![]() |
|||||
|
KIBRIS’TA II. SEVR’E HAYIR!.. Hukuk dışı süreç: Annan planı dayatması sonucu Kıbrıs ve İsviçre’de yapılan zoraki ikili ve dörtlü görüşmelerden anlaşmama çıktığı halde; uluslararası hukuka aykırı olarak Annan’a verilen “boşlukları doldurma yetkisi” ile, bir anlaşma olmuş gibi ortaya çıkan ve emsali olmayan tuzaklarla dolu 9000 sayfalık sorunun her iki kesimde referanduma sunulması noktasına gelindi. KKTC Anayasasına açıkça aykırı olan bu referandumdan her iki kesimde evet çıkarsa, bu defa TBMM, Anayasamızın 90. maddesindeki “anlaşmaları onaylama” hükmüne rağmen, olmayan anlaşmayı onaylamak için toplanacak. Bu hukuk dışı süreçle, 21 yıldır herşeye rağmen yaşatılan KKTC’yi, AB hayali uğruna kendi irademizle tarihe gömeceğiz. Allahım, ne günlere kaldık!..
Üç önemli konuşma ve uyarı: ♦ Sn. Denktaş’ın 15 Nisan günü TBMM’de yaptığı son konuşma tarihe düşülen bir nottu ve Ankara’ya, Türk kamuoyuna son kez yapılan çok önemli bir uyarıydı. Ayrıca ulusal çizgiden ilk kez ayrılan ve önceki TBMM kararlarını yok sayan hükümeti Türk milletine şikayeti idi. ♦ Sn. Genelkurmay Başkanının 13 Nisanda yaptığı konuşma ise yine uyarılarla doluydu. Ancak bir askerden çok, bir diplomat değerlendirmesini andırıyordu. Daha önce “Kıbrıs elden giderse Anadolu’ya hapsoluruz” diyen aynı komutanımız, bu defa Annan planıyla ortadan kalkacak adadaki askeri etkinliğimiz ve özellikle Kıbrıs’ın en stratejik yeri olan Karpaz’da bir Rum kantonunun fiilen oluşmasına, ayrıca Kıbrıs’ın karasuları ve kıta sahanlığı faciasına pek değinmemesi dikkati çekiyordu. ♦ Sn. Cumhurbaşkanının uzun bir suskunluğun ardından bir gün sonra yaptığı önemli konuşmada ise, Kıbrıs için de çok ciddi uyarılar ve özellikle Sn. Genelkurmay Başkanının konuşmasını tamamlayıcı nitelikte tesbitler vardı. Bu tesbitler arasında hükümetin Kıbrıs sürecinde MGK ve Çankaya Zirvesi kararlarından ayrıldığının teyiden vurgulanmış olması çok önemliydi.
Demeçler, gaflar ve sorular: Hükümetin ulusal kahraman Sn. Denktaş’a karşı giderek hırçınlaşması Türk milletini ve Kıbrıs Türklerini derinden yaralıyor ve bu haksız/yersiz hırçınlık, 50 yıldan beri bu kadar önemli bir ulusal davada bölünmeyi derinleştiriyor. İşte bazı örnekleri: “Biz kendisine yol haritası verdik, ondan sapanlar faturayı öder (...) Kıbrıs’ta estek-köstek olanlar tarihe hesabını verir (...) Git Kıbrıs’ta konuş (6 ay önce Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu çıkaran hükümet, Kıbrıs konusunda kimden neyi saklamak istiyor?) (...) Portakal satamayan KKTC egemen mi?” Sn. Denktaş bunların tümüne gereken cevapları fazlasıyla vermiştir, ama gidiş bir kaosa doğrudur. Bu konuda ana muhalefet ise (Sn. Öymen’in şahsi çabaları dışında) sanki bir seyirci gibi...
Ve bir mücahidin dünden haykırışı: “...Tüm olarak bütün Türkiye’ye sesleniyoruz Kıbrıs’tan: Biz, satılmak istemiyoruz (...) Bizleri Kıbrıs Rumunun veya Yunanın insafına terkeden herhangi bir anlaşmaya karşıyız (...) Biz anavatandan ilgi bekliyoruz. İlgisizlik değil. 80 bin kaybettik Rumlaşmalarından ötürü (...) 90 bin kaybettik bu topraklara kan akıtıp dövüşerek (...) 120 bin daha mı olsun?.. Kendimizi Vietnam’ın talihsiz halkı gibi yakmamız mı gerek, Türkiye basınının, Türkiye radyolarının, Türkiye gençliğinin ve hükümetinin ilgisini çekmek için? (...) Biz satılmak değil; Türk gençliğinin, Türk ordusunun tepkisini, hükümetin desteğini bekliyoruz. Kıbrıs Türkü Türklüğünü kaybeder, yok olur Yunanistan’ın insafında... Ne şekilde garanti verilirse verilsin, (...) yok etmektir 120 bini daha. Bu son 120 bindir. Erden Arı/Kıbrıs” (23.9.1966 tarihli Yön Dergisi’ndeki mektuptan)
Sonuç: 1 Mayısta Kıbrıs sorunu bitmiyor, genişleyerek yeniden başlıyor. EVET’imiz bize ayak bağı olacak, HAYIR’ları onlara yeni ufuklar açacak çünkü...
|