türkiye’nin reformlara devam etmesi, Yunanistan’la ilişkiler ve hazırlanacak revize Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) de ele alınan konular arasında idi. Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye tarih verilmemesine (daha doğrusu tarih için şartlı tarih cambazlığı ile bu hayati isteğimizin geçiştirilmesine) ve Kıbrıs’ın tam üye yapılacağının resmen açıklanmasına Türkiye’nin göstereceği büyük tepkiden çekinen AB’nin troykası; beyan ve davranışlarından da anlaşıldığı gibi, bu fırtınayı (bir tek “...geciktirilmeden” sözcüğü uğruna) akıl almaz suskunluğumuzla hasarsız atlatmış olmanın rahatlığı içinde idi.

 

Bay Komiserin İstek ve Tehditleri: Kopenhag Zirvesi sonrasındaki bu sessizliğimizi ve Kıbrıs’ta Annan planının yarattığı kafa karışıklığını fırsat bilen bay komiser, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının katledilmesine tepkisiz kalınmasından cesaret alarak işi meydan okumaya dönüştürdü ve “Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliği kesindir, bunu hiçbir güç değiştiremez” tehdidini savurdu. Bununla da yetinmeyen Verheugen 28 Şubat’a kadar Kıbrıs’ta “çözümü” istedi. Revize KOB ile Türkiye’ye ek şartlar dayatmayacakları lütfunda (!) bulundu. Ancak, söz geçiremedikleri (iyi ki öyle) ve en büyük güvencemiz olan Türk ordusu ile MGK’ya dil uzatarak, ordunun siyasetteki rolüne KOB’da değineceklerini (?) de açıkladı. Geçen yıl yeniden iki liderin görüşmeye başlamasından çok rahatsız olan ve “Kıbrıs’ta anlaşma olsun olmasın Rum kesimini tam üye yapacağız” tehdidini savurarak Rumlara tam destek veren bay komiser, bu temaslarında (ikinci defa değiştiği halde) Annan planı için de “daha iyisi olmaz” kehanetinde bulunuyordu. Anlaşılan, önümüzdeki dönemde AB’nin Türkiye’ye yönelik politikaları, “yavuz hırsız” misali daha pervasız ve saldırgan bir nitelik taşıyacaktır.

 

Sorulmayan ve İstenmeyenler: AB konusunda genelde hayal ötesi iyimserlerin ve hatta lobicilerin dün de bugün de etkisindeki siyasetçilerimiz (hesap verme ve açıklama durumunda çoğu kez AB olduğu halde), bu tür beyan ve taleplere karşı nedense çok suskun kalmış, haklı taleplerimizi ne yazık ki vurgulamamış, gerekenleri AB’den sormamışlardır. Bunlardan bazılarını sıralayalım:

 

1.           Kıbrıs’ta uluslararası hukukun katledilmesini tanımadığını açıklayan Türkiye, buna cevabı AB’den mutlaka istemeli ve 16 Nisan’da Rum kesimine de tam üyelik imzası attırılması halinde, Lahey’e gideceğini şimdiden açıklamalıdır.

2.           Masaya oturmak için yalnızca siyasi kriterlere uyum gerektiği halde, KOB ile Türkiye’ye ayrıca ekonomik kriterlerin dayatılmasının nedeni AB’den sorulmalı, Revize KOB’da da bu tür şartlar olursa bunlar kesinlikle reddedilmelidir.

3.           Irak’ta uluslararası meşruiyet arayan AB, Kıbrıs’ta  uluslararası hukuku ne hakla çiğniyor? Hukuki değil “siyasi” karar almak, bunu yapanlara hak ve adaleti yok sayma imtiyazını nerede ve nasıl veriyor, veriyorsa bu orman kanunu olmuyor mu?

4.           AB, PKK’nın KADEK’e dönüştürülmesi oyununu mutlaka açıklamalı ve KADEK’i de terörist ilan etmelidir.

5.           Kıbrıs’a yıllardır ambargo uygulayan AB, bu insanlık suçunu  neden sürdürdüğünü açıklamalı, bu ekonomik ve sosyal vahşeti sona erdirmediği takdirde buna karşı da Lahey’de dava açılmalıdır.

6.           Kopenhag kriterlerinden sıkça söz eden AB, tam üyelik havucu uzattığı (aslında Rumların içinde eritmeyi düşündüğü) KKTC’ye (veya tüm Kıbrıs’a) bu kriterleri ne ölçüde uyguladığını açıklamalıdır.

7.           Batı Trakya’da Türklere reva görülen çoğu halen de süren hukuk dışı uygulamalara karşı, 1981’den beri AB üyesi olan Yunanistan’a tatbik ettiği yaptırımların neler olduğunu Türkiye AB’den sormalıdır.

8.           Yunanistan’da teröristbaşına yataklık nedeniyle açılan davanın ilk duruşmasında neden süresiz (?) erteleme kararı alındığını Türkiye sormalıdır.

9.           Gümrük Birliği’nin (GB) bizi sömüren ağır zararları (İlk 5 yılda yalnızca AB ile ticaretten doğan dış ticaret açığımız 55,8 milyar dolardır) AB ile tez elden masaya yatırılmalıdır. (Bugün IMF’ye mecbur oluşumuzun AB ile ilişkilerimizin günah çocuğu olan GB’den kaynaklandığı asla unutulmamalıdır.

10.      GB üyesi Türkiye’den 41 cent vergili şeker alan AB, Bosna’da soykırım yapan ve AB ile değil GB bağı, aday adayı bile olmayan Yugoslavya’dan aynı şekeri nasıl sıfır gümrükle aldığını açıklamalıdır.

11.      1980’de Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin almış olduğu, AB hukukunun ayrılmaz bir parçası niteliğindeki 1/80 ve 3/80 sayılı Avrupa Türklerinin sosyal haklarına ilişkin kararlarının üye ülke mevzuatına neden hala yansıtılmadığı AB’den ısrarla sorulmalıdır.

12.      GB’den ve KOB’den doğan mali yardımların ne zaman verileceği AB’den sorulmalı ve bunlar mutlaka istenmelidir.

13.      AB’nin yeni 10 adayının Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmayacağı yolundaki AB sözünün garantisi ne olacaktır? 16 Nisan’da atılacak imzalar bu sözü de kapsamalıdır.

14.      Türkiye’ye yardım sözünü tutmayan AB; Türkiye’de, KKTC’de ve Kuzey Irak’ta yıllardan beri hangi kişi, kuruluş ve örgütlere ne için ve ne miktarda yardım yapıyor? Saydamlık isteyen AB bu konularda neden hep suskun kalıyor?

 

Sonuç: ♦ Bütün bunlar AB’ye karşı taktığımız pembe gözlük nedeniyle gözardı ettiğimiz haklı sorular ve taleplerdir. Türkiye, başta Kıbrıs olmak üzere ulusal davalarına AB gözlüğü ile bakamaz. Bakmada ısrar ederse hem şaşı kalır, hem de daima kaybeden olur. ♦ Son Annan planı, AB yoluyla Enosis maskesine sembolik bir denge makyajıdır. Sn. Denktaş’ın benzetmesiyle, “pasta” ile “leblebi” arasındaki denge (!) kadar... ♦ GB sırtımızdaki hançerdir. Bu sürekli kanamayla içte ve dışta asla yol alamayız. ♦ Bay Verheugen Türkiye’den “ek şart” istemeyecekmiş! AB mevcut şartları istediği gibi yorumladıktan sonra buna elbette gerek kalmaz. Örneğin, “azınlıkların (?) korunması”... Türkiye’nin temel taşlarından Alevileri bile “azınlık” sayan kimi AB çevreleri daha ne ek şart üretecek ki?.. ♦ Türk Başbakanının karşısında yaslanarak ayak ayak üstüne atmış olmanın ölçüsüzlüğü içinde, AB’nin bir atanmış memuru olan Bay Verheugen, en azından bu konulara/sorulara açıklık getirmeli ve sıkça geldiği Türkiye’ye ve Türk toplumuna karşı saygılı olmayı öğrenmelidir.