![]() |
|||||
|
Süleyman Ruhi AYDEMİR |
|
I. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMA İLE İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR Siyaset: siyaset bilimi kitaplarında siyaset kavramını ülke, devlet, insan yönetme biçiminde tanımlanır. Her ne kadar Arapçada at eğitimi manasına gelse de Siyaset Bilimi siyasi otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında dol oynayan davranışların bilim olarak tanımlanır . Bu tanıma karşılık tanımış siyaset bilimcilerden Von Dyke siyaseti " kamuyu ilgilendiren sorunlarda kendi tercihlerini kabul ettirmek, uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gelişmesini engellemek üzere çeşitli aktörlerin yürüttükleri bir mücadeledir" diye tanımlamaktadır. Siyasal yaşamın etkenlerini incelemeye başladığımız zaman siyasal toplumsallaşmanın siyasal yaşamın üst yapısal etkenleri arasında olduğunu görürüz. Kurumsal ve kültürel etkenleri arasında kültürel etkenleri içinde yer alan siyasal toplumsallaşma kültür, ideoloji ve siyaset üçgeninde geniş bir şekilde yer alır. Siyasal sistem: toplumların kollektif amaçlarını gerçekleştirmek üzere geliştirdikleri örgütler dizisidir. Bu örgütler birbiri ile bağlantısı olan bir bütünü oluştururlar . SİYASAL SİSTEM VE SİYASAL SÜREÇ * Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Kontrolörü. Kışlalı, Ahmet Taner, Siyaset Bilimi, İmge yayınları,Ankara 1990,s.3 Turan, İlter, siyasal sistem ve siyasal davranış, İ.Ü.İİBF yayını 1977,s.53 Turan, a.g.e.s54 Siyasal toplumsallaşma: toplumsal, siyasal çevre ile bireyin arasında yaşam boyu süren dolaylı ve doğrudan etkileşim sonucunda bireyin siyasal sistemle ilgili görüş, davranış, tutum ve değerlerin gelişmesidir. II. SİYASAL İNSANIN OLUŞUMU A. Siyasal Toplumsallaşmanın Başlangıcı Ve Çocukluk Dönemi Doğumdan sonra genellikle üç yaşına gelinceye kadar bir insan evebeyninin gücünün sınırsız olduğunu düşünür. Fakat belirli bir yaştan sonra dünyayı tanımaya başlayan çocuk cinsiyetini, milliyetin öğrenir, siyasi sembollerden haberdar olmaya başlar. Bir çocuğun siyasal toplum ve siyasal sisteme aşinalık kazanmasının bilgisel ve duygusal olmak üzere iki boyutu vardır . Örnek vermek gerekirse, okul öncesi Atatürk'ün ismini sık sık duyan bir Türk çocuğu ona karşı onun kim olduğunu bilmeden bir sevgi besler. Bu siyasal toplumsallaşmanın duygusal boyutudur. Fakat çocuk okula başladıktan sonra bu sevgiyi bilgi olarak geliştirir bu dönemde artık bilgisel ve duygusal gelişme bir arada gelişir. B. Ergenlik Ve Gençlik Dönemi Aynı yaş dönemi içerisinde yer alan gençlerin benzer bir toplumsallaşma gösterdikleri söylenemez. En sık verilen örnek, eğitimine devam etmeyip genç yaşta evlenen genç kızların kocalarının isteğine göre oy kullanmasıdır. Bu dönemde insanların çalıştığı yerler, ilişkide bulunduğu gruplar, yerleşme birimi vs onların siyasal davranışlarına yön vermekte, onları belirlemektedir. C. Olgunluk Çağı ve Yaşlılık Yetişme döneminde elde edilen değerler olgunluk döneminde yetersiz kalabilir. Bunun en güzel örneği, rejim değişikliklerinin kişilerin yaşlarına aldırmadan yeniden toplumsallaşmasını gerekli kılmasıdır. Hızlı kentleşme ve sanayileşme gibi ortaya çıkan olaylar siyasal kültürleri bir çok yönden etkilemektedir. Karl Deutch, içlerinde kentleşmeninde bulunduğu ve topluca toplumsal seferberlik adını verdiği modernleşmeye yol açan kitle haberleşme araçlarına açılma, okuryazarlık, gelir durumu, tarımdışı uğraşlar gibi çeşitli etmenlerin güç kazanmasının siyasal davranışları etkilediği ve kısmende değiştirdiği görüşündedir . Bu görüşün doğallığı, kentleşmenin çağdaşlaşmanın bir ölçütü olarak kabul edilmesindendir. Kişilerin yaşlandıkça daha tutucu ve şüpheci hale gelmesi artık evrensel olarak bilinmektedir. Siyasal sürece karşı olan bu şüpheci ve güvensiz tutumlara karşılık gençlerde iktidar partilerinin değişmesiyle bütün sorunların çözümlenebileceğine ilişkin kanaat yaygındır. Kişinin siyasal bilgi ve tecrübesi arttıkça kendi değer ve yargılarını yeniden gözden geçirecek, siyasetin içerisindeki aksaklıkları görecek , belki siyaseten kin duyarak geri çekilip seçimlerde oy kullanmak bile istemeyecek belkide aşırı muhalefet olacaktır. Turan, a.g.e.,s.48 Keleş,Ruşen, Kentleşme politikası, imge yayınları,1993,s.31 III. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMADA ARACI KURUMLAR A. Aile: içinde siyasal boyutlarının da bulunduğu genel bir toplumsallaşmanın başladığı yerz olan ailede çocuk diğer üyelerden bir çok bilgi edinmektedir. Bu dönemde çocuk ailesinin siyasal tutumunu kendi siyasal tutumu olarak benimsemiştir. Genel olarak ailede çocuğa direkt olarak siyasal tutum öğretilmez. Çocuk bunun gözlemleriyle öğrenir. Çocuğun yetişme yöntemi bu kişiliğin oluşmasında önemli bir faktördür. Çocuklara ailece verilen din eğitimin siyasal sonuçları olabileceğini anlamak için Çin Halk Cumhuriyetinin Konfiçyüs dinine ve onun önerdiği aile düzenine yöneldiği sistemli mücadeleyi hatırlamak yeterlidir . B. Okul ve Eğitim: Okullar siyasal sistemlerin kendilerini en iyi örgütleyebildikleri yerdir. Burada sisteme ilişkin değerler, tutumlar aktarılır. Örgün eğitim siyasal toplumsallaştırma sürecinde etkin bir araçtır. Okul sürecinde birey bilgisel olarak gelişmeye başlar. Siyasal kültürün nesilden nesile aktarılmasını sağlayan eğitim sisteminin siyasal toplumsallaşmada edindiği rolün daha çok totaliter toplumlarda güçlüdür. Rejimi ve hükümete destek sağlayarak bir sosyal baskı doğurmak yoluyla toplumsallaşmayla doğrudan ilgili olmayan bir işlevi de karşılamaktadır C. Arkadaş, Çevre ve Meslek Grupları: Bireyin siyasal kültürü edinmesinde okul ve ailesi kadar etkili olan bir diğer faktördür. Bireyin içinde bulunduğu toplulukların siyasal amacı olmamasına karşın siyasetle olan dolaylı ve dolaysız boyutlarından dolayı siyasal toplumsallaşma sürecine katkıda bulunur. Bu çerçevede verebileceğimiz örnek, demokratik toplumlarda işçiler için olmazsa olmaz olan sendikaların bireyin hayatında oynadığı roldür. Bundan başka, siyasal nitelikte olmayan fakat çerçevesi içerisinde siyasetin, siyasetle ilgli düşüncelerin aktarıldığı gruplar vardır ki komşuluk buna en iyi örnektir. Komşuluk ilişkilerinde fikirlerin yüzyüze ve doğrudan aktarılması neticesinde psikolojik olarak oluşan bir sosyal baskı neticesinde siyasi fikirlerimiz değişebilmektedir. D. Kamu Haberleşme Araçları: günümüzde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak adlandırılan kitle iletişim araçlarının diğer adıyla medyanın bireylerin siyasal yaşam ve siyasal kültürü üzerindeki etkililiği belirli bir ivme kazanmış olduğu halde devam etmektedir. Hassas olduğunuz konularda duyacağınız- medya sayesinde- bir haberin ve o habere ilişkin yorumların o konunun savunucuları lehine veya aleyhine bir düşünce geliştirmenize sebep olması medyanın etkililiğinin bir rolüdür. E. Kişisel Tecrübeler: Kişilerde oluşan siyasal kültür, tutum ve davranışlar geçirdiği bir takım tecrübeler sonucu değişebilir. Örneğin, ülkesinde sağlam bir hukuk düzeni olduğuna inanan bir vatandaş resmi makamlarca büyük bir haksızlığa uğratılırsa bu inancını yitirebilir. Bu, kişinin yeniden toplumsallaşmasına yol açar. Turan, a.g.e.,s.56 Turan. a.g.e.,s58 İnsanlar doğuştan toplumsal ve siyasal kültüre sahip değildir. Değerler, tutumlar, inançlar zamanla öğrenilir ve kişinin yaşamı boyunca devam eder. IV. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMANIN GELİŞME SÜRECİ Bir toplumda amaçlar ile araçlar arasında konsensus sağlanmışsa hiçkimse diğerini etkilemeye çalışmayacaktır. Ama böyle bir toplum düşüncesinin ütopik olduğu muhakkaktır. Bu nedenle siyasal toplumsallaşmaya çeşitli yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. A. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMAYA MAKRO VE MİKRO DÜZEYDE YAKLAŞIM 1. Siyasal Toplumsallaşmada Siyasal Kültür: hem toplumsal olaylarda hem de kişisel tecrübe ve davranışlarda kök bulan ve toplumu meydana getiren insanların sosyo-ekonomik yaşantılarının bir ürünüdür. Siyasal kültür, çocukluktan gelen değerler, çevre gibi faktörlerle belirlenir. Siyasal sosyalizasyon siyasal kültürü meydana getirir.siyasal kültür ise kurumları ve kurumlar tekrar siyasal sosyalizasyonu etkiler böyelece siyasal kültür üzerinde değişmeler yaratır. Bütün bu etki tepki ilişkileri ise siyasal davranışı meydana getirir . Toplumun yaşadığı sosyo-ekonomik şartlar toplumdaki davranışları, siyasal yapıyı, adetleri, kuralları etkilemektedir. Bir toplumda değerler bireyci ve başarıya yönelik iselero toplum farklılaşmış ve sanayileşmiş yapıya sahip demektir. Sorunların dinsel bir yaklaşımla çözüldüğü kaderci kültüre sahip bir toplum ise büyük bir olasılıkla kendini feodal üretim ilişkilerinden henüz kurtaramamış bir toplumdur . 2. Din ve Siyasal Kültür: sosyal yapının farklılaşmamış olduğu toplumlarda yaygın bir konumda bulunan dinin diğer toplumlara nazaran insan yaşantısına yön veren etkenlerin en büyüklerinden biridir. Kişinin bağlılık hislerini tatmin noktasında kapsamlı bir sistem olma işlevini üstlenen dinin siyasal kültüre de yön vermede de etkin etkin bir rol oynadığı aşikardır. İhtisaslaşmanın ve işbölümünün gelişmiş olduğu ve bu yüzden farklılaşmamış olan toplumlarda kişilerin bağlanacak başka değerleri olduğundan dinin sosyalizasyon etkisi azalacaktır. Yücekök,Ahmet, siyasetin toplumsal tabanı, Ankara 1987, s.13 Yücekök,a.g.e.,s.15 3. Siyasal Kültürün Boyutları: siyasal kültür, siyasal olaylar ve bu olaylar karşısında etkilenen insanların davranışları arasında bir köprüdür. Bu davranışlarda kişilerin olayları nasıl yorumladıklarına dayanmaktadır. Siyasal hatıralar, olaylar ve çevrenin etkisiyle meydana gelen siyasal kanaatler tanıyıcı, değerlendirici ve ifade edici olmak üzere üç kısma ayrılır. Kişi kanaatlerini dış dünya ile yaptığı temaslar sonucu elde eder . Dünya görüşü, ahlak anlaşı genel kültür olarak siyasal kültürün parçasını oluşturur. İdeolojik ve pragmatik olarak ikiye ayrılan siyasal stilin kişinin yaşantısının ne kadarını siyaset saptar ve idare eder sorusuna cevap arayarak niteliği hakkında araştırma yapılır. Siyasal hatıralar ise insanların yaşadıkları olayların etkisinin siyasal kültürü meydana getirmesidir. Siyasal kültürün siyasal süreç açısından iki temel işlevi vardır. -Kültür, bazı inanç ve davranışların standartlaşması yoluyla siyasal sürecin işleyişini kolaylaştırır. Dinin siyasal kararların temelinin oluşturması gerektiği düşüncesinin yaygın olduğu bir toplum inanç farklılaşmalarını yaratabileceği şiddetli gerilimlerden büyük ölçüde korunmuş olur. - siyasal kültür mevcut siyasal sistemin benimsenmesini yönetmekte haklı görünmesini ve dolayısıyla devamlılığını sağlayabilen bir araçtır*. Bu çerçevede siyasal kültürün kökenlerini şöyle sıralayabiliriz; -
toplumda bulduğumuz değerler toplumun maddi ve manevi gereksinmelerinden
soyutlanamaz. B. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMAYA MİKRO DÜZEYDE YAKLAŞIM 1. Çevre Ve Etkileri: Bir topludaki yöneticilerin totaliter veya demokratik olmalarına göre toplum tabakalarının siyasal sürece katılmaları beklenir. Öte yandan şehirleşmenin meydana getirdiği metropollerin kitle haberleşmeye açık olması siyasal davranışları büyük ölçüde etkiler. Toplum içindeki büyük problemlere eğilme isteği de siyasal katılmayı arttırır. Çevre ve etkilerinin sürecinin daha rahat görülebilmesi için aşağıdaki tabloya bakmak yeterli olacaktır. Yücekök,a.g.e.,s18 2. Organizma: Kişide bulunan ve kişinin davranışlarına büyük ölçüde etkisi olan iki önemli etken yaş ve cinsiyettir. Öyle ki kadının önemsenmediği toplumlardakadın siyasal süreç içerisinde önemli bir yer tutmaz. Bunun yanında yaşı genç olan insanların siyasal katılmada oranı yaşlılara nazaran daha azdır. 3. Siyasal Katılma: Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak bahsedilecektir. C. SİYASAL TOPLUMSALLAŞMAYA MAKRO DÜZEYDE YAKLAŞIM. Toplumsal yapı ile siyasal yapı arasındaki ilişkiyi temel uğraş alan ı olarak almış olan siyaset sosyolojisinin bu alanda iki ana yaklaşımı vardır . 1. Çatışmacı Toplum Yaklaşımı: Karl Marx toplumu diyalektik olarak incelerken onu devamlı bir akış ve gelişim içinde görmüş ve değişimin kaynağını iktisadi şartların oluşturduğu sosyal güçlerle onların antitezleri olarak kabul edilen sosyal güçlerin çatışmasında araştırmıştır. Marxist anlamda sınıf çatışmaları aslında çıkar çatışmalarıdır. Ortak çıkarlarının bilincine varmış olan, ortak kültür talıplarını paylaşan ve adına " sını" dediğimiz bu sosyal güçlerin birbirleriyle yaptıkları çıkar çatışmmaları toplumdaki sürekli değişimi sağlayan itici bir güçtür. 2. Yapısal-Görevsel Yaklaşım (uyumcu yaklaşım): bir toplum yapısını meydana getiren roller, normlar, toplumun kültürü, bu kültürün yarattığı değerler, gruplar, kurumlar fonksiyonel teoride toplum sisteminin ayakta durmasını sağlayan bir uyuşum içindedir. Uyuşumcu toplum, kendini meydana getiren unsurların tam ibr uygunluk içinde ve birbirlerini tamamlayan aynı zamanda da bütünleyen görevsel nitelikler taşıyan bir toplumdur. 3. Uyuşumcu Ve Sosyalist Topluma Yönelmeyen Çatışmacı Toplumda Sistem Analizi Modeli: toplumda beliren değişik üretim ilişkilerinin ve sosyo ekonomik gelişmelerin oluşturduğu destek ve taleplere girdi adı verilir. Talepler, siyasal sistemi zorlayan ve orda değişiklikler isteyen baskılardır. Destekler, mevcut sistemden memnun olan ve onun değişmemesi için toplumsal grupların yaptıkları baskılardır. Girdilerin sonuçları çıktıları sağlar. Bunlar ise siyasal yapının kararları ve uygulamalarıdır. Çıktıların önemi yalnızca siyasal sistemin bir parçasını meydana getirdiği toplumdaki büyük olayları etkilemeye yardımcı olmasında değildir. Etkilemenin sonucunda tekrar siyasal sisteme yöneltilen toplumsal bazdaki "girdi"leri de etkileyip değiştirirler. * buna örnek olarak ortaçağda hükümdarların kendisini Tanrının temsilcisi olduğunu söyleyerek tahtını sağlamlaştırması tarihsel gerçeğini verebiliriz. V. SİYASAL KATILMA Siyaset tarihine bakıldığı zaman dikkatten kaçmayan nokta siyasal kurum ve düşüncelerin iktisadi ve sosyal gelişmelerden ayrı ortaya çıkmadığıdır. Toplumsal tabakalaşma olgusunun gelişmesi aynı türden işleri yapıp, aynı yaşama biçimini paylaşan insanların farklı gereksinmelerini olduğunu anlamaya başlamasıyla belirmeye başlamıştır. Siyasal katılmanın yaygınlaşmasını destekleyen baskılardan biri de sosyo-ekonomik baskılardır. Gelişmiş ülkelerde farklılaşmadaki artışın neticesinde de siyasal katılma da artmaktadır. Öte yandan, devletin işlevlerinin artması ve insanların yaşantısını etkilemesinin yoğunlaşması siyasal sürece olan alakanın birey bazında artmasına neden olmaktadır. Siyasal katılmanın çeşitlerini gözönüne aldığımızda genel olarak siyasetle ilgilenerek siyasi konularda konuşmak, tartışmak katılma biçimlerinin başında gelmektedir. Bireyler belirli konularda etkili olabilmek için örgütlenme yoluna gidebilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında kalkındırma dernekleri bile siyasal sistemden istekleri olduğu için siyasal katılmanın bir aracı olarak görülebilir. Siyasal katılmanın; siyasetle ilgilenmekten başlayıp siyasi örgütlerde aktif görev almaya kadar uzanan geniş bir yelpazesi vardır. Verba ve Nie' nin Amerikada yaptıkları bir araştırmaya göre bireyler siyasal katılmaya altı düzeyde katılabileceği öne sürülmüştür 1. siyasal sürece hiç katılmayanlar: bu kişiler siyasetle hemen hemen hiç ilgilenmemekte, seçimlerde bile oy kullanmaktan kaçmaktadırlar. 2. Sadece oy kullananlar: oldukça geniş bir vatandaş kitlesi için siyasal katılma seçimden seçime oy kullanmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. 3. Kişisel sınırlı katılımcılar: bazı kimseler oy kullanmaya ek olarak daha çok kişisel sorunlarının çözümü için Devlet memurlarıyla ilişkide bulunmaktadırlar 4. Topluluk düzeyinde katılımcılar: Bazı vatandaşlar çevresel ya da bazı toplumsal sorunların çözümü için kısmen bireysel olarak fakat genellikle örgütler, gruplar aracılığıyla siyasal süreci etkilemeye çalışmaktadırlar. 5. Kampanyacılar: bir kısım vatandaş topluluğu seçim kampanyalarında aktif olarak görev almaktadırlar. 6. Son grup vatandaş ise yukarıdakilere ek olarak siyasi bir partide görev almakta her türlü siyasal faaliyette bulunmaktadırlar. Siyasal katılmayı belirleyen etmenler: a- siyasal katılmasın sosyo-ekonomik boyutu: sosyo ekonomik etmenlerde görülen bir değişme bireyin çevresinin algılayışını, düşünce tarzını etkilemektedir. Siyasal katılmanın yoğun olması, kişinin mesleği, geliri, eğitim seviyesinin yüksek olması, yerleşme biçimi, cinsiyet, yaş vs'ler siyasal katılmayı etkiler. Farklı toplumların değişik sosyal statüye sahip olmasına rağmen sosyal itibarı yüksek grupların daha yüksek bir siyasal katılma eğilimi gösterdikleri söylenebilir. Yücekök,a.g.e.,s31 b- Siyasal katılmanın psikolojik boyutu: sosyo-ekonomik etmenlerin baskısı ne yönde olursa olun birey bunları algılayıp, zihni yapısından geçirirerek belirli davranışlara yönelmektedir. Siyasal katılmada etkinlik duygusu sosyal girişkenlik ve güven duyguları katılmayı etkilemektedir. Bu çerçevede kişinin çevresindeki kişilerle karşılaştırıldıklarında daha girişimci ve örgütlenme yeteneklerinin daha fazla olduğu görülmektedir. c- siyasal katılmanın siyasal boyutu: Siyasal değişkenler ile siyasal katılma arasındaki ilişkiyi sistemin yapısı ve işleyişi olmak üzere iki grupta toplamamız mümkündür. Siyasal katılmada gaye bireylerin demokratik değerleri ve süreçleri benimsemesi ve bunlara sağlılığını sürdürmesidir . Her siyasal sistem siyasal sürecin bir kurallar dizisi içerisinde cereyan etmesini öngörür, yasalarla siyasal yaşantıyı düzenler. Her siyasal sistemde siyasal sürecin sınırları bellidir. Örneğin oy verebilmek için belli bir yaş sınırını aşmış olmak gerekir. Katılma davranışının bir etkisi olarak kişiler çıkarlarını korumak, arkadaş edinmek, dünyayı anlamak, toplumda kendine yer edinmek amacıyla siyasal katkıda bulunur. VI. SİYASAL KATILMADA AİLENİN ROLÜ VE SİYASAL KATILMANIN TOPLUMSAL BOYUTU Siyasal katılmanın ana felsefesi, demokrasi ve onun değerlerini sürdürmeye yönelik olmasındandır. katılma davranışı açısından kişinin aile içinde öğrendiği karar verme biçiminin yetişkinin eşitlikçi ve katılımcı değer ve süreçlere yönelik tutum ve davranışını da belirleyeceğini kabul edebiliriz. Tutumlar eyleme dönüşmedikçe tek başlarına siyasal katılma davranışı olarak nitelenemez. Gerek siyasal gerekse örgütsel katılımın bir otorite ilişkisi içerisinde gerçekleştirilmesi, bireyin siyasal ve örgütsel otorite ile ilişkilerinde onu kabul etmenin şartlarını da etkileyebileceği kabul edilebilir .bu açıdan bakıldığında aile içindeki otorite, karar yapı ve ilişkileri toplumun tarımsal yönü ya da sanayileşmiş yapısına göre değişiklik göstermelidir. Tarımsal toplumdan sanayileşmiş topluma geçtikçe ailenin niteliğinde ve niceliğinde değişiklik olmakta ama ailenin toplumdaki temel işlevi değişmemektedir. Bu işlev toplumdaki değer ve normların bireye aktarılması ve bu sayede bireyin toplumsal yapı ve siyasal sistemle bütünleşmesi sağlanmaktadır. Yani bireyin toplumsallaşması ve siyasallaşmasıdır. Ailenin, değer ve normlarının aktararak çocuğun neye göre ve nasıl davranacağını öğreterek çocuk üzerinde bilinçli bir toplumsallaştırma uygulamaktadır . Turan,a.g.e.,s.75 Uysal,Birkan, siyasal katılma ve katılma davranışında ailenin etkisi,TODAİ yy,s.77 Uysal,a.g.e.s.83 s83 VII. SİYASAL REJİMLER VE SİYASAL KATILMA 1. Demokrasilerde Siyasal Katılma:klasik demokrasi teorisi bütün ergin vatandaşların hür ve eşit iradeleriyle yönetime katılma anlayışına dayanır. Demokrasilerde siyasal tercihlerin rasyonellikten uzak olduğu görülmektedir. Siyasal tercihlerin yapılmasında duygusal faktörlerin akıl ve bilginin örüne geçtiği, siyasal katılmanın tam anlamıyla yerleşmediği toplumlarda geniş bir vatandaş kitlesi seçimlerde oy kullanırken kendilerinin gerçek çıkarlarının farkında değildirler. Demokratik rejimlerde halk diğer rejimlerdekine oranla daha fazla toplumsallaşma imkanına sahiptir. 2. Totaliter Rejimlerde Siyasal Katılma: bütün sistemler gibi totaliter rejimlerde halka dayanma iddiasındadır. Bu tip rejimlerde " zorunluluk" ilkesi geçerli olduğu için, buralarda siyasal katılmanın oranı çok yüksektir. Demokratik rejimlerde katılmanın kişisel düzeyde veya çeşitli sosyal grupların siyasal dengede temsil edilmesi çerçevesinde kendisinin göstermesine karşılık, totaliter rejimlerde katılma toplumsal ölçüde kitlelerin " seferber edilmesi" ( mobilization) aracı olarak ortaya çıkar. Yöneticiler tarafından güdümlü olarak düzenlenen bu kitle seferberliğinin başlıca amacı ideolojiyi yayma ve ideolojik destek sağlamaktır. Rejim " resmi" ideolojinin kitlelere benimsetilmesi ve onlar tarafından desteklenmesinin sağlanması ölçüsünde yeni bir toplum düzeni yaratma hedefine ulaşacaktır . Demokratik rejimler ile totaliter rejimler arasındaki farklardan biri de kararlar bazında görülmektedir. Şöyle ki; demokratik rejimlerde yönetilenler yöneticiler tarafından alına(cak)n kararları etkilemek amacındadır. Totaliter rejimlerde ise amaç halkın parti programlarının yürütülmesinde aktif rol oynamasını sağlamaktır. Burada halk kararların alınmasına değil alınmış olan kararların yürütülmesine katılırlar buna ek olarak katılma totaliter rejimlerde toplumsal bütünleşme aracı ve oybirlikçi bir toplum modeli yaratma yöntemi olarak benimsenmiştir. SONUÇ Belirli biyolojik özellikleriyle dünyaya gelen bireye toplumdaki kurumlar ve diğer bireyler aracılığıyla toplum tarafından bir takım şeyler öğretilir. Birbirlerinden çok farklı olan kişilerin bir toplum oluşturabilmeleri ve o topluma yeni katılan bir üyenin topluma uyabilme sürecine toplumsallaşma denilmektedir. Siyasal toplumsallaşma süreci toplumsallaşmanın bir bölümünü oluşturur. Siyasal inanç, değer ve davranışların birey tarafından benimsenme veya toplum tarafından bireye öğretilme süreci olarak tanımlanabilir. Duverger, Maurice, Siyaset Sosyolojisi, varlık yayınları,1975,s.154 Kapani, Münci, politika bilimine giriş, Bilgi yy,s.142 Kapani,a.g.e.,s142. Kişinin doğumundan başlayarak içinde bulunduğu gruplar kişinin siyasal toplumsallaşmasında büyük rol oynarlar. Bunlar aile, arkadaş grubu gibi birincil gruplar ile okul, iş çevresi gibi ikincil gruplardır. Bu grupların hepsinin ya da çoğunun aynı yönde etki yapması bizi güçlü bir toplumsallaşma türüyle karşılaştırır. KAYNAKÇA
|