.. |
|||||
|
MÜBADELEYİ KİM İSTEDİ?.. Osmanlı İmparatorluğu’nun Alman dostluğu uğruna girdiği I. Dünya Savaşı’nda büyük felakete uğradığı ve fiilen sona erdiği tarihimizin bu en karanlık döneminde, yakın silah arkadaşlarıyla birlikte yedi düvele karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak başarıya ulaştıran ve mazlum milletlere örnek olacak şekilde Anadolu İhtilali’ni gerçekleştiren Büyük önder Atatürk’e doğrudan cephe alamayan malum iç ve dış çevreler; O’nun eserlerini ve/veya O’na atfedilen uygulamaları kendilerince eleştiri konusu yaparak ya da bu konulardaki siyasi gafletleri ve dayatmalarla dolu AB sürecini fırsat bilerek ve ‘resmi tarih’ saplantıları yüzünden tarihi gerçekleri de arzularınca saptırarak Atatürk’e yandan çarklı saldırılarını ne yazık ki sürdürüyorlar.
Bunlardan biri de Kurtuluş Savaşı’nın hemen sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleştirilen müslim-gayrimüslim mübadelesidir. Günümüzde, bu mübadelenin haksız ve yanlış olduğunu özellikle AB süreci paralelinde iddia eden malum dış çevreler ve onların içimizdeki kuklaları, konuyu genelde Türkiye’den gönderilen gayrimüslimler yönünden tek yanlı olarak ele alıp, dramatik aile hikayeleri, diziler ve romanlar şeklinde işlemeye özel önem veriyorlar. Amaç, bir yandan bu konuda da Atatürk’e dil uzatmaya zemin yaratmak,bir taraftan da (körü körüne AB kara sevdamızdan görev çıkarılarak hızlandırılan Türkiye’deki özellikle turistik makyajlı misyonerlik faaliyetlerine destek sağlamaktır.
Acaba gerçek nedir? Mübadeleyi kimler istemiştir ve Türkiye’nin tutumu ne olmuştur? Bu konuda, Magosa fatihi ve tarihçi hemşehrimiz emekli general Ahmet Demir Paşa’nın değerli çalışmalarından da yararlanarak tarihi gerçekleri bilgilerinize sunuyorum: .30 Ekim l918’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Kurtuluş Savaşı resmen ve zaferimizle sona ermişti. . Barış görüşmeleri için İtilaf Devletleri ile Türkiye 20 Kasım l922’de Lozan’da toplantılar. Görüşmelerin birinci dönemi 4 Şubat l923’e kadar sürdü. Anlaşmazlık çıkınca ara verildi. . İkinci dönem görüşmeler 23 Nisan l923 tarihinde başladı. 24 Temmuz l923’ e kadar süren zorlu müzakereler sonucunda nihayet anlaşmaya varılarak Lozan Barış Andlaşması imzalandı. . Lazan’ın ilk dönem toplantılarında ve kurulmuş olan l no’lu komisyonun l Aralık l922 tarihli oturumunda, İngiliz başdelegesi Lord Curzon ahali mübadelesi konusunu ortaya attı. Bu konu, bu komisyonda tam l3 oturum süresince tartışıldı. Sonuçta şöyle bir prensip mutabakatı sağlandı: ‘İstanbul Rumları ve Batı Trakya Müslümanları hariç, ahali mübadelesi bir plan dahilinde yapılacaktır.’ Böylece bu uzlaşmanın uygulaması taraflara bırakıldı. . Görüldüğü gibi, nüfus mübadelesi fikri Türkiye’den çıkmadı. Tamamen aksine, Curzon’un bu teklifine komisyonda Türk delegasyonu zamansız bularak itiraz etti. . Konferansta bulunan Milletler Cemiyeti (eski Birleşmiş Milletler) mülteciler komiseri Dr. Nansen de Curzon paralelinde açıklamalarda bulundu, yani teklifi destekledi. . Konunun çok ilginç bir yönü de şudur: Lozan’da taraf olarak değil, gözlemci olarak bulunmuş olan ABD, 30 Ekim l922’de (yani konferanstan 20 gün önce) Lozan’daki İtilaf Devletleri delegasyonlarına bir muhtıra göndererek ‘Problemin en olumlu çözümü, Küçük Asya ile Yunanistan’daki Hıristiyan ve Müslüman azınlıkların mübadelesi olacaktır’ telkininde bulundu. Lord Curzon’un bu telkin doğrultusunda hareket ettiği ve eskisömürgesi/kendisini I.Dünya Savaşı’nda zafere taşıyan yeni hamisi ABD’ye uyduğu anlaşılmaktadır. Peki, mübadele her iki tarafdan neler almış, onlara neler getirmiştir? Günümüzle de yakından ilgili bu konuyu başka bir yazımızda ele alacağız. |