YIL: 5
SAYI: 50
ŞUBAT 2002
 

önceki

yazdır

Av. Celal ÜLGEN

 

 

 

 

213 SAYILI VERGİ USUL YASASININ 359. MADDESİ ANAYASAYA AYKIRIDIR.


                                    

           213 Sayılı Yasanın tüm değişikliklerden önceki  ilk durumunda 359. Madde,  357. Maddede sayılan fiiller için yaptırım düzenlemekteydi. 357. Maddede ise sahte faturaları bilerek kullanma koşulu vardır. Yani kast unsuru aranmaktaydı. 25.05.1995 yılında  yapılan ilk değişiklikte  (4108 Sayılı Yasa ile)  ilk yasa maddesindeki koşullar korunmuş ancak 3 yıldan  5 yıla  kadar hapis cezası getirilmişti.  Son değişiklikte ise (4369 Sayılı Yasa ile)  madde metninden bilerek sözcüğü çıkartılarak. Bilmeden kullananlar için de yaptırım düzenlenmiştir.  Ayrıca  344. Maddenin  1. fıkrası; “Kaçakçılık suçu, mükellef veya sorumlu tarafından  vergi ziyaına sebebiyet verilmesidir. Kastın varlığının ispat külfeti  iddia edene aittir.Biçiminde iken  4369 Sayılı yasa ile “Kastın varlığının ispat külfeti  iddia edene aittir.” Tümcesi çıkarılmıştır.  4369 Sayılı yasa ile  Vergi Usul yasasından bir sözcük ve bir tümcenin çıkarılması 359. Maddeyi tüm bentleri ile Anayasaya Aykırı olmasını sağlamıştır.

           Anayasa 11. Madde Şöyledir.

           "MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."

           Anayasanın  2. maddesi;

            “MADDE 2 - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Demektedir.

           Anayasanın 38. maddesi ise;

           MADDE 38 - Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

           Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.

           Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.

           Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

           Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.

           Ceza sorumluluğu şahsidir.

           Genel müsadere cezası verilemez.

           İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.”

           Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez.” demektedir. 

           Yukarıdaki Anayasa Maddelerinin açık  hükmüne karşın VUY  359. maddesi; muhasebesinde bilmeden, SAHTE belge KULLANANLARIN,  bir başkasının işlediği suçtan  ceza almalarına neden olmaktadır. Yani suç bir biçimde sirayet etmektedir. Bu durum cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Çok defa  sahte belgeyi basanlar ve bilerek kullananlar  yargının pençesinden kurtulduğu halde,  bir iki faturayı defterinde sahteliğini bilmeden kullandı diye yoksul, kimsesiz küçük esnaf durumunda yüzlerce kişi mahkum olmaktadır. 

           Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında “Anayasa’nın 2. maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa’nın bulunduğu bilincinde olan ve hukuk güvenliğini sağlayan devlettir.” Diyerek Hukuk Devletinin ne anlama geldiğini vurgulamıştır.

 

           Ayrıca  Anayasanın  38. Maddesinde yer alan: “Ceza sorumluluğu şahsidir” hükmü bu maddenin Anayasaya aykırılığını çok açık bir biçimde gözler önüne sermektedir.  Ceza sorumluluğu şahsidir,  tümcesi  herkesin işlemediği suçtan sorumlu tutulamayacağını, bir başkasının işlediği suçun, suçu işlemeyenlere sirayet edemeyeceğini en açık bir biçimde anlatmaktadır.  Anayasada yer alan bu tümce  aynı zamanda  bir  Ceza Hukuku  ilkelerinden biridir. Ceza hukukunun bu ilkesi çağdaş hukukun temel ilkelerinden biri olduğu gibi adaletli bir hukuk düzeninin de gereğidir.  Kaldı  359. Madde  bu haliyle HUKUKUN TEMEL İLKELERİNE ve  İfadesini  Medeni Yasanın 2. maddesinde bulan  İyiniyet kurallarına da aykırıdır.  Suç ve ceza öngören kuralların diğer hukuk kurallarından ayrı olarak en önemli niteliği açık, kesin ve belirgin olmalarıdır. Bu, ceza hukukunda istisnası olmayan "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin zorunlu bir sonucudur.  Devlet önce bu kurallara uymak zorundadır.  Vergi kaçakçılığını önlemek gibi  yüce bir duyguyla ve amaçla yola çıkılarak suçsuz ve günahsız insanların cezaevine  gönderilmesine neden olmak Hukuk Devleti ile bağdaşmaz. Tek bir insanın  tek bir dakika bile haksız  olarak cezaevinde yatması,  devleti yurttaşları gözünde sarsar. İtibarını zedeler, güvenini sarsar.  Devlet, devlet gibi davranmak zorundadır.  Ayrıca bu maddeden daha önce var olan “bilerek” sözcüğü ile 344. maddede  belirtilen “Kastın varlığının ispat külfeti  iddia edene aittir.”  Tümcesinin  çıkarılması genel ispat yükünü de  değiştirmiş olmaktadır. 

 

           Bir ülkedeki toplumsal, ekonomik ve kültürel yapının, fail üzerindeki baskısını değerlendirerek hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunların hangi tür ve ölçüde yaptırıma bağlanacağını saptamak yasa koyucunun takdir yetkisi içindedir. Ancak, yasama organı ceza

hukuku alanında düzenleme yaparken anayasal sınırlar içinde hareket etmek ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Bu bağlılık aşılırsa devreye Anayasa Mahkemesi girer.

 

           2949 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanununun 29. Maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasaya aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. Anayasa Mahkemesi taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasaya aykırılık kararı verebilir.    

 

           Vergi Usul Yasasasının 359. maddesi ayrıca ;  Anayasamızın ruhunda bulunduğu kabul edilmesi gerekli olan hukukun gene prensipleri ve adalet duygusuna, 'İnsan Hakları evrensel Bildirgesinin 6. Maddesinde belirtilen ADİL YARGILANMA HAKKI’na da aykırıdır.  

           Uygulamada çokça rastlanan bir durum da vergi denetmenlerinin  ve cumhuriyet savcılarının suçun işlendiği  savlanan 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin incelemelerde ve iddianamelerde  1998 yılında  değişen ve 4369 sayılı yasa ile yürürlük tarihi 01.01.1999 olan madde hükmünün geriye etkili olarak  uygulanmasıdır.

           Burada  üzerinde durulması gereken konu  yasanın  3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasını 18 aya indirmiş olması değildir.  Bu durumda sanık lehine hükmün uygulanacağı kuralı vardır.  Hata ceza yönünden sanık lehine uygulama yapılırken madde içeriği yönünden sanık aleyhine  hüküm kurulması ya da iddianame verilmesi, fezleke düzenlenmesidir.

           Yukarıda belirttiğimiz gibi  yasanın  4369 sayılı yasa ile değişmeden önceki hali  kanıt yükünü iddia edene verdiği  ve de suçun oluşması için kast unsurunu koşul olarak aradığı halde  değişiklikten sonra  böyle bir koşulun aranmadığı dikkate alınmamaktadır.  Yasa değişikliğinin yürürlük tarihinden önceki takvim yıllarına ait savlarda  ispat yükü  sanığa yüklenmekte ve bilsin bilmesin sahte belge kullananlar hakkında dava açılmaktadır.

           Son olarak önemli bir  hata da  ticari şirketlerin sorumluları hakkında yapılan incelemelerde ve iddianamelerde çıkmaktadır.  Bilindiği gibi Eskiden hapis cezası açısından, suçu işleyen tüzel kişi ise “Kanuni Temsilcileri” muhatap alınmaktaydı.  4369 Sayılı  Yasayla (Md. 333)  1.1.1999 gününden itibaren geçerli olmak üzere, hapis cezalarının suç sayılan fiilleri “işleyenler” adına hükmolunacağı belirtildi. Bu değişiklik Anonim ve Limited Şirketlerde yönetici konumda olanları (AŞ açısından Yönetim Kurulu üyelerini)  rahatlattı. Ancak uygulamada yasanın bu maddesindeki değişiklikten henüz haberi olmayanlar  vergi denetmenleri ya da Cumhuriyet Savcıları bulunmakta hatta Mahkemelerce mahkumiyet kararları verilmektedir.

           Sonuç olarak  uygulamadaki hataları ve Anayasaya aykırı hükümleri ile Vergi Usul Yasası 359, Haksız olarak daha çok can yakacağa benziyor...

           celalulgen@superonline.com