YIL: 7
SAYI: 80
AĞUSTOS 2004
 

önceki

yazdır


Yrd. Doç. Dr. Ali CİMAT

Araş. Gör. Mahir TAŞ



 

 

TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA KIYI BANKACILIĞI UYGULAMALARI VE VERGİ CENNETLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME


ÖZET

Kıyı bankacılığı denilen olgu 1960'lı yıllardan itibaren, genellikle vergi cennetleri denilen ülkelerde oluşmaya başlamıştır. Bu ülkeler sağladıkları vergi avantajları ve denetimsizlik ile fon yatırımları ve finansal hizmetler bakımından bir cazibe merkezi oluşturmuşlardır. Vergi cennetlerinde gelir ve sermayeden vergi alınmamasının yanında, banka ve ticari sırların korunması, aktif bir banka sektörü altyapısı bulundurulması, iyi bir iletişim ağı ve teknolojisine sahip olunması, istikrarlı bir politik ve ekonomik görüntü sergilenmesi, temel belli başlı özelliklerindendir.

 

ABSTRACT

The phenomenon of off shore banking initially came on the scene in the 1960s in countries considered as tax heavens. Providing tax concessins along with lack of audit, the presence of effective infrastructure for banking sector, sound communication networks and technology, and stable politic and economic environment are the main promoting factors of such places.

 

 

GİRİŞ

Ülkemiz ekonomisinin pek sağlıklı işlemeyen bankacılık sektöründe, sağladığı vergi muafiyeti gibi cazip koşulları nedeniyle 90’lı yıllarda oldukça rağbet edilen fakat bozuk mali yapıları nedeniyle devlet tarafından fona devredilen yerel bankalarımızın yarattığı off-shore bankacılık mağdurları (off-shorezedeler)’nın kendilerince haklarını aramaları, devletin bunlara yardımcı olmak üzere fondan yardım çabası ve buna karşın kamuoyunun karşıt yönlü güçlü sesi, mali sistemimizin karmaşıklığını, gerçek yüzünü yansıtmaktadır.

1994 mali krizinde paniği önlemek ve istikrarı sağlamak için halen devam etmesine rağmen, kısa süreli bir tedbir olarak % 100 devlet güvencesi getirildi. Ancak bilindiği gibi off-shore bankacılık diğer bir deyişle kıyı bankacılığı ülke hudutları dışında gerçekleştirilen bir bankacılık olduğu için güvence kapsamına dahil edilmemiştir. Böylesi bir riskle karşı karşıya olan ve buna rağmen daha fazla kazanabilme arzusuyla kıyı bankalarına para yatıran kişiler, bu bankaların batması ve fona devredilmesi sonucunda birden mağdur pozisyonuna düşebilmektedir.

Bu araştırmada aslında ekonomik kalkınma bakımından, doğru kullanılabilirse olumlu bir enstrüman olabilecek kıyı bankacılığı,  ülkemiz açısından ayrıntılarıyla incelenmiştir. İlk olarak tarihsel süreçte kıyı bankacılığı aktarılıp, tanımı, özellikleri, dünyadaki bazı önemli kıyı bankacılığı örnekleri belirtilmiştir. Sonrasında ülkemizde kıyı bankacılığı ile ilgili hukuki mevzuat, kıyı bankacılığının gelişmemesinin nedenleri ve son olarak ta KKTC ile Türkiye’de kıyı bankacılığına değinilmiştir.

1. KIYI BANKACILIĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Kıyı bankacılığının gelişimi devletsiz paraların uluslar arası düzeyde oluşturdukları bütünleşmiş bir para   ve sermaye sistemi olarak tanımlanan Euromarketlerin doğuş ve gelişimiyle yakından ilgilidir. Euromarketlerin gelişmesi ve finansman dünyasındaki yerini almasıyla birlikte kıyı bankacılığı ve kıyı bankacılığı merkezleri ortaya çıkmış, çoğu zaman bu piyasa ve merkezler Euromarketler ile aynı anlamda kullanılmış, ancak zamanla kendine has uygulamalar geliştirerek özgün bir hale gelmiştir.

Bir tür serbest bankacılık olan kıyı bankacılığının ortaya çıkış nedenlerini tespit etmek için normal bankacılığın tarihi ile ülkeler arası ilişkilerin gelişimini birlikte incelemek gerekecektir.

II. Dünya Savaşına kadar bankacılık, özellikle ulusal faaliyet gösteren kurumlar olarak görünüyordu. Ancak savaştan sonra, gerek yıkılan Avrupa’yı yeniden meydana getirmek ve gerekse diğer uluslar arası iş hacmine dahil olmak maksadıyla uluslar arası bir finans gücünün gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmıştır.

Savaş sonrasında Avrupa ülkelerinin sermayeleri hemen hemen tamamen tahrip edilmiş, bütün sektörlerin üretimi düşmüş, dış pazarlar daralmış, sürekli ithalat ülkelerin altın stoklarını eritmiştir. Para ve mevduat hacmindeki artışlar ise özel ve kamu harcamaları birleşerek savaş sonrası enflasyona yol açmıştır. Savaşın bütün şiddeti ile hüküm sürdüğü, hatta Avrupa’nın geleceğinin fazla umutlu gözükmediği yıllarda, dünyada yeni bir uluslar arası ekonomik düzen oluşturulmasının fikrinin ortaya çıkması, politikacıları, hukukçuları, iktisatçıları ve bürokratları svaş sonrasındaki huzurlu bir dünyanın temellerini atmaya zorlamıştır. Bu amaçla, 44 ülkenin temsilcileri, 1944 yılının Haziran ayında ABD’de New Hampshine’in banliyösü olan Bretton Woods kasabasında toplanıp, dünyanın geleceği ve savaş sonrası ekonomik sistemi hakkında görüşüp, bazı hususları karara bağladılar (1).

II. Dünya Savaşından sonra Bretton Woods anlaşmasını takiben doların dünya parası rolünü oynamaya başlaması da Eurodolar piyasasının doğuşuna neden olmuştur. Piyasa, Avrupa bankalarının dolar bakiyelerini kendi adlarına ABD’ne nakletmektense, Fransa ve İngiltere’deki muhabir bankalarda bırakmaya başladıkları 1950 yılı sonlarında ortaya çıkmış ve kısa bir süre sonra, muhabir bankalar bu dolar bakiyelerini de ödünç vererek (plase ederek), kar edebileceklerini görmüşlerdir. Diğer yandan, soğuk savaşın hüküm sürdüğü 1950’li yıllarda, Doğu Bloku ülkelerinin kendilerine ait dolar mevcutlarını ABD’nin politik hakimiyet sahası dışında plase etmeleri, savaş sonrası ABD’nin sürekli ödemeler açığım vermesi sonucu bankacılık sistemini düzenlemeye yönelik yapılan yasal düzenlemelerin ilginç bazı  boşlukları da ülke dışına dolar akışını düzenlemesi ve1973 petrol krizi sonrası, petrol fiyatları takriben % 400 oranında arttıran OPEC  ülkelerinin petrol satışında doğan fazlalıklarının da, Petrodolar olarak dünya para tedavülüne ve dünya ticaretine sokulması, Eurodolar piyasasının çok büyük hacimlere ulaşmasında en önemli unsurlar olmuştur.

Fonların, uluslar arası düzeyde fon fazlası verenlerden açık verenlere doğru yeniden dönüşüme sokulması ile yeni yeni finansal merkezler oluşmuştur. Başlangıçta uluslar arası finans merkezleri mevcut olan ulusal merkezlerin bir uzantısı olarak görünüyorlardı. Çünkü, gerekli altyapı, personel, iletişim-haberleşme ağları zaten bu merkezlerde mevcut bulunuyordu. Londra uluslar arası finans merkezlerinin en büyüğü iken New York ise bu alanda önemli sayılabilecek bir yükseliş gösteriyordu. Zamanla özellikle 1970’li yıllardan sonra bazı Asya, Ortadoğu ve Pasifik hükümetleri, ekonomik varlıklarını sürdürmek ve yatırımlarına katkıda bulunacağı inancıyla ülkeye fon girişi sağlamak maksadıyla yaptıkları bazı düzenlemeler ve uyguladıkları vergi politikaları ile ülkelerinde yabancı banka kurulmasını özendirmeye başlamışlardır. Bu ülkeler, coğrafi konumlarının da uygunluğu bakımından Avrupa ve Amerika’da bulunana finans merkezlerine rakip olmaya başlamışlar ve sunulan bankacılık avantajlarından yararlanmak isteyen bazı batılı bankalar da bu ülkelerde şubeler açmaya başlayarak, bu ülkelerin Kıyı Bankacılığı merkezleri olma yolunda ilk adımlarını atmasını sağlamışlardır. Bu günlerde bu bölgeler faaliyetleri bakımından, uluslararası finans dünyasında Londra ve New York’a çok yakın bir konuma gelmişlerdir.

Kıyı bankacılığı, genellikle hem alacaklının hem de borçlunun yabancı olduğu işlemlerin uygulandığı bir bankacılık türüdür. Kıyı bankacılığı merkezleri temelde, belirlenen amaçlara hizmet edecek fonların uluslar arası transferine önayak olmaktadır. Bu işlemleri yaparken kıyı bankaları, uluslar arası bankacılık işlemlerinde, yabancıların birbirleri arasındaki sınırsız para transferine olanak sağlayan bir düzenlemeye sahip oldukları gibi, çok düşük oranlarda vergilendirmeye ve göreceli olarak  çok daha az karşılık ayırma hakkına sahiptir.

2. KIYI BANKACILIĞININ ÖZELLİKLERİ VE DÜNYADA ÖNEMLİ KIYI BANKACILIĞI MERKEZLERİ

2.1. Tanımı

İngilizceden dilimize geçen off-shore bir bankacılık terimidir. “Kıyıdan uzak, kıyıdan esen” anlamına gelen bu söz, bankacılıkta:”Bir ülkede yabancı paralarla yapılan bankacılık veya bir ülkede vergi mevzuatı, kambiyo sınırlamaları dışında faaliyetini sürdüren bankacılık”(2) diye tanımlanabilir. Türk Dil Kurumu bu söz için kıyı bankacılığı karşılığını önermektedir. 

Özellikle serbest bölgelerde bankacılık olarak tanımı yapılabilen kıyı bankacılığı, döviz cinsinden mevduat toplama işlemi başta gelmek üzere bankacılık işlemi, faiz, kanuni ihtiyatlar bakımından; kendi ülkelerinde öngörülen vergi, resim, harç ve döviz rezerv karşılığı tutma yükümlülüklerini bu bölgelerde en aza indirilmiş olması bakımından önem taşımaktadır (3). Daha net olarak ifade etmek gerekirse serbest bölgelerdeki bankacılık off-shore bankacılık olarak ta isimlendirilir. Kıyı bankacılığı işlemleri, milli bankacılık sisteminin kapsamı dışında tutulmaktadır. Kıyı bankacılığı yerel vergilerden, yedek akçe ve diğer hukuki kısıtlamalardan kurtulmak, yabancı para ve sermaye piyasalarına girebilme, uluslar arası bankacılık hizmetlerini genişletme bakımından önem taşır.

Kıyı bankacılığının serbest bölgeyle ilişkisini vurgulamışken, serbest bölgelere ilişkin bir açıklama yerinde olacaktır. Serbest bölgeler genellikle uluslar arası bir deniz veya hava limanı yakınlarında kurulan, ülkelerin siyasal hudutları içinde bulunmakla birlikte, gümrük sınırları dışında kalan ve ekonomik faaliyetlerin gümrük, vergi ve kambiyo mevzuatı dışında bırakılarak teşvik edildiği ticaret ve üretim mahalleridir (4).

Uluslar arası ticaretin ağırlık kazanması üzerine özellikle  II.Dünya Savaşından sonra büyük bir gelişme gösteren serbest bölgeler, hızla çoğalmışlar ve 1985’te sayıları 450’ye çıkmıştır.

Türkiye’de serbest bölge kurulması konusundaki ilk girişimler ise 22.6.1927 tarihli ve 1132 sayılı Serbest Mıntıka Kanunu ile başlamıştır. Ancak bu çalışmalardan olumlu bir sonuç alınamamış, açılan serbest bölgelerde kapatılmıştır. Sonrasında ise, 6.6.1985 tarihinde bir daha serbest bölge denemesine girilmiş ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu kanuna göre Türkiye’de serbest bölgeler; ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak amacıyla kurulmaktadır. Serbest bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümleri uygulanmayacak ve bu bölgelerdeki işleticiler ve kullanıcılar Bakanlar Kurulunca belirlenecek çeşitli teşviklerden faydalandırılacaklar (5).

Serbest bölgelerdeki faaliyet konuları ise, üretim, alım-satım, depo işletmeciliği, işyeri kiralama, montaj-demontaj, bakım-onarım, bankacılık, sigortacılık, kıyı bankacılığı, finansal kiralama ve diğer konular olarak belirlenmiştir (6).

Serbest bölgelerden kıyı bankacılığına tekrar dönmek gerekirse, kıyı bankacılığına ilişkin olarak, yapılan işlemler ve bu bankaların genellikle kurulu oldukları yerler baz alınarak çeşitli tanımlar yapılmaktadır. Bunlardan bazılarına yukarıda değinildi. Bu tanımlardan yola çıkarak daha kapsamlı bir tanımlama ise şöyle yapılabilir: “Kıyı Bankacılığı, ülke dışından sağlanan fonların ülke dışında veya koşullara göre ülke içinde kullandırılması, uluslar arası devletsiz paraların fon fazlası bulunan merkezlerden fon açığı bulunan merkezlere transfer edilmesi gibi finansal hizmetler yürüten, genellikle serbest bölgelerde kurulan merkezlerde faaliyet gösteren ve ülke içindeki bankacılık sisteminin tabi olduğu yasal düzenlemelerin kapsamı dışında tutularak, getirilen mali ve hukuksal avantajlar sayesinde cazip çalışma koşullarının sağlandığı bankacılık türüdür.” (7).

Kıyı Bankacılığı merkezleri ise, işlemlerin gerçekleştirilme biçimine göre kayıt merkezleri ve fonksiyonel merkezler olarak iki kategoride sınıflandırılır. Bunlardan kayıt merkezleri, özellikle sağlanan vergisel avantajlar nedeniyle tercih edilen merkezler olup, başka merkezlerde gerçekleştirilen finansal işlemlerin burada kayda geçirilerek, önemli vergisel avantajların sağlandığı yerlerdir. Fonksiyonel merkezler ise, işlemlerin bizzat gerçekleştirildiği, mevduat toplama, fon temin etme, toplanan fonların krediye dönüştürülmesi, kredi sübvansiyonlarına katılma gibi her türlü uluslar arası bankacılık faaliyetlerinin yürütüldüğü merkezlerdir.

Fonksiyonel merkezler ise kendi içinde, birincil merkezler, fon sağlayıcı merkezler ve fon toplayıcı merkezler olarak sınıflandırılır. Birincil merkezler, genellikle uluslar arası finansal merkezler olup, kredi yönetimi ve sendikasyonlara katılma gibi bankacılık ve kıyı bankacılığı işlemlerini gerçekleştiren, gerek iç piyasa gerekse dış dünyadan kaynaklanan on arz ve talebinin karşılaştığı son derece gelişmiş finansal merkezler olarak tanımlanır. İç piyasanın fon talebinin bölgede biriken fonlardan oldukça düşük bulunduğu bölgeler bulunmaktadır. Bu bölgelerdeki fon fazlalarının yerel finansal kuruluşlardan çok daha komplike biçimde uluslar arası piyasada değerlendirmek amacıyla merkezler oluşturulmaktadır. Bu merkezlere, fon toplayıcı merkezler denir. Burada toplanan fonlar, fon açığı bulunan bölgelere aktarılmaktadır. Dış dünyadan gelen fonların ağırlıklı olarak iç piyasadaki yerel projelerin finansmanında kullanılan merkezlere ise fon sağlayıcı merkezler denilir.

2.2. Özellikleri

Kıyı bankaları özel bir banka olmayıp, temel olarak diğer bankalar gibi mevduat toplamakta, kredi vermekte ve güvene dayalı işlemler yapmaktadır. Kıyı bankalarını diğer bankalardan ayıran özelliklerin başlıcaları aşağıdaki gibidir.

·  Kıyı bankaları bulundukları ülkede geçerli olan para birimi dışındaki bir para birimi ile işlem yaparlar.

·  Kıyı bankaları şart olmasa da esasen yerleşik olmayan kişiler ve kurumlarla işlem yaparlar.

·  Kıyı bankaları genellikle yurt içi finans piyasasının tabi olduğu yasaların, sınırlamaların ve kontrollerin çoğundan muaftır.

·  Birçok kıyı bankacılığı merkezlerinde çok sıkı biçimde sır saklama ilkesi uygulanmaktadır.

Kıyı Bankacılığının gelişmesinde, bu bankalara tanınan serbestlikler oldukça önemlidir. Genel olarak bu serbestlik ve muafiyetler aşağıdaki gibidir.

·  Faiz oranlarının belirlenmesinde serbestlik.

·  Belli bir likidite, disponibilite oranı uygulanmaması, munzam karşılık yatırılmaması.

·  Dolaysız vergi olarak alınan gelir veya kurumlar vergisinin kaldırılması ya da çok düşük seviyelere çekilmesi.

·  Bankaların müşterilerine ödeyecekleri faizden veya interbank işlemlerinden doğacak faizlerden stopaj kesilmemesi, yurt içi bankaların tabi olduğu kambiyo sınırlamalarına tabi tutulmaması.

Bu avantajlar sayesinde kıyı bankaları klasik bankalara oranla daha düşük maliyetle hizmet verme imkanına sahip olurlar.

Daha öncede belirtildiği gibi, kıyı bankacılığı işlemleri klasik bankacılık işlemlerinden çok farklı değildirler. Bu bankaların yapmış olduğu işlemler 3 an başlık altında toplanabilir.

§   Kısa vadeli işlemler

§   Uzun vadeli işlemler

§   Trust işlemleri

Kısa vadeli işlemler kıyı bankacılığı merkezlerine göre faklılıklar göstermekle birlikte hemen her tür bankacılık işlemleri yapılmaktadır. Ayrıca bu merkezlerde para ve faiz swapı, altın ve döviz işlemleri, forward, future ve opsiyon işlemleri yoğun olarak yapılmaktadır.

Kıyı bankacılığı merkezlerinde, bir yıldan uzun vadeli işlemleri kredi ve ihraç tahvilleri ihraçlarından oluşmaktadır. Kısa vadeli mevduat, orta ve uzun vadeli olarak birden fazla bankanın katıldığı ve dalgalı faiz esasına dayalı sendikasyon kredisi olarak verilmektedir. Ayrıca yabancı tahvil ve Eurotahviller ihraç edilmektedir. Leasing, factoring ve forfaiting gibi dışsatım finansman yöntemleri ve diğer uzun vadeli kıyı bankacılığı faaliyetleri arasında yer almaktadır.

Trust işlemi ise, bir kimsenin sahip olduğu menkul ve gayrimenkul kıymetlerini korunması, saklanması, işletilmesi, yönetilmesi, ölümünden sonra vasiyetname hükümlerinin uygulanması ve gelirlerini, önceden belirlenen koşullarda değerlendirilmesi amaçlarıyla imzalanan bir sözleşmeyle “Trustee” adı verilen kiş veya kurumlara devretmesi olarak tanımlanır. Trust işlemi yapan kişi veya kurumları seçen kişilere “Trustor”, yatırım yapan kişi anlamında “Settlor” veya vasiyette bulunan anlamında “Testatör”olarak adlandırılır (8).

 

2.3. Dünyadaki Bazı Önemli Kıyı Bankacılığı Merkezleri

2.3.1       Aruba

1985 yılına kadar Hollanda’ya bağlı olan Aruba, 1986 yılından itibaren içişlerinden bağımsız, dışişlerinde Hollanda Krallığına bağlıdır. Aruba’da, bankacılık faaliyetinde bulunan iki türlü şirket bulunmaktadır.

-   Modern ve esnek yapıda kurulan ve kısa adı AVV olan (The Aruba Exempt Corporation) Muaf Aruba Şirketi

-   Diğeri ise kısa adı NV olan (Naamloze Vennootchap)’dır.

Kuruluş ve yönetim açısından AVV’lere benzeyen NV’nin bazı farklılıkları vardır. NV’lere kıyı bankacılığı yapma izni verilmiştir.

Aruba’da, Aruba Merkez Bankası tarafından izlenen kambiyo kontrolü bulunmakta olup, ancak kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunan şirketler kambiyo kısıtlamalarından tamamen muaf bulunmaktadır. Ortakların kimlik bilgileri ya da şirketin mali durumunun halka ilan edilme zorunluluğu olmaması dışında ayrıca gizliliği sağlayan düzenlemeler bulunmamaktadır. NV’ler Aruba yasalarına göre kurumlar vergisine tabi olmakla birlikte, kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunan NV’lere özel düzenlemeler bulunmaktadır. NV’ler tarafından ödenen faiz ve temettülerde stopaj kesintisi yapılmamaktadır.

      2.3.2  Bahama Adaları

İngiltere ile tarihi ve kültürel bağlarının etkisiyle İngiliz hukuk sistemini benimseyen ülke, en önemli kıyı bankacılığı merkezlerinden birisidir.

Kıyı bankacılığı ile ilgili düzenlemeler aşağıdaki gibidir.

§   Kurumlar vergisi, gelir vergisi, gelir vergisi tevkifatı, varlık ve veraset vergisi uygulaması yoktur.

§   Kıyı bankalarının kuruluşta en az sermaye tutarı 100.000 $’dır ve 1.000-25.000 $ arasında yıllık aidat ödemesi bulunmaktadır.

§   Kıyı bankalarının denetim ve gözetimi Merkez Bankası tarafından yapılmaktadır.

§   Banka ve Trust Şirketleri Kanunu ile banka hesaplarının gizliliği sağlanmaktadır.

§   Kıyı bankalarının zorunlu rezerv veya likidite tutma zorunluluğu bulunmaktadır.

§   Genellikle yurt içindeki kişi ve kurumlar ile işlem yapılmasına izin verilmemektedir.

§   Kıyı bankalarının kuruluşunda ayrı bir düzenleme yerine kuruluşların genel kabul görmüş kurallara uyması istenmektedir.

Ülkede banka hesaplarının gizliliğinin sağlanması ve New York ve Toronto gibi bir çok uluslar arası finans merkezleriyle aynı saat diliminde olması nedeniyle pek çok trust şirketinin merkezi olmuştur.

 

 

2.3.3       Bahreyn

Yapılan bir düzeleme ile 1975 yılından itibaren kıyı bankacılığı faaliyeti yapmak üzere kıyı bankacılığı birimlerinin kurulmasına izin verilmesi le kıyı bankacılığı faaliyetine başlayan ülkede, halen 75 kıyı bankası faaliyette bulunmaktadır.  Türk bankalarından Yapı Kredi ve Pamukbank’ın kıyı bankacılığı yapmak amacıyla kurdukları iki şube bulunmaktadır (9).

Ticari bankaların tabi olduğu tüm sınırlamaların dışında olan kıyı bankaları, tam lisanslı bankalar ve Bahreyn Para Otoritesinin belirlediği bazı kuruluşlarca da bankacılık hizmeti yapılmasına izin verilenler dışında, yerleşik kişi ve kurumlara bankacılık faaliyeti yapamamaktadırlar. Kıyı bankaları fonksiyonel kıyı bankacılığı yapmak zorunda olup, yerleşik olmayanlar hariç çek hizmeti verememektedirler. Bankalar faaliyetleriyle ilgili olarak her ay Bahreyn Para Otoritesine bilgi vermek ve denetlenmiş yıllık mali tabloların bir örneğini göndermek zorundadırlar.

Kıyı bankacılığının gelişmesi için sağlanan kolaylıklar ise şunlardır.

§   Gelir ve kurumlar vergisi yoktur.

§   Kambiyo kontrolü yoktur.

§   Modern işletme ağı, iyi ulaşım koşullarına sahiptir.

§   İyi eğitimli bir işgücü vardır.

§   Bahreyn Para Otoritesinde rezerv tutma veya resmi likidite rasyolarına uyma zorunluluğu yoktur.

2.3.4       Cayman Adaları

Bir İngiliz kolonisi olan Cayman Adaları, gelişmiş alt yapısı, politik istikrarı ve turizm sektörüyle dünyanın en önemli kıyı bankacılık merkezlerinden biridir.

İngiliz hukuk sistemi uygulanan Cayman Adaları’nda, yerleşik ve yerleşik olmayanların ülke içinden ya da dışarıdan edindikleri gelir veya servetleri üzerinden doğrudan vergilendirme yapılmamakta, ancak ithalat dolaysıyla gümrük vergisi alınmaktadır. Yerli ve yabancı yatırımcılara hiçbir şart altında vergi uygulamasına gidilmeyeceğine dair garanti verilmekte olup en çok yapılan bankacılık işlemleri şunlardır;

-   Döviz işlemleri,

-   Mevduat,

-   Tahvil ihracı,

-   Konsorsiyumların finans edilmesi,

-   Bireysel bankacılık,

-   Senet iskontosu,

-   Trust işlemleri,

-   Uluslar arası kurumsal hizmetler.

Kambiyo kontrolleri yoktur ve kullanılacak para birimlerinin seçimi serbesttir. Gizliliğin Korunması Kanunu’na göre kişilere ait bilgilerin veya servetlerinin gizliliğinin korunması esastır. Sırların açıklanması, cezai müeyyideler gerektirmekle birlikte, vergi suçu dışındaki diğer suçlarda mahkemenin kararı ile açıklamada bulunulabilmektedir.

2.3.5       Dublin

Dublin Uluslar arası Finansal Hizmetler Merkezi, 1987 yılında serbest bölge olarak faaliyetlere başlamıştır. Bu merkezde hem yurt içi hem de yurt dışı işlemleri yapılabilmektedir. Çoğu kıyı bankacılık merkezinin ada olması yerleşim yerlerinin sınırlı ve maliyetli olmasına sebep olmuşken, Dublin çok uygun fiyatlarla ve en iyi koşullarda yerleşim olanağı sunmaktadır.

Uluslar arası işlemlerden edinilen kazançlar, 2005 yılına kadar % 10 kurumlar vergisine tabidir. Bu oran 1994 ve daha önceki yıllarda lisans alan firmalar için de geçerlidir. Avrupa Birliği ile pazarlıklar sonucu belirlenen bu tarih hükümet tarafından uzatılmak istenmektedir.

Kıyı bankacılığı merkezinde bono ve tahvil işlemleri, future, opsiyon vb. türev işlemler, sendikasyon kredileri, portföy yönetimi, takas ve saklama işlemleri, borsa, sigorta ve her türlü döviz işlemleri yapılabilmektedir. Diğer merkezler bireysel işlemlerde yoğunlaşmışken, Dublin kurumsal finans hizmetlerinde yoğunlaşmıştır. Ülkede faaliyet gösteren kuruluşlar, İrlanda’nın 23 ülke ile yaptığı çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarından yararlanabilmektedirler. Faiz ve temettü ödemelerinde stopaj yapılmamaktadır. Şirket kurmada kolaylıkla sağlanmıştır.

Dünyanın en büyük ilk 50 bankasından 20’sinin faaliyette bulunduğu ülkede sadece 4 bankaya mevduat toplama izni verilmiştir. Diğer bankalar, bono ve tahvil işlemleri, uluslar arası krediler ve fon yönetimi gibi konularda faaliyette bulunabilmektedirler. Merkezde bulunan bankaların büyük çoğunluğu İngiltere, Kanada, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka ve Japonya kökenlidir.

2.3.6       Malta

Malta, özellikle yatırım fonları, trust şirketleri, uluslar arası bankalar, sigorta şirketleri, holding ve ticari şirketler için çekici bir ortam sunmaktadır. Finansal hizmetler sektörü ve uluslar arası yatırımın geliştirilmesi, hükümetin en başta gelen ekonomik hedefidir.

Ülkede, İngiliz hukuk sistemi benimsenmiştir. Bankacılığı düzenleyen yeni yasalar ile birlikte Kara Paranın Aklanmasını önleyici düzenlemeler de getirilmiştir. Malta’da kıyı bankacılığı için ayrı bir vergi rejimi yoktur. Fransa, İtalya, İngiltere ve Hollanda başta olmak üzere birçok ülkeyle yapılan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarından yararlanma imkanı vardır.

Yabancı sermaye girişinde kambiyo kontrolü yoktur. Sermaye çıkışı bazı sınırlamalara tabi olmakla birlikte uluslar arası işlemleri etkileyecek mahiyette değildir. Ceza Kanunu’nun 257.maddesi hem kamu görevlileri ve meslek sahiplerine hem de kurum çalışanlarına meslek sırlarının saklanması zorunluluğunu getirmektedir.

 

      2.3.7  Singapur

Avrupa ve Asya ile aynı iş gününde, ticaret yapma şansına sahip olmasından dolayı 13 yerel bankanın yanı sıra 115 yabancı ticari bankayla sayılı finans merkezleri arasına girmiştir. Kıyı bankalarının sayısının artmasıyla yerel bankaların piyasa payı 1970’deki % 41 seviyesinden 1990’da % 15’e düşmüştür.

Ülkede, kambiyo kontrolü bulunmamaktadır. Sermaye ve karlar serbestçe yurt dışına çıkarılabilmektedir. Yerel mali danışmanlık şirketleriyle birlikte bütün uluslar arası mali danışmanlık şirketleri de hizmet sunmaktadır. Yerleşik kişiler, yurt içindeki kazançları ve yurda getirilmesi halinde yurt dışı kazançları üzerinden gelir ve kurumlar vergisi öderler. Yerleşik olmayan şirketler ise sadece yurt içi kaynaklardan edindiği gelir ve kazançlar için vergi ödemektedirler.

Banka ve diğer mali kurumlar, Singapur’da kullandırdıkları sendikasyon kredileri sonucu elde ettikleri gelirler için vergi ödemezler ve Asya Dolar Piyasası’nda Asya Para Birimi (ACU) ile yaptıkları kıyı bankacılık işlemleri için düşük oranda (% 10) vergilendirilir. Yerleşik olmayanlar tarafından ACU üzerinden yatırılan mevduata ödenen faizler kesintiye tabi tutulmaz. Bu istisna hükmüyle amaçlanan Asya Para Biriminin kullanımını yaygınlaştırmaktır.

2.3.8    Uruguay

Güney Amerika’da “vergi cenneti” olarak nitelendirilebilecek tek kıyı bankacılık merkezi Uruguay, kıyı bankacılığı işlemlerinin çoğunu aynı zamanda dış ticaretinin en büyük ortakları olan Arjantin ve Brezilya ile yapmaktadır.

Kıyı bankaları, gelirleri, kazançları, ödedikleri faiz ve temettüler için hiçbir vergi ödememektedir. Kıyı bankacılığı faaliyetleri için lisans ücreti ödememekle beraber 500.000 $ tutarında devlet tahvilinin Merkez Bankasında tutulma zorunluluğu vardır. Kıyı bankaları Uruguay’da bir büro bulundurmak ve Merkez Bankasının denetimine tabi olmak zorundadır. Tam lisans sahibi 24 bankanın 23’ü yabancı bankadır. Dünyanın en büyük bankalarının da yer aldığı ülkede, bankaların çoğu İspanya kökenlidir. Bunların dışında yarı kıyı bankası denilen 10 banka daha vardır.

Liberal kambiyo politikaları uygulayan Uruguay’da, son 20 yıldır kambiyo kontrolü yoktur. Ülke vatandaşlarının yabancı para mevduatlarını yurt içinde veya yurt dışında bir bankada tutma serbestisi vardır (10).

3.                  VERGİ CENNETLERİ VE KIYI BANKACILIĞI

Ülkelerin uyguladıkları vergi muafiyet ve ertelemeleri, çok uluslu şirketlere ülkeler arasındaki vergi oranı farklılıklardan yararlanarak vergilerini minimize etmek için bir teşvik sunmaktadır. Düşük vergili ülkeler veya vergi cennetleri uluslar arası işlemler üzerindeki vergileri kaldırmada veya ertelemede bir hayli etkindirler.

Bir vergi cenneti, genellikle düşük vergi oranlarına sahip bir ülke olarak tanımlanır. Vergi cennetleri ya çok düşük vergi uygulanan veya hiç uygulanmayan devletler için kullanılan bir terimdir. Yine vergi cennetleri, yabancı yatırımları çok düşük vergi oranları ile vergileyen ülkelerdir. Örneğin uluslar arası yatırım yapan ABD firmaları için en önemli vergi cennetleri Bhamalar, Hollanda Antilleri, Bermuda, Panama, Hong Kong, Lüxemburg ve İsviçre’dir. Günümüzde globalleşme ile birlikte sermayenin coğrafi mobilitesi de giderek artmaktadır. Giderek artan globalleşme eğilimleri ile vergi matrahı daha hareketli olduğundan yatırım ve finansman kararları vergi farklılıklarından daha fazla etkilenmektedir.

Günümüzde uluslar arası ilişkilerin ve buna bağlı olarak insan, sermaye ve mal varlığı gibi unsurlardaki mobilitenin hızla artması, ticari fonların “mali cazibe kanunu” denilebilecek bir gücün etkisiyle vergilemenin ağır olduğu ülkelerden daha hafif bulunan diğerlerine kayması sonucunu doğurmuştur. Aslında vergi türleri bakımından bir çok ülke bir diğerine kıyasla vergi cenneti durumunda olabilir.

Vergi cenneti olarak nitelenen vergi düzenleri genelde bazı müşterek özellikler taşırlar. Bunları belli ölçüde politik istikrar, tatminkar ve güvenilir hava ulaşımı, posta, telefon, telex hizmetleri, tarafsız yargı ve kurumlara  ilişkin gevşek yasal statü şeklinde özetlemek mümkündür.

Vergi cenneti olayının içerdiği bir diğer önemli sorunda “bankacılık sırrı” ile ilgilidir. Bankacılık sırları konusunda bir çok ülke Birleşmiş Milletler Çifte Vergileme Anlaşma Modeli’nin 26. maddesi çerçevesinde diğer ülke vergi idarelerine banklardan sağlanan bilgileri aktarabilmeyi uygun görmektedir.

Bir önceki konuda dünyadaki önemli kıyı bankacılığı merkezlerine verdiğimiz örnekler aynı zamanda dünyadaki vergi cennetleri için önemli örnekler olma özelliklerini de taşımaktadırlar. Bir başka ülkedeki vergi indirimlerinden yararlanmak üzere, o ülke sınırları içerisinde kurulu bir şube aracılığıyla, kıyı ötesi olarak nitelenebilecek türden işlemlerde bulunan ve bu nedenle kıyı bankacılığı (off-shorebank) olarak adlandırılan kuruluşların bu ülkede yaptıkları işlemlerin vergi kaçırma veya vergiden kaçınma olup olmadığını belirlemek oldukça zordur.

Vergi cenneti ülkeler aynı zamanda yabancı sermaye yatırımlarını da ülkelerine çekme özelliği dolayısıyla ülkenin kalkınması açısından, gerekli olan sermaye birikimini, ileri teknolojileri ve çağdaş girişimci mantığını da aynı yolla sağlayabilmektedirler. Bu durum, tabi ki gelişmiş ülkelerin vergi cennetlerine yönelmesi sırasında her iki ülkenin de birlikte bir takım avantajlar sağladığı durumlarda gerçekleşecektir. Ancak böylesi vergi cennetlerinde, mevduat toplamak üzere kurulan ve diğer bankalara göre daha yüksek faiz getirisi sağlayan, henüz gelişmekte olan ülkeler tarafından kurulan off-shorebank’lara yönlendirilen büyük miktarlardaki fonların böylesi bir transferi, bir önceki durumda olduğu gibi çokta olumlu sonuçlar doğurmayacağı oldukça açıktır.

4.                  TÜRKİYE’DE KIYI BANKACILIĞINA YÖNELİK YAPILAN HUKUKİ DÜZENLEMELER

Ülkemizde kıyı bankacılığı konusunun, Bankalar Kanunu’nda ilk yer alışı, serbest bölge çalışmaları soncunda olmuş, kıyı bankacılığı ve serbest bölge bankacılığı hakkında, Serbest Bölgeler Kanunu’nda yer alması düşünülen bir madde, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun da o günlerde TBMM’de görüşülüyor olması nedeniyle bu kanuna 74. madde olarak ilave edilmiştir. Türkiye’de kıyı bankacılığı faaliyetlerinin yapılabilmesi için serbest bölgelerin seçilme nedeni, serbest bölge mevzuatının uygunluğu ve getirdiği kolaylıklardır. Çünkü, kıyı bankacılığı faaliyetleri ile serbest bölgelerde yapılan ticari faaliyetler arasında önemli benzerlikler vardır. Bir ülkenin ticari serbest bölgesine gelen mallar, o ülkenin ithalatı sayılmaz. Bu mal hareketinden dolayı herhangi bir gümrük vergisi alınmaz, tekrar yurtdışına gittiğinde de ihracat sayılmaz. Ancak mallar, serbest bölgeden ev sahibi ülkeye girdiğinde, yurt dışından gelen diğer mallar ile benzer işlemlere tabi tutulurlar. Kıyı bankacılığı faaliyetlerinde ise, malların yerini par almakta, söz konusu para, kolaylıkla dışarıdan gelip dışarıya itmekte, ancak ev sahibi ülkeye girerken, yurt dışındaki bankadan gelen para gibi işlem görmektedir. Bunun nedeni, yurt içindeki bankaların olumsuz etkilenmesini ve rekabet gücünün azalmasını önlemektir (11).

Bu nedenle kıyı bankacılığı faaliyetleri ve serbest bölge faaliyetleri benzer bir anlayış ve mevzuat çerçevesinde kolaylıkla uygulanabilmekte, serbest bölgeler için getirilen teşvikler, kıyı bankacılığı için gerekli teşviklerin çoğunu bünyesinde taşımakta, bu nedenle de serbest bölgelerde kurulan bankalar, kolaylıkla başarılı olabilmektedir.

1985 yılı, kıyı bankacılığı ve serbest bölgelerin kurulması konusunda önemli atılımların yapıldığı bir yıl olmuş, serbest bölgeler konusunda toplanan özel ihtisas komisyonu bu bölgelerde yapılacak kıyı bankacılığı için öncelikle gerekli olan hususların vergi, resim, harç muafiyeti ve dövizle işlem yapılması olduğunu belirlemiş ve Serbest Bölgeler Kanunu’nda bu esasların yer almasında büyük katkıda bulunmuştur. Ancak, kredi limitleri, karşılık yükümlülükleri, bankaların denetimi gibi konularda söz konusu ihtisas komisyonu, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile TCMB Başkanlığında bu konuda yapılan çalışmalar nedeniyle, bir öneri geliştirme yerine ilgili kuruluşlarca yapılan çalışmaların gelişmesini beklemeyi ve çalışma sonuçlarının kolaylıkla uygulamaya geçebilmesi için yukarıda sözü edilen 74. maddeyi yeterli bulmuştur.

1990 yılı, serbest bölgelerdeki deneyimin gözden geçirildiği ve yeni atılımların gerçekleştiği bir yıl olmuştur. Ülkemizde, serbest bölgelerde ilk bankacılık faaliyeti, Mersin Serbest Bölgesinde 28.03.1988’de T.Garanti Bankası tarafından gerçekleştirilmiş olup, halihazırda serbest bölgelerde faaliyet gösteren banka sayısı 12’dir. Serbest bölgelerde yapılan bankacılık faaliyetlerinin geçen iki yıl içerisinde elde ettiği birikimi ve ihtiyaçlarını değerlendirmek üzere Şubat 1990’da Mersin’de ve daha sonra da Ankara’da bir seri toplantılar yapılmış ve bu toplantılarda Bankalar Birliği Koordinatörlüğünde, kıyı bankacılığı dahil serbest bölgede yapılacak bankacılık faaliyetlerinin esaslarının belirlenmesi istenilmiştir.

Bu çalışmalar yapılırken ortaya çıkan Körfez krizi ve bu bölgede yer alan ülkelerin daha önceleri önemli kıyı bankacılığı merkezleri olmaları ve uzun zamandır Türkiye’nin dünya ticaret ve bankacılık merkezlerinden biri haline getirilmesi konusundaki ülke politikası sonucu, bu konuda gelen taleplerden e hareketle, kıyı bankacılığı konusu tekrar büyük önem kazanmış, kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunacak bankalara uygulanması gereken esaslara, diğer serbest bölgelerde ve ülkenin geri kalanında faaliyet gösteren bankalara göre daha fazla serbesti getirilmesi düşüncesiyle, ayrı bir mevzuat hazırlanmış ve bu faaliyetin yapılabilmesi için diğer serbest bölgelerin kullanılması yerine tamamen yeni bir serbest bölge kurulmasına karar verilmiştir.

20 Ekim 1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 18.09.1990 tarih ve 90/999 sayılı karar gereğince, kıyı bankalarının kuruluşları 3182 sayılı Bankalar Kanunu’na tabi olmaksızın Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın iznine tabidir. Bu bankalar,bankacılık işlemlerinde Bankalar Kanunu’na tabi değildirler. Ayrıca, Türkiye’de yerleşik kişilerden (bankalar hariç) mevduat kabul edemez, bono, tahvil ve benzeri kıymet ihraç etmek suretiyle ödünç toplayamazlar. Bu bankalar, menkul değer alıp, satabilecekler ancak borsa üyesi olamayacak ve sermaye piyasasında aracılık faaliyetlerinde bulunamayacaklar (12).

06.12.1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 30.10.1990 tarih ve 90/1210 sayılı kararda da, İstanbul Ataköy Turizm Kompleksi’nde bulunan Galleria Ünitesi’nin C Blok 1. ve 2. katlarındaki ilgili bölümlerin kıyı bankacılığı faaliyetlerinin yürütülmesi için Serbest Bölge olarak ilan edildiği belirtilmektedir (13).

19.12.1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 1 nolu tebliğde de banka kuruluş şartları belirtilmiştir. Buna göre, kıyı bankacılığı faaliyetlerinde bulunmak üzere kurulacak bankaların;

a)                 Anonim şirket şeklinde kurulmaları,

b)                 Ortaklardan birinin Türkiye’de veya yurt dışında kurulmuş bir banka veya finans kurumu olması ve kurulacak bankanın sermayesinin en az % 40’ına sahip bulunması,

c)                  Hisse senetlerinin tamamının nakit karşılığı çıkarılması,

d)                 Başlangıçta ödenmiş sermayesinin 1 milyon $’ı ve muadili konvertibl döviz karşılığı Türk lirasından az olmaması,

e)                 Ana sözleşmelerinin mevzuata aykırı hükümler taşımaması, şarttır.

Son olarak 22.01.1991 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ise, kıyı bankalarının yurt dışında yerleşik kişilerden ve Türkiye’de kurulu bankalardan kabul ettikleri mevduat nedeniyle, mevduat munzam karşılık ve umumi disponibilite yükümlülüğüne tabi bulunmadıklarını belirtmektedir.

Diğer bir husus da, serbest bölgelerde yapılan bankacılık faaliyetleri ile kıyı bankacılık merkezinde yürütülecek bankacılık faaliyetlerinin, her iki mevzuat incelendiğinde farklı olan hususlarının bulunmasıdır.

Kıyı bankaları, yapılacak bankacılık işlemlerinde Bankalar Kanunu’na tabi olmamaları, bu bankaların Türkiye’nin diğer yörelerinde ve Türkiye’nin diğer yörelerindeki bankaların da kıyı bankacılığı merkezinde faaliyet gösterememeleri, açacakları nakdi ve gayri nakdi krediler açısından herhangi bir sınırlamaya tabi olmamaları, hesap ve kayıt düzeni, denetim, faaliyet izninin iptali gibi hususlarının Bankalar Kanunu’nda yer almaması gibi konularda serbest bölge bankacılığından farklılık gösterirler.

 

5.                  TÜRKİYE’DE KIYI BANKACILIĞININ GELİŞEMEMESİNİN NEDENLERİ

Ülkemizde kıyı bankacılığının gelişmemesinin nedenleri konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. İlk görüş, Türkiye’de kıyı bankacılığına ilişkin düzenlemeler yapılırken körfez krizinin ve yavaş yavaş savaş rüzgarlarının esemeye başlaması, ülkemizin de bu bölgeye çok yakın oluşu ve savaş nedeniyle bölgedeki siyasi istikrarın bozulması, Bahreyn ve Kuveyt gibi kıyı bankası merkezlerinde faaliyette bulunan firmaların bu nedenlerden dolayı İstanbul Atatürk Havalimanı Serbest Bölgesinde faaliyette bulunma iteklerinin ve nedenlerinin ortadan kalkmış olduğu ileri sürülmüştür.

Türkiye’de kıyı bankacılığına ilişkin düzenlemeler Serbest Bölgeler Kanunu çerçevesinde Bakanlar Kurulu Kararları ile düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin çok açık olmadığı ifade edilmekte olup, kıyı bankacılığının geliştiği ülkelerde kısa ve anlaşılır bir mevzuatın uygulandığı, geriye dönük düzenlemelerin yapılmayacağı ve hakların korunacağına ilişkin güvenceler verildiği belirtilmektedir.

Daha öncede vurgulandığı gibi kıyı bankacılığı merkezleri kayıt merkezleri ve fonksiyonel merkezler olarak iki kategoride değerlendirilmektedir. Kayıt merkezleri vergi ve kambiyo avantajları nedeniyle yapılan işlemlerin üzerinden geçirildiği ve muhasebe kayıtlarının tutulduğu merkezlerdir. Fonksiyonel merkezler ise uluslar arası para ve sermaye piyasalarının önemli halkalarını oluşturmakta olup, mevduat toplama ve kredi verme gibi tüm bankacılık işlemlerinin yapıldığı merkezlerdir. Türkiye’de kıyı bankacılığına yönelik yapılan yasal düzenlemeler incelendiğinde sadece kayıt merkezi yaratılmasına ilişkin düzenlemeleri içerdiği görülmektedir. Kıyı bankacılığına yönelik yapılan düzenlemeler ile uluslar arası firmaların İstanbul da toplanmasını sağlamak, İstanbul’u uluslar arası düzeyde bir finans merkezi haline dönüştürmek ve dış kaynaklardan elde edilecek fonların ülke içinde yatırımlara yönlendirilmesinin amaçlandığı söylenebilir. Ancak yapılan düzenlemeler sadece kayıt merkezi yaratılmasına yönelik olmuştur. Bu tür kayıt merkezlerinin ülke ekonomisine katkısı çok büyük boyutlarda olmamakta, ancak küçük ülkelerde ve ekonomik gelişmenin az olduğu ekonomilerde bu katkılar anlamlı tutarlara ulaşmaktadır. Kayıt merkezlerinin genellikle iç pazarı küçük, yeterli ulusal sermaye birikim sağlayamamış, para otoritesinin bulunmadığı veya çok zayıf olduğu, az nüfuslu ve gelirlerinin büyük bölümünü turizm ve hizmet sektöründen sağlayan üretim ve tüketim kapasitelerinin küçük olduğu ülkelerde geliştiği görülmektedir (14). Bu tanım Türk ekonomisi için pek geçerli değildir. Türkiye ekonomisi gibi nispeten büyük ekonomilerde bu katkı önemsenmeyecek boyutlarda kalmaktadır.

Asıl önemli nokta oluşturulan merkezlerin fonksiyonel merkezler olmasıdır. İstanbul’un uluslar arası alanda önemli boyutlara ulaşan bir fonksiyonel merkez haline gelememesi ve buna ilişkin olarak düzenlemelerin yapılmamış olması, bir görüşe öre bir çok merkezde olduğu gibi belli bir serbest bölge yerine ülke ekonomisinin veya daha geniş bir ekonomik alanın kıyı bankacılığına açılmamış olması gibi nedenlerle Türkiye’de kıyı bankacılığı gelişememiştir.

 

6.                  TÜRKİYE’DE KIYI BANKACILIĞIN İLE İLGİLİ VERGİLENDİRME POLİTİKALARI

Türk ve yabancı bankaların off-shore bankacılık faaliyetlerini iki gruba toplayarak inceleyebiliriz.

-   Birinci grupta Türkiye’de off-shore bankacılık faaliyetinde bulunulması amacıyla oluşturulan serbest bölgelerde kurulu bulunan Türk ve yabancı bankaların faaliyetleri,

-   İkinci grup ise yurt dışında kurulu bulunan off-shore bankaların Türkiye’ye yönelik faaliyetleri olarak ayırabiliriz.

Daha önce de belirtildiği gibi, 3182 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 6. maddesinde serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmış, bu bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükelleflerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. Türkiye’deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzel kişilerin serbest bölgedeki faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratlar, Türkiye’nin diğer bölgelerine getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tevsiki halinde de gelir ve kurumlar vergilerinden muaf tutulmuştur (15). Ayrıca 27 Şubat 1991 tarih ve 20799 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İstanbul Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesi Kıyı Bankacılığı Merkez Yönetmeliğinin 10. maddesinin a bendine;

-   Bölge faaliyetleri nedeniyle elde edilen kazançlar her türlü vergi, resim ve harçlardan muaf olduğu, kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuata da tabi olmadığı belirtilmiştir. Maddenin b bendinde ise,

-   Bankaların, bölge faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratlar, Türkiye’nin diğer yerlerine getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre teşviki halinde de, gelir ve kurumlar vergisi ödemeyecekleri ifade edilmiştir. Türkiye’de tam mükellefiyet esasında faaliyet yürüten bir Türk bankası veya yabancı bir banka, Atatürk Havalimanı off-shore merkezinde bir banka kurmak ya da kurulu bir bankaya ortak olmak suretiyle faaliyette bulunduğunda, yasal düzenleme gereği, bu faaliyetleri sonucu elde edeceği kazançlar her türlü vergi, resim ve harçlardan muaf olacaktır (16).

Yabancı ülkelerdeki off-shore merkezlerde kurulu kıyı bankacılığı yapan bankalar ile off-shore merkezlerde kurulu olmayan normal bankacılık faaliyetinde bulunan bankaların Türkiye’ye yönelik olarak yapmış oldukları işlemlerin vergi kanunları karşısındaki durumları arasında bir fark bulunmamaktadır. Bu bankaların Türkiye’de dar ya da tam mükellef olarak vergilendirilebilmesi için belli şartların oluşması gerekmektedir. Bu bankaların Türkiye’de ticari faaliyette bulunup bulunmadığının tespiti için, öncelikle bu bankaların Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilcinin bulunup bulunmadığının tespiti önem kazanmaktadır. Ancak, sadece Türkiye’ye yönelik bankacılık faaliyetinde bulunan bankaların, kanuni merkezlerinin yurt dışında olmasına rağmen, iş merkezlerinin Türkiye’de olduğu ispat edilmesi durumunda, bu bankaların Türkiye’de tam mükellef olarak vergilendirilebileceğinin gözden kaçırılmaması gerekmektedir.

 

Bankalar bu işlemleri genellikle kurulu oldukları bölgelerde genel merkez ya da şubeleri aracılığı ile gerçekleştirmektedir. Kurulu oldukları ülkelerin bankacılık ve vergi mevzuatına tabi olmakta, ancak, yabancı ülkelerde şubeleri var ise bu şubede gerçekleştirilen işlemler ise şubenin faaliyette bulunduğu ülkedeki bankacılık ve vergi mevzuatına tabi olmaktadır.ancak teknolojinin gelişmesi, uluslar arası fon transferleri ve bankacılık işlemlerinin kolaylaşması ile birlikte, bankaların vergi cennetleri ya da vergi sığınakları diye adlandırılan bölgelere faaliyetlerini kaydırdıkları, bu bölgelerde banka kurarak veya şube açarak fonksiyonel merkezlerde yaptıkları işlemleri bu merkezlerde göstererek, fonksiyonel merkezlerdeki bankacılık ve vergi mevzuatı hükümlerinden kaçındıkları görülmektedir. Bu bankaların off-shore merkezler olarak tanımlanan bu yerlerde, sağlanan avantajlar gereği off-shore banka olarak kuruldukları görülmektedir. Bu işlemleri yaparken, bu bankaların fonksiyonel merkezlerde iş merkezi ya da şube olarak tanımlanabilecek bir birimi bulunmamakta, çünkü bulunursa, bu birim o ülke mevzuatına tabi olacaktır. Bu durumda ya iştirak bir banka ya da diğer bir banka ile muhabirlik işlemleri çerçevesinde bu işlemler o ülkede off-shore banka adına yapılmaktadır. Sonuç olarak bir banka kurulu olduğu ülke dışındaki bir ülkede, o ülkede banka kurmadan veya şube açmadan, o ülkede kurulu bankalar vasıtasıyla bankacılık faaliyetinde bulunabilmektedir.

Bankacılık alanında özellikle uluslar arası işlemlerin yapılabilmesi için bankaların, birçok ülke bankası ile muhabirlik anlaşması yaptığı görülmektedir. Yapılan anlaşmalar, her iki bankanın diğer ülkedeki faaliyet çeşitliliğine göre şekillenmektedir. Özellikle ihracat ve ithalat işlemlerinde muhabir banka çok kullanılmaktadır. Ya da bir ülke mukiminin diğer ülke mukimi ile olan ticari veya özel ilişkisi nedeniyle ülkeler arası para transferleri bankalar aracılığı ile diğer ülkelerde işlem yapan bankaların bu işlemlerinin bir ticari faaliyet oluşturduğunu iddia etmek vergi mantığına aykırı olacaktır.

Ancak bir bankanın off-shore merkezde kurduğu bir bankanın işlemlerini, off-shore banka adına kurulu olduğu ülkede mevduat toplamak, kredi vermesine aracılık etmek ya da onun adına kredi vermek, onun adına menkul kıymet alıp satmak ve o bankanın diğer bankacılık işlemlerini sağlamak gibi işlemleri, aralarındaki muhabirlik hizmet sözleşme ya da protokolü çerçevesinde yapmasını muhabirlik işlemlerinden ayırmak gerekmektedir. Ana banka ile off-shore banka arasında ilişki sadece muhabir banka ilişkisinden çıkmakta ve daimi temsilcilik statüsüne bürünmektedir. Ayrıca genelde ana banka off-shore bankayı mukimi olduğu devletin yasal düzenlemelerinden kaçınmak amacıyla kurmaktadır ve off-shore bankanın hemen hemen tamamı kendisine ait olup, genelde üst düzey yöneticilerini kendisi atamaktadır. Bu nedenlerden dolayı Türkiye’de işyeri ya da şubesi bulunmayan yurt dışında mukim bir bankanın, Türkiye’de bir banka ile yapmış olduğu sözleşmelerin içeriği önemlidir. Çünkü yurt dışındaki bankaya Türkiye’de onun adına gerçekleştirdiği faaliyetler sonucunda ticari kazanç sağlaması durumunda, Türkiye’de muhabirlik sözleşmesi yaptığı banka yurt dışındaki bankanın daimi temsilcisi konumuna dönüşmektedir.

Bankalar arasındaki ilişkinin ticari bir kazanç olup olmadığının belirlenmesinde, Gelir Vergisi Kanununun 8. maddesinde düzenlenen Daimi Temsilci tanımı baz alınmalıdır. Maddeye göre daimi temsilci bir hizmet veya vekalet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun nam ve hesabına muayyen veya gayri muayyen bir müddetle veya müteaddit ticari muameleler ifasına yetkili bulunan kimse olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin yapmış olduğu çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında işyerinin tanımlandığı maddelerde benzer nitelikte tanımlamalardan söz etmekte ve “bağımsız niteliğe sahip acente dışında, bir akit devlet mukimi bir kişi, diğer akit devlet mukimi kişiyle yazılı veya sözlü bir hizmet veya vekalet akdi ile bağlı olup, onun nam ve hesabına muayyen veya gayri muayyen bir müddetle ticari muameleler yapmaya yetkili bulunur ve bulunduğu akit devlette bu yetkisini, diğer akit devletteki temsil edilen adına mutadan kullanırsa, temsil edilen, temsil edenin gerçekleştirdiği işlemler dolayısıyla ilk bahsedilen devlette bir işyerine sahip kabul edilecektir” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır. Benzer şekildeki iki düzenlemede de bir devlette sabit bir işyeri bulunmasa dahi diğer ülke mukimi bir kişi söz konusu ülkede belli ticari muameleler yapmak üzere o ülke mukimi bir kişi ile hizmet veya vekalet akdi yaparak, söz konusu kişi aracılığı ile o ülkede belli ticari muameleler yaptığında bu muameleler açısından, o ülkede işyerinin olduğu kabul edilmekte ve söz konusu ülkede vergiye tabi olmaktadır (17).

Özellikle Türkiye’de mukim bankaların yurt dışında off-shore bankacılık yapmak üzere kurdukları bankaların faaliyetlerinin çok önemli bir kısmının Türkiye’ye yönelik olduğu düşünüldüğünde, bu bankaların kanuni merkezleri yurt dışında olsa dahi, Türkiye’deki ana bankanın Türk bankacılık ve vergi mevzuatından kurtulmak üzere bu bankaları kurduğu, aslında yurt dışında bu bankaların faaliyetinin hemen hemen hiç olmadığı, bu bankaların iş merkezlerinin Türkiye’de olduğu sonucunu doğurmaktadır. Benzer nitelikte yabancı bir banka da Türkiye’de banka kurarak ya da şube açarak Türkiye’de bankacılık faaliyetinde bulunmak yerine, yurt dışında özellikle vergi cenneti ya da vergi sığınağı olarak adlandırılan merkezlerde kuracağı off-shore bankanın, Türkiye’de mukim bir banka ile yapacağı muhabirlik sözleşmesi çerçevesinde çoğunlukla ya da sadece Türkiye’ye yönelik bankacılık işlemleri yapmaları durumunda iş merkezlerinin Türkiye’de olduğu gerekçesiyle tam mükellef olarak vergilendirilebilecekler.

Bir işyeri veya daimi temsilci bulunmayan yurt dışında kurulu bankaların Türkiye’de ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmediği, ancak Kurumlar Vergisi Kanununun Dar Mükellefiyette Mevzu başlığını taşıyan 12. maddesindeki hükümler uyarınca elde ettiği diğer kazanç türlerinin bulunması durumunda, örneğin yurt dışında kurulu bir off-shore bankanın Türkiye’de daimi temsilci veya işyerinin bulunmadığı sadece Türkiye’de kurulu firmalara verdiği krediler sonucunda elde ettiği faiz gelirlerinin, Türkiye’de elde edilen menkul sermaye iradı olarak vergilenip vergilenmeyeceği, diğer bir örnek olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında, muhtelif aracı kurumları kullanmak suretiyle hisse senedi, devlet tahvili, hazine bonosu alıp satan, repo işlemleri yapan yabancı bir bankanın elde ettiği gelirin vergilenmesi diğer bir önemli konudur.

7. KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NDE KIYI BANKACILIĞI

KKTC’nde 1990’lı yılların başlarında, turizm sektörü yanında ticari hayatı canlandırmak, yatırımlara finansman olanağı sağlamak, istihdamı arttırmak ve ülkenin tanıtımını yapmak amacıyla kıyı bankacılığı uygulamalarına başlanmıştır. KKTC’de 1991 yılından kurulmaya başlanan kıyı bankalarından sonra 1993 yılında yürürlüğe giren “Off-shore Şirketleri Hizmet Yasası” ile vergiden muaf off-shore şirketlere kurulma izni verilmiştir. Bu kanuna göre kurulacak şirketler işlemlerini ülke sınırları dışında yapacak ve gelirlerini yurt dışından sağlayacaklardır. Her türlü vergiden muaf ve kambiyo kontrollerinin dışında tutulmuştur.

KKTC’de hizmetler sektörüne doğrudan, genel ekonomiye ise dolaylı katkı sağlayacak kıyı bankacılığının geliştirilmesi amacıyla 1990/48 sayılı Off-shore Bankacılık Hizmetleri Yasası ve bu yasanın Bakanlar Kurulu’na verdiği yetkiye dayanarak bir tüzük çıkarılmıştır. Yapılan düzenleme ile kıyı bankalarının kuruluş, çalışma esasları ve çalışma konuları belirlenmiştir.

Kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunmak isteyen yabancı bankaların, şube veya yan kuruluşların ve diğer yabancı gerçek veya tüzel kişilerin Merkez Bankası’na başvurmakta olup, Merkez Bankası’nın inceleme ve karar verme süresi ise en fazla 45 gün ile sınırlandırılmıştır. KKTC vatandaşlarının bu tür bankalara ortak olması veya ticari ilişki içine girmesi tamamen yasaklanmıştır.

Off-shore bankaların KKTC’de parasal faaliyetler yapmasının daha önceden yasak olmasına rağmen, “Off-shore Bankalar Yasası”ile birlikte bu dolaylı olarak ortadan kaldırılmış oldu.

Türkiye’de yurt içerisinde mevduat toplayan ve kısa bir süre sonra off-shore mudileri yaratan bankalar, mevcut yasa ile KKTC’de de benzer bir durumun yaşanması tehlikesini doğurmaktadır.

Yurt içinde mevduat toplanması yasak olan off-shore bankalara, bu yasa ile yurt içerisinde herhangi bir bankada mevduat hesabı açma şansı verildi.       

Ayrıca off-shore bankalar bu hesaptan giderlerine karşılık yurt içerisine ödeme yapabiliyor. Böylelikle off-shore bankalardan iç piyasalara para akışı da sağlanmış oluyor.

Normalde bir banka personel alır, para toplar, paraya karşılık da faiz öder. Faizin yanında munzam karşılık ayırır ve mevduatın karşılığında da devlete vergi öder. Dolayısıyla krediyi verirken, kredinin maliyetini hesaplamak zorundadır. Bu genelde faiz ve vergilerle orantılıdır. Örneğin, faizler artarsa kredinin maliyeti de artar. Off-shore bankalar bütün vergi ve harçlardan muaf olduğu için, kredi verme şanı kendilerine tanınırken, ülkedeki bankalarla off-shore bankalar arasında rekabet yaratılıyor. Bu ise haksız bir rekabet olacaktır.

Off-shore bankaların ülke içerisinde hisse senedi almalarına da söz konusu yasa ile olanak veriliyor. Off-shore Bankalar Yasasının 5. maddesinde “off-shore bankalar KKTC’de tescilli şirketlerin hisse senetleri ile diğer menkul kıymetlerine yatırım yapabilirler” ibaresi yer alıyor (18).

Of-shore bankalar, topladıkları para ile hisse senedi alabilirler. Bu madde  ile dolaylı olarak, hisse senetleri aracılığıyla off-shore bankaların “mevduat toplamasına” olanak verilmektedir.

Off-shore bankalar, KKTC’de yürürlükte olan vergilendirme ve finans kurallarından bağımsız ve serbest olarak görevlerini yerine getirmektedirler.

Off-shore bankalarda asgari ödenmiş sermaye 500 bin ABD Doları olarak belirlenmiştir. Sermaye tutarı Merkez Bankası'na yatırılmadığı takdirde offshore bankaların ön izinleri kesinlik kazanmayacak.

Ayrıca Şirketler Yasası altında tescil işlemleri tamamlanan off-shore bankalar 20 bin $’ı Gelir ve Vergi Dairesi veznesine yatırmakta zorunlu kılınmaktadır. Ayrıca, yasa nedeniyle off-shore bankaların ödemesi gereken tüm harçlar ve vergiler ABD Doları ya da bunun karşılığında euro olarak tazmin edilecek.

Offshore bankalara tanınan ayrıcalıkların kötü maksatlı kullanımını engellemek maksadıyla üç kişilik yönetim kurulunda KKTC vatandaşı bir kişinin yer alması da zorunlu kılınmaktadır.

Banka personelinin yüzde 50'si de KKTC vatandaşı olmalı, ayrıca banka genel müdürü veya genel müdür yardımcısının da KKTC vatandaşı olması gerekiyor.

Off-shore bankaların yapılan denetimler sonrasından yasayla belirlenen kurallara aykırı davranması durumunda ise, banka yöneticilerine on milyar para veya yedi yıl hapis cezası verilmesi öngörülmektedir.

Maliye Bakanlığı tarafından denetlenecek off-shore bankalar Kurumlar Vergisi Yasası ve Gelir Vergisi Yasası kurallarına göre saptanacak matrah üzerinden yasaların diğer kurallarına bakılmaksızın yüzde 2 oranında vergiye tabi tutulacaklar.

Ayrıca off-shore bankalar tarafından kullanılmak üzere yurt dışından getirilecek motorlu araç, her türlü vergi, resim, harç ve fondan muaf tutulacaktır.

8. TÜRKİYE’DE KIYI BANKACILIĞI

Bankacılık sektöründe son yıllarda sıkıntılı bankaların olduğu bir gerçektir. Sıkıntılı banka mali bünyesi zayıflayan, yasal yükümlülüklerini yerine getiremeyen banka demektir. Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar sürekli kontrol altında tutuluyorlar. Çok sıkı denetimler söz konusu. Denetimler sırasında bankacılık kurallarına uymayan ve bankacılık yasasına aykırı işlemler varsa, bunlar raporlarda yazılır ve yetkililere bu raporlar verilir. O aşamadan sonra siyasi otoritenin etkinliği söz konusudur. Son yıllarda kamuoyunda sıkıntı çeken bankaların olduğu dile getiriliyordu. Ancak bunlarla ilgili önceleri işlem yapılamıyordu. Çünkü eski bankalar kanunu, herhangi bir bankayı fona devretmeden önce, onun mali durumunun düzeltilmesi için gerekli her türlü işlemin yapılmasını gerektiriyordu. Ancak bankalar kanunundaki yeni düzenlemeyle, artık faaliyetlerine devam eden bankanın mali yapısı bozulmuşsa, doğrudan fona devredilebiliyor.

Bütün bu ve benzeri konular dikkate alındığında bankacılık sektörü Türkiye ekonomisinde sorun kaynağı olmaya devam ediyor. Hükümetin 12.12.199 da Tasarruf Sigortası Mevduat Fonu (TSMF) vasıtasıyla el koyduğu beş banka, kamunun sırtına yüklediği 1,6 katrilyon TL zarar dışında binlerce off-shore hesapları mağduru yarattı.

TSMF’ ye devredilen bankaların;

§   Yaşarbank’ın Kıbrıs (Yaşarbank Foreign Trade Off-Shore Ltd) ve Almanya’da (Yaşarbank GMBH),

§   Yurtbank’ın Kıbrıs’da (Yurt Security Off-Shore Bank Ltd.),

§   Esbank’ın Avusturya’da (Esbank AG),

§   Egebank’ın İrlanda’da (Ege Finance),

§   Etibank’ın ABD’de (New York Off-Shore)

adı ile kurulu, sadece bir tabela ile masa ve sandalyeden oluşan, tüm mevduat işlemlerinin Türkiye’den yürütüldüğü kıyı bankacılığı şirketleri var.

Kıyı bankacılığı amacıyla yasal izinle kurulmuş olan yukarıdaki şirketlerin, bu beş bankaya ait hisseleri, o hisseler çerçevesindeki sorumluluk ve yükümlülükleri ile beraber TSMF’ye devredilmiştir. Zira bu olay, devletin sakat para politikaları ve bankaları yeterince denetlememesi ile banka yöneticilerinin genellikle mevduat sahiplerini doğru bilgilendirmemesinden kaynaklanmıştır. Kaldı ki, TSMF’ye devredilen beş bankanın sahiplerinin Türkiye’deki mal varlıklarına da, devlet ihtiyari tedbir koydurmuştur (19).

Daha önce İnterbank, Bank Ekspres ve Türkbank fona devredilmişti. Sonrasında da yukarıdaki beş banka fona devredildi. Bu 5 bankanın 2,5 milyar dolarlık bir yük getirdiği biliniyor. Bu yük büyük oranda fondan karşılandı.

Birkaç yıl öncesine ait İngiltere’de yazılan bir raporda, Türkiye’de 75 bankanın bulunduğu dönemde bu bankaların toplam öz sermayelerinin 10 milyar dolar olduğu yazılıyor. Bu çok düşük bir rakamdır. Bankacılık sektörü Türkiye’de devlete borç para vererek ayakta duruyor. Devlet yüksek oranda borçlanıyor ve bunların büyük bir kısmını bankacılık sektörüne yapıyor. Bankalar çok düşük öz sermayeleriyle ayakta duruyorlar. Böyle bir rantı özendiren ortamda böyle sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu yapı son derece bozuk bir yapı. Bankaların sağladığı bu rant ortamında, kara para bağlantıları olan, ne yaptığı belli olmayan pek çok kişi köşede bucakta kalan bankaları satın alarak, bu pastadan pay almak istediler (20).

Ayrıca çok önemli bir konu daha var. Yukarda belirttiğimiz gibi bu bankaların sahibi olduğu off-shore bankalar var. Bu bankalardaki mevduatlar güvence altında değildir. Yani bu hesaplardaki paraları ödeyip ödememek, banka sahiplerinin insafına kalmıştır.

Off-shore’da ya da serbest bölgelerde, diğer bir deyişle kontrol dışı bölgelerde kurulu bankalara para yatıranların iki amacı vardır. Birincisi, daha fazla kazanmak. İkincisi, vergi yükünü en azına indirmek ve bir kez daha para kazanmak (21).

Ancak, Türkiye’de faaliyet gösteren ve mevduat kabulüne yetkili bulunan bankalar ve/veya TSMF’ye devredilen bankaların vasıtası ile off-shore bankalar nezdinde açılmış bulunan hesaplar garanti kapsamında değildir. Çünkü, anılan off-shore bankalar yurt dışında kurulmuş olduğundan Türkiye’deki mevcut sigorta sisteminin dışındadır. Ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan off-shore bankaların işlemleri konusunda kendi adınıza off-shore bankalarda açtırmış bulunduğunuz hesaplara havale işlemi yapan bankaların hiçbir yükümlülüğü olmadığı gibi hukuki sorumluluğu da bulunmamaktadır (22).

Devlet güvencesi olan bankalarda ise devlet sadece 50 milyar lira için bir güvence verir ve bunu bir süre sonra faizsiz olarak öder (23).

Hükümet off-shorezedelere (Kıyı Bankacılığı mağdurları) 20 milyar liraya kadar ödeme yapma kararı aldı. Sahipleri tarafından içleri boşaltılarak batma noktasına getirilen beş bankaya el konulması, Bankalar Mevduat Sigorta Fonuna 5 milyar dolarlık yük getirdi. Şimdi buna ek olarak, off-shorezedelerin kurtarılması için birkaç milyar dolar daha harcandı (24).

Türkiye'de bulunan mevcut 80 bankanın (15 Kasım 2000 itibariyle) aktif büyüklüğü 142 milyar dolar civarında. Kredilerin büyüklüğü ise toplam 43.5 milyar dolar. Batık 10 bankanın aktif büyüklüğü 11.5 milyar dolar. Batık bankaların kredi alacakları 5 milyar dolar civarında. Bunun yaklaşık 1.2 milyar dolarını grup riskleri yani patronun şirketlerine aktarılan krediler oluşturuyor.

Özellikle Egebank gibi önceden "planlanmış" karmaşık şirket yapıları, paravan şirketler ve zinciri koparan bağlantılar nedeniyle zararların büyük bölümünü oluşturan grup içi kredilerin tahsili daha zor. Bu, belki yıllarca sürecek alacağın tespiti ve tasfıye davalarına konu olacak.

Bankalarda bulunan mevduat hesapları devlet güvencesinde bulunduğu için TMSF tarafından el konulan bankalarda mevduat sahiplerinden "Off-shorezedeler" dışındakiler mağdur olmadı. Ancak, TSMF tarafından el konulan bankalar, borsada işlem gören iştirakleriyle birlikte yaklaşık 57 bin yatırımcıyı mağdur etti. Hisse senetlerinin işlemleri durdurulan bu şirketler İnterbank iştirakleri Nergis Holding, Polylen Sentetik İplik, Sifaş, ayrıca el konulan Yaşarbank, Esbank ve son olarak, el konulan Etibank'a ait iştiraklerden Sabah Pazarlama ve Sabah Yayıncılık.

Henüz bilançoları ve muhasebeleri kesinliğe kavuşmamış el konulan bankaların batırdıkları toplam 797 trilyon lira. Gayri nakdi krediler, teminat mektupları gibi izi sürülmesi gereken kredilerle bu zarar 1 katrilyon liraya kadar ulaşabilir. Yurtbank 321 trilyon, Esbank 189 trilyon, Egebank 186 trilyon, Sümerbank 61 trilyon, Yaşarbank 40 trilyon ve Bankkapital de 28.8 trilyon lira batırdı (25).

SONUÇ

Mali yapısı bozulan bir bankaya devlet iki şekilde el koyabilir. Banka faaliyetlerine devam edebilecek şekilde Tasarruf Sigortası Mevduat Fonu’na (TSMF) aktarılabilir. Veya Marmarabank örneğinde olduğu gibi bankacılık faaliyetleri yapma izni iptal edilerek tasfiye edilir.

Eğer devlet bankayı TSMF’ye aktarırsa, o banka bankacılık faaliyetlerine aynen devam edeceğinden, artık herhangi başka bir kamu bankasıymış gibi paranızın tamamı devlet güvencesi altına girmiş olur. Aksine, devlet bankayı bankacılık faaliyetlerinden men ederse mevduatınızın devlet güvencesinde olup olmadığı ve devlet güvencesindeyse ne kadarının güvence altında olduğu, hesabınızın açılma ve yenilenme tarihine ve bu hesabın açıldığı şubeye göre değişir. Daha net ifade etmek gerekirse; 1 Haziran 2000’den önce açılan ya da yenilenen hesapların vadesi ne olursa olsun tamamı, 1 Haziran 2000 ile 31 Aralık 2000 tarihleri arasındaki hesapların anapara ve faiz toplamının 100 milyar liralık kısmı, 1 Ocak 2001’den itibaren açılan veya yenilenen ise anapara ve faiz toplamının 50 milyar liralık kısmı sigorta kapsamında devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Şimdiden sonra açılacak veya yenilenecek hesaplarında anapara ve faiz toplamının 50 milyar liralık kısmı güvence altına alınacaktır.

Bu güvence koşulları Türkiye’de faaliyet gösteren ve mevduat kabulüne yetkili bulunan bankaların yurtiçi şubelerinde açılmış “Tasarruf Mevduatı” ile tasarruf mevduatı niteliği taşıyan “altın depo” ve “döviz tevdiat” hesapları için geçerlidir. Yurt dışındaki şube ve bankalarda açtırılan mevduat hesapları ile Türkiye’de yalnızca “kıyı bankacılığı” yani “off-shore” bankacılık faaliyetleri göstermek üzere kurulan bankalarda bulunan mevduat hesapları mevduat sigortasına dahil değildir.

Off-shore konusu son derece önemli bir konu. Off-shore bankalar, Türkiye dışında başka bir ülke hudutlarında, o ülkenin kanunlarıyla kurulmuş bir bankalardır. Türkiye’de olmayan bir bankaya Türkiye’nin güvence vermesi mümkün değildir. Sektörün sıkıntısı da buradan kaynaklanıyor. Türkiye’deki bankacılık sektörünün yasal yükümlülükleri vardır. Bankacılık sektörü, maliyetleri düşsün diye, bu yüklerden kaçıyor yurt dışında kuruyor. O ülkelerde kurulmuş bankaların toplamış olduğu mevduatları Türkiye Cumhuriyeti’nin garanti altına alması düşünülemez. Burada vatandaşın bilinçli olması lazım. Vatandaş bankaya gittiği zaman ona soruluyor, “Off-shore’da hesap açarsanız yüzde 20, Türkiye’de açarsanız yüzde 10 faiz vereceğiz” deniliyor. Halk da fazla faizi seçiyor. Off-shore dışında vatandaşlarımızın dikkat etmesi gereken başka konular da var. Örneğin mevduat güvencesinin neyi kapsadığı gibi. Sadece Türkiye’deki yerleşik, gerçek kişilerin açtığı Türk Lirası ve döviz mevduatlarını kapsıyor. Ticari mevduatlar güvence altında değil. Güvence altına alınan mevduatlarda da, ana paranın yanında verilen faiz oranı, mevduat toplamı en yüksek olan 5 bankanın vermiş olduğu faizlerin ortalaması hesaplanarak veriliyor. Yürürlükteki mevcut düzenleme budur.

KAYNAKÇA

1 Erdoğan PEKCAN, Kıyı Bankacılığı Gelişimi ve Uygulaması ve Türkiye.

2 http://www.tdk.gov.tr/KARO.html

3 Asuman TURANBAY, Bankacılar için Banka Hukuku, Ankara, s.94.

4 Asuman TURANBAY, a.g.e., s.91.

5 http://www.gso.org.tr/gso_sanayiserbest.htm

6 http://www.foreigntrade.gov.tr/SB/ATINTERD.htm

7 Fercan AYKUTLU, Sirküler Rapor, TÜRMOB Yayınları, Ankara, 1999, s.11.

8 Fercan AYKUTLU, a.g.e., s.16.

9 Fercan AYKUTLU, a.g.e., s.21.

10 Fercan AYKUTLU, a.g.e., s.32.

11 Yalçın ALABEYOĞLU, Kıyı Bankacılığı ve Serbest Bölgelerde Yapılan Diğer Bankacılık Hizmetlerinin Tabi Olduğu Esaslar, DPT Yayınları, 1991, s.25

12 Serbest Bölgelerde Banka Kurulması ve Yabancı Bankaların Şube Açmalarına Dair 90/999 sayılı Karar ve Bu karara İlişkin Devlet bakanlığı Tebliğleri.

13 Galleria Ünitesinin İlgili Bölümlerinin Serbest Bölge Olarak Belirlenmesi Hakkında 90/1210 Sayılı Karar

14 Yalçın ALABEYOĞLU, a.g.e., s.44

15 3182 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ve Konu İle İlgili Tebliğler

16 İstanbul Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesi Kıyı (off-Shore) Bankacılığı Merkez Yönetmeliği

17 Türk Vergi Kanunları

18 http://www.kibrisgazetesi.com/2000/temmuz/4temmuz/ekonomi1.htm

19 http://www.chp.org.tr/haberler/ocak2000/ekonomi26Ocak.htm

20 http://www.habervitrini.com/siyaset_vitrini.php?yazar=vitrin&sid=95

21 http://www.ntvmsnbc.com/news/9662.asp?cp1=1

22 http://www.bddk.org.tr/turkce/sikcasorulansorular/sorulansorular.htm

23 http://www.halkinsesi-tv.com/sayfalar/haberler/07Subat2002.htm

24 http:/www.chp.org.tr/haberler/haziran2000/Ekonomi21-06Haziran2000.htm

25 http://sanaldergi.8k.com/sayi002/soru40.html