YIL: 5
SAYI: 57
EYLÜL 2002
 

önceki

yazdır

Prof. Dr. İ.Hamit Hancı,
Dr.Çağlar Özdemir,
Arif Bozbıyık
Ayşim Tuğ

 

 

BİYOLOJİK SİLAHLAR: ETKİLERİ,KORUNMA YÖNTEMLERİ VE YASAL DÜZENLEMELER


Biyolojik silahlar diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak  maksadıyla bilerek kullanılan bakteri, virüs vb. bulaşıcı ajanlardır.Bu tanım genellikle biyolojik olarak elde edilen toksinleri ve zehirleri de kapsayacak şekilde genişletilir.Biyolojik savaş araçları , yaşayan mikroorganizmaları (bakteri, protozoa, riketsia, virüs ve mantar) içerdiği  gibi bitkiler ve hayvanlar tarafından üretilen toksinleri(kimyasallar) de kapsar. Bazı yazarlar toksinleri kimyasal olarak kabul ederken , çoğunluğu  1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonun da (Convention on the Prohibition  of the Development, Production and Stockilling of Bacteriological.(Biological) and Toxin Weapons on Their Destruction) belirtildiği gibi   biyolojik ajan olarak kabul etmektedir.

Silah olarak kullanılabilecek biyolojik ajanlar şu şekilde sıralanabilir:

Bakteriler:Küçük-serbest yaşayan organizmalar olup çoğunluğu katı veya sıvı kültür ortamında üretilebilirler.Bu organizmalar stoplazma ,hücre zarı ve nükleer materyaller  içeren bir yapıya sahiptir. Basit bölünme ile ürerler .Oluşturdukları hastalıklar genellikle spesifik antibiyotik tedavilerine cevap verirler.

Virüsler :İçlerinde çoğalabilecekleri canlı organizmalara ihtiyaç duyan organizmalardır. Bundan dolayı da enfeksiyoz etkileri büyük oranda konak hücrelerin bağımlıdır. Virüsler genellikle antibiyotik tedavilere cevap vermeyen fakat antiviral bileşimlerin bir kısmına ve sınırlı kullanıma uygun preparatlara cevap veren hastalıklara neden olurlar.

Riketsialar:Hem bakterilerin hem de virüslerin genel karakterlerini taşıyan mikroorganizmalardır. Bakteriler gibi metabolik enzimler ve hücre zarından oluşurlar ve oksijen kullanırlar  ve geniş çaplı antibiyotiklere karşı duyarlıdırlar.Yaşayan hücreler içinde üremelerinden dolayı da virüsleri andırırlar.

Klamidya  : Kendi enerji kaynaklarını üretemediklerinden zorunlu hücre içi parazitlerdir. Bakteriler gibi geniş spekturumlu antibiyotiklere cevap verirler Çoğalmak için virüsler gibi  yaşayan hücrelere ihtiyaç duyarlar

Mantarlar:Fotosentez yapamayan ,anaerobik (oksijensiz) büyüme yeteneğine sahip ve cürüyen bitkisel olgulardan besin ihtiyaçlarını karşılayan ilkel bitkilerdir.

Toksinler:Yaşayan bitkiler ,hayvanlar veya mikroorganizmalardan elde edilen veya üretilen zehirli maddelerdir. Bazı toksinler kimi kimyasallara da dönüştürülebilirler.

Toksinlere özel antiserum  ve seçilmiş farmakolojik ajanlarla karşı konulabilir

Literatürde  çok sayıda biyolojik savaş ajanı belirtilmektedirler. Bunların arasında ;

Bacillus Anthracis (Şarbon Etkeni)

Botulinum Toksinleri (Konserve Zehiri)

Brucella Species ( Brucelloz “Malta Humması” Etkeni)

Vibrio Cholera ( Kolera Etkeni)

Clostridium Perfirenges (Gazlı Gangren Etkeni )

Congo-Crimean Hemorajik Ateşi Virüsü

Ebola Virüsü

Psoudomanas Psoudomallei (Ruam hastalığı Etkeni)

Yersinia Pestis (Veba Etkeni)

Coxiella Burnetti ( Q Ateşi Etkeni)

Smallpox Virüs (Çiçek Hastalığı Etkeni)

Stafilokoksik Enterotoksin B

Rift Valley Ateşi Virüsü

Trichothecene Mycotoxins

Francisella tularensis (Tularemi Etkeni)

Venezüella At Ensefaliti

Kriptokokoz

Kokoidomikozlar

Plazmodium vivax (Sıtma Etkeni)

Risin (Keneotundan elde edilir)

Saxitoksin (predominant olarak doğada deniz dinoflajellileri tarafından üretilir)

 Bu ajanların bazıları ölümcüldürler,diğerleri genellikle kapasite düşürücü olarak kullanılırlar. Literatürde klasik tedavi yöntemlerinin etki edemediği veya belli etnik gruplar üzerinde kullanılabilen genetik mühendisliği ürünü ajanlardan bahsedilmektedir.

Biyolojik ajanların silah olarak kullanım potansiyelini de etkileyen bazı  özellikleri;

İnfektivite, virulans, toksisite , patojenite, stabilite dir. Biyolojik ajanları, çoğu ajanlardan farklı kılan özellik, zamanla vücutta çoğalması ve etkisini artırmasıdır.

Tarih boyunca doğal olarak ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar, askeri operasyonlarda kullanılabilecekleri fikrini doğurmuştur. Biyolojik ajanlar yakın dönemde  ikinci dünya savaşında sınırlı şekilde kullanılmışlardır ancak kullanımları antik çağlara dayanmaktadır.

M.Ö. 6. yy.’ da Asyalılar düşmanlarının su kaynaklarına hastalıklı çavdar tanesi katmışlardır. 1797 yılında, Napolyon İtalya seferinde kuşattığı Mantua şehrinde yaşayanlara sıtma hastalığı bulaştırmaya çalışmıştır. Bioteknolojik gelişmeler ile 1. Dünya Savaşından itibaren geliştirilmeye başlanan biyolojik silahların her iki Dünya Savaşında da bölgesel kullanıldığı (Japonya ® Mançurya’da) belirlenmiş, ancak kullanıldığı taraflarca kabul edilmemiştir.

Biyolojik silahlar çok yüksek derecede zarar vericidirler. Uygun çevre şartlarında etkilerini katlayarak artırırlar ve uzun süre kalıcıdırlar. Kimyasal silahların bütün korkunçluğuna  rağmen , biyolojik organizmanın çok küçük bir örneği bile çok daha ölümcül olabilir. Örneğin , Botulinum toksinin bir kimyasal ajan olan  sarin’den üç milyon kez daha etkili olduğu belirtilmektedir. Botulinum toksinine maruz kalan kişilerde farklı derecelerde kas felci gelişmekle birlikte, olguların % 60 ‘ı ölümle sonuçlanır. İnhalasyon sonucu sistemik şarbon oluşması durumunda akciğer membranlarının ve bağırsakların harap olması ile %100 ölüm gerçekleşir.

Üretim: Biyolojik savaş ajanlarının üretimi , organizmanın seçimi, organizmanın küçük kültür ortamlarında geniş spektrumlu çoğaltılması ve ajanların korunması safhalarından oluşur. Biyolojik silahların askeri güçler ve sivil halk üzerindeki caydırıcı etkileri, son 25 yılda biyoteknolojideki hızlı değişimlerin kaynağı olmuştur. Bu yeni teknoloji potansiyel kullanılabilirlik açısından şu gelişmelere yol açmıştır;

 

1)Hastalıcık yapıcı etki  ve kullanım sonrası etkinlik süresini artıran gelişmeler

2)Organizmanın topluluklar üzerine yönlendirilmesi (Hedefleme),

3)Biyolojik Silahlara Karşı  Korunma,

4)Non-patojen mikro organizmalardan patojen mikroorganizmaların genetik modifikasyonla üretilerek tesbitinin zorlaştırılması,

5)İmmun yanıtın modifikasyonuyla patojene karşı duyarlılığın değiştirilmesi,

6)Biyolojik ajanların temel özelliklerini algılayan dedektörlerin üretilmesi,

Bu gelişmeleri realize etmede;hücre kültürü ve fermentasyon,organizmanın seçimi,düz ya da çapraz bağlı biyopolimer ile kaplanma,genetik mühendisliği, aktif-pasif bağışıklama ve tedavi, monoklonal antikor üretimi’ ndeki spesifik gelişmeler rol oynamıştır.

 

Biyolojik Silahlardan Korunma: Biyolojik silahlardan korunma birbiriyle bağlantılı beş aşamadan oluşmaktadır;

Önleme: Biyolojik silahların kullanılmasını engellemek için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır., Uluslararası silahsızlanma  ve teftiş rejimleri biyolojik ajanların biyolojik savaş durumunda üretimini ve kullanımını caydırmaktadır. İstihbarat  çalışmaları sonucunda potansiyel tehlikeler belirlenerek gerekli önleyici tedbirler alınabilir. Doğal olarak ortaya çıkan ajanlara karşı aşılama önemli bir tedbirdir, ancak genetik mühendisliği ile bu aşıların etkisini sınırlayan  ajanlar üretilmiştir.

Korunma:Biyolojik ajanlara karşı korunma yöntemleri sınırlıdır. Koruyucu elbiseler , maskeler kısa süreli koruma sağlayabilirler. Bununla beraber, şarbon gibi etkinliğini uzun süre koruyabilen kimi ajanlar için bu tedbirler sadece ilk aşamada faydalı olabilirler.

Belirleme: Körfez savaşı sırasında Birleşik Devletler  ve  müttefik güçler güvenilir bir biyolojik ajan keşif sisteminin yokluğunun endişesini yaşamışlardır. Bununla beraber birkaç keşif sistemi geliştirilmiştir;

-SMART(Sensitive Membrane Antigen Rapid Test)

-JBPDS:(Joınt Biological Point System)

-BIDS:(Biological Integrated Detection System)

-IBAD:(Interim Biological Agent Detector)

Tedavi: Tedavi yöntemleri enfeksiyon gelişen kişilerde maruz kalınan ajanın belirlenebilmesine bağlıdır. Eğer belirlenemiyorsa geniş spektrumlu yüksek doz antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Ajanın tesbiti durumunda ise duyarlı anbtibiyotikler tercih edilerek tedaviye başlanmalıdır. Örneğin şarbon etkeni tesbit edilmişse; her iki saatte bir , iki milyon ünite penisilin tedavisi uygulanabilir. Toksinlere karşı uygun antidotlar varsa kullanılmalı, yoksa destek tedavisi uygulanmalıdır.

Dekontaminasyon-Temizleme: Zamanla dağılarak etkilerini kaybeden kimyasal silahların tersine biyolojik silahlar zaman geçtikçe etkilerini artırıp çoğalabilirler. Şarbon toprakta en az kırk yıl aktif olarak kalır ve çevre şartlarına karşı dirençlidir. Bu sebeple  biyolojik savaş ajanlarının etkilerinin ortadan kalkması yıllar alabilir.

Biyolojik Savaş Ajanlarının gelişmesi ile beraber dünyada bu silahların kullanım ve üretimini sınırlamak maksadı ile  1925 yılında Cenova Protokolü, 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC-Biological Weapons Convention) imzalanmış, farklı tarihlerde bu konvansiyonun gözden geçirildiği toplantılar yapılmıştır.

Dünya Tabipler Birliği 1990 yılında, 42. oturumunda Kimyasal ve Biyolojik Silahlar Konulu Bildirgeyi kabul etmiş , Tokyo bildirgesiyle de sağlık hizmeti vermesi beklenen hekimlerin , kimyasal ve biyolojik silahların araştırılmasına katılmasını , kişisel ve bilimsel bilgilerini bu silahların keşfi ve üretiminde  kullanmalarının etik olmadığını bildirmiştir.

 

KAYNAKLAR:

1)       www.ocean.ic.net/ftp/doc/disaster/bio/biowfaq.html

2)       www.tufts.edu/departments/fletcher/multi/texts/BH596.txt

3)       www.fas.org/nuke/intro/bw/

4)       Sağlıkla İlgili Uluslararası Belgeler,Türk Tabipler Birliği Yayını,1998:42