![]() |
|||||
|
Y.Murat GÜZTOKLUSU |
Sağlık Bakanlığı Aralık 1992'de o zamanki Bakan Sn. Yıldırım AKTUNA ve Müsteşar Prof Dr. İlhan ÖZDEMİR'in girişimleriyle çok isabetli bir kararla o ana kadar fevkalade başıboş bulunan halkın içme suyu ile ilgili sektör temsilcilerini bir araya getirerek su istasyonları ile ilgili düzenleme de dahil konunun eksiklerine parmak basan bir yönetmelik meydana getirmek istemiştir. Bu girişimi, saygıyla ve takdirle karşılamamak insafla bağdaşmaz. Fakat üzülerek ifade etmek gerekir ki Bakanlığın bu samimi girişimi daha sonra "sadece sağlıkla ilgili önlemleri ifade edelim bunun dışındakiler, örneğin tüketicinin maruz kalacağı diğer olumsuzluklar bizi ilgilendirmez" zihniyetiyle yönetmeliğe aksetmemiştir. Hiç şüphe yoktur ki sağlık herşeyden önemlidir. Fakat uygulamada sağlıkla birlikte bir çok faktör de en az sağlık kadar önemlidir. söz konusu Yönetmelikde Sağlık Bakanlığı sağlık faktörünü diğer teknolojik alternatiflere hayat hakkı tanımadan ve rekabet avantajını toplum yararına devreye sokmadan sunmaktadır. Acaba bu yönetmeliğin oluşturucusu, sunduğu böyle bir suyun litresinin kaç liraya mal olacağını hiç düşünmüş müdür? Her halde düşünmemiş olmalıdır. Çünkü bu meblağ 60.000 liradır. Onbinlira daha ucuza alayım diye serbest fırınlar dururken halk ekmek bayileri önünde saatlerce kuyrukta bekleyen halkımızın bir bölümüne hiç bir yaptırım ne kadar sağlıklı olursa olsun bir bardağı 60.000 lira ola Sn. SABANCI'nın suyunu içirtemez. Tabiki bu durumda da kişi gider şebeke suyunu içer. O zaman halkın sağlığı nerede kalır ki? Sağlık Bakanlığımızın 18 Ekim 1997 tarihli Yönetmeliği içme suyu konusunda gerçekten sadece üst ekonomik düzeydeki halkın sağlığı için yapılmış bir yönetmelik görünümündedir. Çünkü sadece ambalajlanmış suyun tüketimine dayandırılmış, bundan başka bir alternatif öngörülmemiştir. Bugün birbuçuk litrelik petlerde ambalajlanmış olan sular marketlerderde 90.000. liraya satılmaktadır. Yani litresi 60.000TL olan içme suyunu halkımızın nekadarı satın alabilir bu tamamen takdirlerinize maruzdur. Bu Yönetmelik niçin Bakanlığın başlangıçtaki doğru yaklaşımını böyle sınırlayarak, yanlış yöne kanalize etmiştir, bunu her hangi bir mantıkla açıklamak olanaklı değildir. Halbuki hem sağlık açısından en az Yönetmelik'te getirilen yaptırım olarak dikte ettirenler kadar sağlıklı, hem de halkın alım gücüyle uyumlu başka alternatifler vardır. Halbuki unutulan bu sistemler dış ülkelerde, örneğin Amerika Brleşik Devletleri'nde ve Avrupa Birliği Ülkelerde uyuglamaya konulmuş sistemlerdir. Tanıtmaya çalıştığımız sistem de böyle bir sistemdir. Bu sistemlere göre artık insanların içme suyunu hem ucuz hem de %99.9 sağlıklı olarak ve üstelik bu ülkenin süpermarketlerinde yiyecek ve temizlik malzemesi gibi satın alınacak kadar kolaylıkla temin edilecek sistemlerdir. "Water Vendor" adı verilen bu cihazlar suya hiç bir katkı maddesi ilave edilmeden suyun %99.9 mikroptan arınması ultraviyole ışınlarıyla sağlanmaktadır. İçindeki her türlü partikül de 5 mikrona kadar filtelerle temizlenmektedir. Ayrıca bu sistem bazı ilavelerle (reverse ozmozlu sistemler) çağımızda birçok yerde karşınıza çıkan nitratı ve diğer kimyasal kitlenmeleri temizleyecek kapasitededir. Bu sistemin cihazları en çok bir buzdolabı büyüklüğündendir. Süpermarketlerin bir reyonunda halka hizmet verirler. Tüketici, kendi kabıyla gelir ve sistemle ilgili kartını çıkarıp cihaza sokarak içme suyunu temin eder. Su hem temizdir hem de petlerle kıyaslanmayacak kadar ucuzdur. Elbette ülkenin süpermarketlerinde de çok doğal olarak pet şişeli sular satılmaktadır. Ama rağbet gören "water vendor"lardır. Çünkü gerçekten çok ucuzdur. Bu "water vendor" cihazları iki buçuk yıldır ülkemizde yapılıp pazarlanıyor. Cihazi ithal edip pazarlaması yapıldığında bu cihaz 5500-6000 USD gibi oldukça pahalıya mal oluyordu. Sonra bunların sadece filtre aksamını ithal etmek, kabinlerini ise Türkiye'de yaptırmak suretiyle yerli imalata başlanmıştır. Bugün bu cihazlar en az dışarda yaptırılanlar kadar sağlam güzel ve sağlıklı olarak 2000 doların altında fiyatlarla değişik modeller halinde piyasaya sunulmaktadır. Görüldüğü gibi bu cihazlarda en az sizin yönetmelikte dikte ettirilen sistemler kadar sağlıklıdır. Amerika'da NAMA (National Automatic Mercandising Association 20N. Wacker Dlive Sutite 3500 Chicago, L 60606) ve Avrupa'da EVA (European Vending Association - EVA "Eurobuilding" Rue Belliard 15-17 B 1040 Brussels, Belgium/ e-mail: eva@ava.be) gibi büyük kuruluşun "water vendor'lar için geliştirdiği standartlar gözetilerek yerli tasarım imalatı gerçekleştirilmiş ve TSE İmalata Yönelik Belgesi ile durum belgelenmiş "HALKAMATİK" adıyla ayrıca marka tescili de yaptırılmıştır. Yönetmeliklerde öngörülen içme suyunun tüketicinin ayağına gelmesi için kurulması gerkli dolum sistemleri yatırm maliyeti 200-300 milyar liradır. Ayrıca pet veya polikarbonat gibi bir ambalajlama girdiside söz konusudur. Bir girişimci bu harcamayı yaptıktan sonra suyun litresini hiç şüphe yok ki 60.000.TL'den aşağıya satamaz. Halbuki dış ülkelerde kullanıldığı yukarıda belirtilen "water vendor" cihazının "Halksumatik" markasıyla ülkemizde tasarım ve imalatı gerçekleştirilen modelleri sadece 2000 USD'nin altında fiyatlarla satılmaktadır. Bu karşılaştırma bile hemem ortaya koymaktadır ki "water vendor" ların ürettiği su, Yöentmelikde öngöürlen sistemin üretiiği sudan elbetteki ucuz olacaktır. Sağlık ölçütüne gelindiğinde ise burda "water vendorlar" hem içerdikleri arıtım sistemlerinin yeterliliği ve etkinliği ile biyolojik ve kimyasal temizleme riskini çok kesin biçimde gidermekte, hem de üretilen suyun haftalarca hatta aylarca depolarda , raflarda bekletmeksizin en taze şekilde tüketiciye sunmaktadırlar. Görülüyor ki water vendor'larla yönetmelikde öngörülen sistemin hiç kurulmadığı bir membadan bile su alıp getirsek ve tüketicinin ayağının dibinde bu suyu "Water Vendor"dan geçirsek ve tüketiciye sunsak bu su hem son derece sağlıklı olacak hem de son derece ucuz olacaktır. Örneğin bu meblağ sadece 5.000.TL/lt dolaylarında olacaktır. Belediyenin şebeke suyunu arıtsak yine suda içilebilecek kadar %99.9 sağlıklı, temzi ve yüksek kaliteli olacaktır. Litresi en çok 5.000-TL dir. Çünkü sistemin ne yatırımı yıkıcıdır ne de girdisi vardır. Üstelik garantili dezenfeksiyonu bulunmaktadır. Onun için ürettiği su sağlıklı, temiz, lezzetli ve ucuzdur. Sağlık Bakanlığı'nın 18 Ekim 1997 tarihli yönetmeliği ülkemizin bugün yürürlükteki tüketiciyi ve rekabeti koruma mevzuatına, hijyenik ve ekonomik ilkelere aykırıdır. Yani Bugün Türk Ticaretinin serbest rekabete dayandığını bile unutmuştur. Ne bize ne ülke içindeki bir birime ne de ülkeler arası rekabete fırsat bıraklmıştır. Hadi ülke içindekileri yasalda kapattı diyelim, fakat yukarıda adı geçen NAMA ve EVA gibi yabancı mesleki kurumları nasıl susturacaktır bilinemez. bunlar yarın "Türkiye uluslararası serbest rekabet anlaşmalarını Bakanlıklarının çıkardığı yönetmelikle sınırlıyorlar" diye bazı ülkeler uluslararası ticari merciler nezdinde girişimlerde bulunurlarsa Türkiye bu yönetmelikten sadece utanmakla zararını kurtarabilir mi? Ülkemize bazı uluslararası çevreler tarafından sürülmek istenen "mafya devleti" "kartel devleti" vb. lekelere kapı açmaz mı? Sağlık Bakanlığı'nın ivedilikle bu yanlıştan dönmesi gerekmektedir.
Yönetmelik gerçekten ülkemize göre değildir. "Su Kartelini" kollayacak
bir içeriktedir. Süratle değiştirilmesi gerekir. Bakanlığın bu yönetmeliği
tekrar ele alması, çağdaş, sağlıklı su sistemlerini de içerecek şekilde
vatandaşlarımıza bir köstek değil bir destek haline gitermesi ve Devletimizin
tüketiciyi koruma görevine uygun konuma yönelmesi ve ülke içi ticarette
ve gerekse uluslararası ticarette bir ilke halinde olan serbest rekabeti
engelleyen imajı ortadan kaldırması çok önemlidir. Aksi taktirde olayın
yeni bir "eset torbası" skandalına dönüşmesinden endişe etmekteyiz.
|